21 Ağustos 2019

Demokrasi mücadelesinin simgesi, tabutun üstündeki beyaz tülbent  

Sessizce ağlayanların, acıyı kalplerine gömenlerin, demokrasi mücadelesinden vazgeçmeyenlerin, vazgeçmeyeceklerin ülkesi burası...

Tabutun hemen üstüne itinayla yerleştirilmişti…

Beyaz tülbent…

Üzerinde ‘Cumartesi Anneleri’ yazıyordu.

Mezara girerken annesini son yolculuğuna elleriyle uğurlamak için Faruk…

O tülbenti aldı, boynuna taktı…

Yanında, yıllardır aradıkları, devletin kaybettiği ağabeyi Hayrettin Eren’in en yakın arkadaşı…

Kimsenin eline bırakmadan anneyi, toprağa uzatıverdiler…

Çıt çıkmıyordu Büyükçekmece’deki mezarın başında…

‘Elmas Anne’nin en büyük acıyı paylaştığı ‘arkadaşları’, anneler, ve evlatlar, ve arkadaşlar…

20 Kasım 1980’de 24 yaşındayken gözaltına alınıp ‘kaybedildi’ Hayrettin Eren…

Aralarında ‘Elmas Anne’nin de olduğu Cumartesi Anneleri ile 2011 yılında görüşmüştü Tayyip Erdoğan…

Elmas Eren, Erdoğan’a ‘Oğlumun tek bir kemiğine bile razıyım, senden oğlumun mezarını istiyorum’ demişti.

O günlerde acılar ile ‘empati’ kurduğunu göstermeye çalışan Erdoğan şimdi o annelere 700 haftadır barışçıl eylem yaptıkları Galatasaray Meydanı’nı bile yasakladı.

Faruk annesini şöyle anlattı mezarı başında:

“Annem 12 Eylül sonrası büyük acılar çekti. 12 Eylül döneminde işkencehanelerde, cezaevleri, toplama kamplarının önünde mücadele etti. Bugün aramızda olmayan Didar Teyze, Leman Fırtına, Berfo Ana gibi.  Onların mücadelesi İnsan Hakları Derneği’ni, TAYAD’ı doğurdu. Demokrasi mücadelesi, insan hakları mücadelesi Elmas Annesi’ni kaybetti.”

Faruk’tan sonra İkbal Ablası da konuştu. Cemile Ablası hemen yanında… O da anlattı mücadeleyi, acıyı ama dik durmayı…

Cenazenin olduğu gün Türkiye’nin üç ilinden fotoğraflar, videolar düşüyordu ajanslara…

Kayyım atamasını protesto edenlere karşı polisin suyla, copla yaptığı müdahaleleri gösteren…

Bir tanesi saçları bembeyaz bir annenin iki polis arasında götürüldüğü idi.

Darp edilen vekillerden birinin babası da faili meçhuldü. Ayşe Acar Başaran tazyikli suyla ıslatılmış, kafasına copla vurulmuş, baygınlık geçirmiş, kollarından hala iki polis çekiştiriyordu. Başaran milletvekili olurken en büyük amacı ‘faili meçhuller’ i aydınlatmak için çalışmaktı. Onun da babasının katili ortaya çıkartılamamıştı:

 “Bir faili meçhul çocuğu olarak en çok istediğim, Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nda yer almak. Faili meçhullerin hukuken çözülecek bir durum olmadığını biliyorum. Babamın dosyası zamanaşımına uğradı, Anayasa Mahkemesi’ne gönderdik. 20 yıl önceki olay için tanık bulmak imkansız. Babam bayram arifesinde binlerce kişi içerisinde çarşıda katledildi. Failler bulunmadı. Bununla ilgili çalışma yapılması gerekiyor. Geçmişle yüzleşme olmalı. Meclis’te hem komisyon içinde yer almak hem de kadınların sesi olmak istiyorum.”

Ahmet Şık hedeflerden biriydi. Kolları mosmor olmuştu. Felaknas Uca ve pek çok siyasetçi. Zaten uzun süredir fiilen HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kalkmıştı.

Evlatlarını arayan annelerin, babaların katillerinin peşindeki evlatların acı çektiği-hedefe konduğu bir ülke. Ve neredeyse tamamı yandaşlaştırılmış medyada iftira-yalan-görmezden gelme. Ortada en çok görünenin, konuşanın Süleyman Soylu olduğu ülke. Habertürk’te Erdoğan’ı da bağlayan şu cümleyi sarf edecek kadar rahat bir duruş:

‘Yeni çözüm süreci iddiaları sorulan Soylu, “Bunların ileri değerlendirmeler olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümet, Sayın Cumhurbaşkanımız da hiçbir bedel karşılığında böyle bir uğraş içine girilmez” yanıtını verdi.(Kaynak: Gazeteduvar)

Bu yazıyı yazarken Elmas Anne’nin yıllar öncesinden Faruk Eren ile cezaevinde çekilen fotoğrafına bakıyorum. Gözlerindeki acıya, kaygıya ama dik duruşa… Aklımda Faruk’un yazdığı ‘Kayıp bir devrimin hikâyesi’ kitabından bir bölüm:

“İçeriden çıktıktan sonra bir gün bıyık bıraktım. Babam “Erkek adamın bıyığı aşağı doğru sarkmaz,” diyor, bıyıklarımın ucunu düzeltmemi istiyordu. Ben faşist bıyığına benziyor, o yüzden düzeltmemi istiyor sanıyordum. Sonra annem anlattı, geceleri ben uyuduktan sonra babamın odama gelip sessizce ağladığını. “Ne kadar Hayri’ye benziyor,” diye... Ertesi gün bıyığımı kestim!

Sessizce ağlayanların, acıyı kalplerine gömenlerin, demokrasi mücadelesinden vazgeçmeyenlerin, vazgeçmeyeceklerin ülkesi burası... Bütün saldırılara rağmen…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Selahattin Demirtaş, nasılsın?

Seçimin son düzlüğünde gözler üzerinde…

Erdoğan İstanbul seçimini kendi eliyle, kendisi için referanduma çevirdi, 2028 fragmanı izlenecek

2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin fragmanını yaşayacak gibiyiz. Erdoğan ile İmamoğlu erken bir final oynayacak

Alkışlar arasında tercüme edilmeyen acı reçete: İşsizlik ve artacak yoksulluk…

Yoksulluğun her şeklinin yaşandığı bir ülke artık burası… Derin yoksulluk, yatay yoksulluk, insani yoksulluk, kadın yoksulluğu, kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluk…