08 Kasım 2013

Hangi laiklik ve hangi normalleşme

14 yıl önce Merve Kavakçı’yı Meclis’den kovanlar laikliği zorla korumak istemişlerdi, ama olaylar hiç de onların beklediği gibi gelişmedi.

14 yıl önce Merve Kavakçı’yı Meclis’den kovanlar laikliği zorla korumak istemişlerdi ama olaylar hiç de onların beklediği gibi gelişmedi. Geçen hafta ise iktidar partisinden dört başörtülü kadın milletvekili meclise kavgasız gürültüsüz girebildi. Ama muhalefete mensup dört kadın milletvekilinden (Pervin Buldan, Ruhsar Demirel, Şafak Pavey, Sebahat Tuncel) gelen düzeyli ve özlü eleştiriler hem normalleşme adına hem de daha demokratik bir laiklik üzerinde uzlaşma sağlamak adına bir fırsat sundu. Özellikle Pavey’in konuşması CHP ve Türkiye için çok önemliydi. Tabii dinlemek ve gerçekten normalleşmek isteyenler için. Bu tartışma Pavey’in özel hayatına dair talihsiz ve yakışıksız tartışmanın ve başbakanın üniversite öğrencilerinin özel hayatına yaptığı hakaretamiz ve tehlikeli müdahalenin gölgesinde kalmamalı. Tam tersine bunlar bu konuşmaların ne kadar hayati ve değerli olduğunu gösteriyor.

Meclisteki konuşmalar önemliydi çünkü laikliği kutsallar, semboller ve kıyafet üzerinden değil somut problemler ve özgürlük, demokrasi ve eşitlik üzerinden savundular. Türkiye’deki laiklik ve özgürlük probleminin her iki yüzüne de değinerek adil ve mutedil bir görüntü verdiler ve bugünkü AKP’ye bir alternatif sundular.

 

Türkiye’nin İkiz Özgürlük Meselesi ve Demokratik Laiklik

Türkiye’deki laiklik ve özgürlük meselesi birbirinden ayırması mümkün olmayan iki parçadan oluşuyor. Birincisi dini özgürlüklerin birçok yerde kısıtlanması ve korunamaması. İkincisiyse laik özgürlüklerin—daha doğrusu dini olmayan demokratik hak ve özgürlüklerin—birçok yerde kısıtlanması ve korunamaması.

Birincisine örnek olarak başörtülü kadınların ve gayrımüslim azınlık vakıflarının maruz kaldığı sosyal ve yasal baskılar ve ayrımcılıklar, Aleviler’in problemleri, dini cemaatlerin legal statüsünün olmaması gösterilebilir (bugün Türkiye’deki en önemli sosyal ve siyasal güçlerden biri olan Gülen hareketinin bile yasal bir statüsü yok bu yüzden de şeffaf ve hesap verebilir değil). İkincisine örnek olarak ise devletin vergi gelirlerini kullanarak dini propaganda yapması (daha geçen gün Diyanet İşleri yasal görevini yaparak dini bir yorum yaptı ve dövmenin günah olduğunu beyan etti), zorunlu din dersi, kadın ve gençlik haklarının ve laik yaşam tarzı seçimlerinin dini gerekçelerle kısıtlanması ve toplumsal baskılar karşısında korunamaması gösterilebilir.

Bu iki tür problem de gerçek. Birini görüp ötekini reddederek normalleşemeyiz.

Bu iki sorun birbirinden ayrılamaz çünkü ikisinin de temelinde yeterince demokratik ve uzlaşmacı olmayan toplumsal yapımız ve toplumun her kesimine ve bireye yeterince saygı duymayan otoriter devlet yapımız yatıyor. Özünde bireye, kadınlara ve gençlere dair kararları erkeklerin, muktedirlerin ve devlet gücünü ele geçirenlerin kendi çıkar ve inançlarına göre vermesi var.

Ancak Türkiye’deki laiklik tartışmaları onyıllardır bu sorunlardan sadece birini görmek isteyen iki kesim arasındaki kör dövüşü şeklinde geçti. AKP olaya sadece dini özgürlükler, CHP ve laik devlet kurumları ise (söylemde olmasa da pratikte) sadece laik özgürlükler açısından baktı.

Başbakan “Bu ülkede birileri zulme uğradıysa o muhafazakar kesimdir. Zulme uğrayan hep muhafazakar kesim olmuştur” diyor. Bu anlayışa göre Madımak ve Maraş olayları hiç olmamış, kimse çoğunluğun dinine hakaretten ceza almamış, 6-7 Eylül 1955 olayları (Türkiyeli gayrımüslim azınlıklar o zaman dini mensubiyetleri nedeniyle zulme ve katliama uğramışlardı) CHP döneminde gerçekleşmiş, dini gerekçelerle hiçbir kadın baskıya veya şiddete uğramamış oluyor.

Bu anlayış çarpık gerekçelerle de ­olsa başörtülü kadınlara yapılan ayrımcılığa karşı sonunda oldukça başarılı oldu diyebiliriz. Ama tek adamcı yapıdan kurtuluncaya ve yeni bir özeleştiriden geçinceye dek artık normalleşmek ve Türkiye’deki laikliği demokratikleştirmek adına sağlayacağı bir katkının kalmadığı anlaşılıyor. Örneğin kadınların kıyafetin ötesindeki gerçek eşitlik sorunlarına duyarsızlıktan birçok AKP’li kadın da şikayetçi.

CHP ise yeni ve daha demokratik bir laiklik anlayışı ve söylemi geliştirerek uzun zamandır ilk defa değişimin ve demokratikleşmenin önderliğine talip olabilir.

Şafak Pavey’in konuşması bu konuda bir ümit ışığı yaktı.

1.     Öncelikle Pavey CHP’nin kullanageldiği ve yıpranmış laiklik terimi yerine sekülerizm terimini kullanarak farklı bir anlayışın işaretini verdi. Bana kalırsa demokratik ve özgürlükçü laiklik terimleri daha uygun ama önemli olan içerik.

2.     Etkili ve kararlı bir şekilde ama sesini yükseltmeden öfkelenmeden konuştu. Radikal değil mutedil ve yapıcı bir izlenim verdi. Ama laiklik konusunda kendinden emindi.

3.     Konuşmasının daha başında başörtülü AKP vekillerinin meclise girme haklarını kabul etti. Dolayısıyla sorunun sadece laik özgürlükler değil dini özgürlükler boyutunu da tanıdığını gösterdi. Örtülü kadınların hakkını da savunma işareti verdi (laiklik aslında en çok da dindar ve muhafazakar kesimdeki kadınlar için bir güvence değil mi?)

4.     Türkiye’de sadece dini özgürlüklerin değil laik özgürlüklerin de kısıtlandığını reddedilemez örneklerle gösterdi. Örneğin başörtüsü kısıtlamasının karşısına pantalon kısıtlamasını koydu ve etkili oldu. Çünkü birini demokrasi adına savunurken öbürünü görmemekle samimi olunamayacağı herkesin anlayabileceği kadar açık bir gerçek.

5.     Laikliği kıyafet ve hayat tarzı üzerinden değil demokratik hak ve özgürlük sorunları üzerinden savundu. Laiklik sorunun altında yatan otoriter devlet sorununa vurgu yaptı. Laiklik “türbanla kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.. Ben polisin başındaki türbandan değil, bana vadettiği şiddet geleceğinden korkarım” dedi. Kim olduğumuzu görüntümüz değil beynimiz ve yüreğimiz belirler demiş oldu.

6.     Laikliği kutsal bir ideoloji veya hayat tarzı olarak değil farklı inançların eşitliğinin ve özgürlüğünün teminatı olarak savundu. “Mecliste cemevi açmak için Diyanetten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum” dedi.

7.     Laiklikle ilgili duyulan kaygıların nedenlerini somut verilerle ve hak ve özgürlük sorunlarıyla anlattı.

8.     Gençlere hitap etti ve bunu yaparken örtülü örtüsüz ayrımı yapmadı. Bu ülkede dindar gençlerin de gençliklerini kendi seçtikleri şekilde yaşama hak ve arzuları olduğunu görmüş oldu. CHP’nin bu gençlere ne verebileceğini inandırıcı bir şekilde anlatabilmesi gerekir.

9.     CHP’nin belki en temel hatasını işlemedi ve kimseye yukarıdan bakmadı. Suçlarken de eşit bir muhatap olarak suçladı.

Eğer CHP en kısa zamanda bu konuda toplantılar düzenleyerek yeni ve daha etkili bir laiklik söylemi ve politikası oluşturursa hem kendisi hem de Türkiye için büyük bir hizmet yapmış olur.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Halkın egemenliğini hatırlayıp hatırlattığı gün 31 Mart

Acaba Pazar günkü sonuçlar genel seçimde gerçekleşseydi Cumhurbaşkanı balkon konuşmasında bu kadar kolay sonucu kabul eder ve mazbatayı teslim eder miydi?

Pazar günü neyi seçeceğiz?

Pazar günü 2030’ların Türkiye’sinin siyasal aktörleri de şekillenecek

31 Mart: 2017’nin rövanşı ve 2030’ların kuluçkası

2017’de tüm anti demokratik dezenformasyon koşullarına rağmen halkımızın yüzde 49’a yakını ‘Hayır’ diyebilmişti. İstanbulluların ise yüzde 51.35’i ‘Hayır’ demişti. 31 Mart’ta bu oranın azalmak şöyle dursun, artması gerekir