26 Ağustos 2014

“Marjinal” üretmeden rahat edemeyen iktidar zihniyetinden kurtulmamız gerekir!

Sosyal ilişkiler dünyasında kimin / neyin marjinal olduğuna hep iktidar konumunda olanlar karar veriyorlar.

PKK liderlerinden Cemil Bayık, Ruşen Çakır’a verdiği mülakatta benim de katıldığım birçok şeyin yanında bir de “HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı” demiş. (http://t24.com.tr/haber/bayiktan-atalaya-kandilin-kapisi-her-zaman-acik-gorusmelere-acigiz,268519)

 

Bunun üzerine, HDP çevreleri içinde ve dışında bir tartışma yürümeye başladı. “Aslında neyi / kimleri kastetmiş olabilir?”; “yok beni kastetmiş olamaz, ben istesem de marjinal olamam”; “canım aslında halkla buluşmak gerektiğini kastediyordur”; “Bu siyasi tespiti basının böyle haberleştirmesi ayıp” mealinde katkılar göründüğü gibi, Beyoğlu / Cihangir bölgesinde ikamet eden kimi solcu şahsiyetleri veya LGBTİ grupları kastettiğini iddia edenler de mevcut.

 

Oysa bu tür yorumlara ve açık / örtük düzeltme çabalarına hiç gerek yok. Bayık’ın ilgili sözleri şöyle:

 

Bayık: …HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı.

Çakır: Örnek verebilir misiniz?

Bayık: Mesela Beyoğlu’nda bir grup var...

Çakır: Cihangir’de...

Bayık: İsmini vermek istemiyorum. Herhalde anlaşılıyor.

 

Bayık, herkes gibi her türlü siyasi analiz ve eleştiri yapma hakkına kuşkusuz sahiptir. Ama söyleşinin bu kısmında ne analiz ne de eleştiri var, onun yerine örtük bir etiketleme yapıyor Bayık. Bu tavır iki açıdan büyük bir sakınca içeriyor:

 

  1. Açıkça sorulduğu halde, kimleri kastettiğini söylemiyor, ama bir “grup” insanı kastettiği açık. Bu durum siyasi etik açısından sorunlu.
  2. Kendinde birilerini “marjinal” olarak yaftalama hakkını buluyor.

 

Etik sorun yeterince açık; Bayık hangi fikirleri / eylemleri sorunlu buluyorsa açıkça bunları eleştirmeliydi; biz de okur ona göre bir değerlendirme yapardık; işin bu kısmı üzerinde daha fazla laf etmeye gerek yok. Ama diğeri, birilerini marjinal olarak yaftalama hakkına sahip olabilme meselesinin önümüze çıktığı her yerde ödünsüz olarak eleştirilmesi gerekiyor.

 

Marjinal, “kenarda / sınırda duran”, “değeri / ağırlığı düşük” gibi anlamlara sahip. Sosyal ilişkiler dünyasında kimin / neyin marjinal olduğuna hep iktidar konumunda olanlar (ya da bir şekilde kendilerini iktidar / merkez konumuna yerleştirmekte bir beis görmeyenler) karar veriyorlar. Bir iktidar konumundan bir şeyleri marjinal olarak yaftalamanın bizatihi kendisi eşitlik ve eşdeğerlilik tahayyülünü dinamitliyor.

 

Çoğunluk ya da hegemon olduğunu düşünen sosyal gruplar bir nedenle beğenmedikleri ve azınlık / aşağıda saydıkları gruplara kolayca marjinal yaftası yapıştırıveriyorlar.

 

Bütün ezilenlerin, bütün ötekileştirilenlerin, dolayısıyla bütün marjinalleştirilenlerin partisi olarak kendini kurmaya çalışan ve CB seçiminde bu yolda ciddi bir hamle yapan HDP için “marjinallerden kurtulun” önermesi, Bayık’ın kimi / neyi kastettiğinden bağımsız olarak “belli bir iktidar konumuna yapışıp kendinizi inkâr edin” anlamına gelir. Dolayısıyla, hem Bayık’ın sözlerine açıklık getirmesi, hem de HDP’nin (ve bileşenlerinin) bu tarz bir yaklaşım karşısındaki tavırlarını netleştirmeleri ve “hepimiz marjinaliz” ya da “hiç kimse marjinal değildir” diyebilmeleri gerekir.

 

HDP’nin “marjinallerden” değil ama “marjinal” üretmeden rahat edemeyen iktidar zihniyetinden kurtulmadan iddia / vaat ettiği parti olması mümkün olmayacak. HDP, bu yüzleşmeyi yapabilecek donanıma sahip aslında. Bu donanımı ne denli cesur ve samimi bir şekilde kullanıp kullanamayacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.

 

* * * * *

 

Tanıl Bora’nın Gezi Direnişi’nden önceki 1 Mayıs olayları vesilesiyle 6 Mayıs 2013’te yazdığı, Birikim-Güncel’de yayınlanan “Marjinal” başlıklı bir yazıyla bitirmek istiyorum.

(http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=944&makale=Marjinal). Tanıl, bu marjinallik yaftalaması meselesini, başka bir bağlamda ele alıp çok iyi analiz etmiş. Bütün yazdıkları bugünkü konumuz için de aynen geçerli. Kısa bir yazı olduğu için aşağıda tamamını bulabilirsiniz. Öne çıkan cümleleri aktararak ben aradan çekileyim:

 

 “Marjinal”, Türkiye’de müstekbirlerin nefret sözüdür.

 …iktidar, kimin marjinal olduğuna karar verendir.

İnsan, zihniyle ve gönlüyle, marja, marjinale muhtaçtır.

İktidarın kimseyi marjinal ilan etmeye hakkı yoktur.

Herkesin marjinalliğe hakkı vardır.

 

 

* * * * *


Birikim-Güncel’den
http://www.birikimdergisi.com/birikim/guncel.aspx

Marjinal

Tanıl Bora
(06.05.2013)

 

 

Hükümet ve devlet erkânı, 1 Mayıs’ta polisin harp ve darp ettiği insanlara muamelesinin “orantılı”, normal, meşru olduğunu anlatıp duruyor. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, o sırada komada bulunan Dilan “kızımızın” mesela, bunları aslında hak ettiğini duyurdu hepimize: “Dilan örgüt üyesidir, marjinal grup üyesidir. Bizde kayıtları vardır. Çatışma içindedir. Tam bir radikal mensuptur…” Birkaç gün sonra Başbakan Erdoğan, CHP’yi marjinal gruplara gaz vermekle suçladı. CHP olsun, DİSK olsun, Dilan Alp’ın babası olsun,  “biz marjinal değiliz” diye tepki gösteriyorlar. Bazı solcu, demokrat yazarlar bu lânetli sözü tersine çevirip İstanbul valisine, emniyet müdürüne, hükümete “sensin marjinal” diyorlar.


I


Bu kelimeyi böyle tutkuyla ilk Özal mı kullanmıştı? Her halükârda, marjinal lâfının popüler olması, 1989 sonrasının işidir. Yani Sovyetler Birliği’nin dağıldığı, reel-sosyalizmin çöktüğü, Soğuk Savaş’ın sona erdiği zamanın bir olayı... O iklimde marjinal, aşağı yukarı “hâlâ-komünist” anlamında bir kelime olarak iş gördü. Komünizmin mağlubiyetinin ayan beyan olduğu, dünyanın tek kutuplu, tek istikametli hale geldiği bir devirde komünist-sosyalist fikirlerde ısrar edenlere deniyordu, marjinal. (O ara, merkez sağa intisap etmemekte direnen ülkücülere de marjinal dendi ama bu kullanım fazla uzun ömürlü olmadı.) Komünistler marjinale dönüşmekle komünist olmaktan çıkmış değildiler, hâlâ zararlıydılar ama artık tehlikeli olmaktan çıkmış, alay edilecek hale düşmüşlerdi.


Türk devlet, siyaset, işadamının kendinden memnun bir küçümsemeyle “marjinal” deyişinde, emniyet müdürünün dilinin ucundaki küfrü “marjinal” tıslamasına çevirişinde, on yılların anti-komünist tortusunu hâlâ görebilirsiniz.


Müstekbirlerin gözünde komünizm korkutucu bir tehdit idi. “Marjinal”, tehlikeli değil de manasız, lüzumsuz görülendir, mide bulandıran sinektir, paçaya sıvanan çamurdur. Hâkim algıdaki düz anlamıyla pekişir bu çağrışım: marjinal, basitçe çok az anlamına alınır. İhmal edilebilir, gözardı edilebilir, hesaba katılmayabilir, yok hükmündedir. “Marjinal”, somut bir hasmı, belirli bir Kötü’yü işaretlemekten öte, manasızca-ereksizce kötülüğü, huyca kötülüğü, habisliği işaretler. “Marjinaller” çok az, çok güçsüz, perspektifsizdirler ama başka türlü yapamadıkları için, hınçla kötülüğe devam eder, habistirler.


“Marjinal”, Türkiye’de müstekbirlerin nefret sözüdür.


II


Yine ’80’lerin sonlarından başlayarak, yaygın bir başka kullanımı daha oldu bu isim-sıfatın: Eşcinseller ve bugün LBGT diye tanınmayı talep eden “farklı cinsel tercih sahipleri” hakkında kaş göz etmeye yaradı. Hatta gündelik kullanımda “marjinaller” deyince esasen “onlar” anlaşılır oldu.


“Marjinal”in bu kullanımı, muhafazakâr cinsel rejim bekçiliğinin düdüğünü öttürür. Fobileri ve fantezileri kaplayan riya tabakası üzerinde, “sapkın” cinsel tercihler karşısında kapılınan tiksinti, horlama, tekinsizlik duyguları, kelimenin lânetini büyütür.

 

III


Carl Schmitt’in ünlü iktidar formülünü uyarlarsak, iktidar, kimin marjinal olduğuna karar verendir. Marjinalize etmek, iktidar etmektir. “Marjinal”i hesaptan düşülebilecek kadar az, ihmal edilebilecek kadar önemsiz olarak anlamlandırmakla, onu fiilen yok saymaya kapı aralarsınız. İmhası bile hak olur. Hoşgörülü bir idare o kadar ileri gitmeyebilir tabii ama “marjinal grup” deneni rahatlıkla ihmal edebilir; hatta açık seçik, aktif bir biçimde ihmal ederek, marjinallere prim vermediğini göstererek politik kâr umar.

“Marjinal” lâfında, yönetici sınıfların ceberrutluğu vardır. Türk devlet, siyaset, işadamı “marjinal” lâfını zevkini çıkara çıkara çiğnerken, kimseyi işine karıştırmadan, aşağıdakilerin dırıltısını işitmeden yönetme arzusuyla dişi kamaşıyordur.


IV


“Marjinal grup”, 1990’larda komünistlerin ve her nevi sistem karşıtı radikalleri kodluyordu. AKP devrinde, nüfuz kabiliyeti olağanüstü gelişmiş, kapsayarak, içererek hükmeden bir iktidarın koşullarında, “marjinal” yaftası kapsama alanının dışında kalmaya cür’et eden herkese yapışır. İktidar arzusunun kapsama yeteneğini ve iştahını kışkırtması oranında, içeri çekilemeyen “marjinal”e öfke de büyür. İktisattaki marjinal fayda kavramından hareketle düşünün (İktisat Aklının hakimiyetinde değil miyiz neticede?) İktisatta bir mal ve hizmetin en küçük (marjinal) artışının veya azalışının toplam faydaya etkisine marjinal fayda denir ya; bu iktidar rejiminde marjinal fayda hassasiyeti bilhassa yüksektir. Muhalif-muvafık, içerilen-içerilemeyen, bunların en küçük biriminin bile hesabı tutulur.


“Marjinallerin” marjinal faydası büyüktür. Onların varlığı, çoğunluğa kendini iyicene çoğunluk hissettirir.


V


Birilerinin “zaten marjinal” diye hiçe sayılmasına, “velev ki marjinal olsun!” diye karşı çıkanlar da oldu, şu son zamanlarda. Nasıl ideal cumhuriyetçilik için “cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” deniyorsa, ‘iyi’ bir demokrasi de bilhassa marjinallerin ‘krasi’sidir, marjinallerin sözünün işitildiği, hesaba katıldığı rejimdir. Daha doğrusu, kendini ciddiye alan bir cumhuriyette, bir demokraside, kimse marjinal değildir.


301 kelimeyle konuşan devlet ve siyaset adamlarını ilgilendirmez ama kelimenin kökündeki “marj”ın birincil anlamı kenar, kıyı; mecazi anlamı boşluk, genişliktir (“karar marjımız nedir?”deki gibi). Kıyı, ufuktur, karşılaşmadır. Boşluk, genişlik, ferahlıktır. Marjinalite, uzamın ve hareketin bir boyutudur. Marjinal kelimesi etrafında bir tiksinti, aşağılama ve kriminalizasyon evreni kuran akıl, dar bir akıldır. İnsan, zihniyle ve gönlüyle, marja, marjinale muhtaçtır.


İktidarın kimseyi marjinal ilan etmeye hakkı yoktur.


Herkesin marjinalliğe hakkı vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

Travma psikolojisi, travma terapisi

Travmatik olayın en temel etkilerinden biri kişinin sembolizasyon kapasitesine ket vurmasıdır. O anlar için söz yoktur, kurulamaz haldedir.

Darbe Girişimi - 1

Darbe tahayyülü, başka bütün siyasi tahayyüller gibi, belli bir sosyo-politik bağlamda can buluyor. O sosyo-politik bağlam ne denli demokratsa, darbe hayali kurmak o kadar zorlaşıyor

Büyü yapsak Kürt sorunu biter mi?

Değişik tonlarıyla baskı, asimilasyon ve şiddet politikalarının işe yaramadığı açık değil mi?