02 Nisan 2012

Türkiye solunun genç liderleri Kızıldere yoluna nasıl çıktılar?

40 yıl sonra, Kızıldere’yi anlatacağım. Ne sıfat kullanılırsa kullanılsın, Kızıldere vakasını tam kavrayacak bir açıklama gücüne sahip olamaz...

 

40 yıl sonra, Kızıldere’yi anlatacağım. Ne sıfat kullanılırsa kullanılsın, Kızıldere vakasını tam kavrayacak bir açıklama gücüne sahip olamaz. Ama “trajik ve korkunç” demek yeterli olmamakla birlikte, olayın cereyan edişi ve sonuçlanışına uygun düşüyor.

Kızıldere operasyonunun iki anlatımı var; biri resmî ve savcı Naci Gür tarafından hazırlanan iddianamedeki anlatımı. Diğeri ise 13 kişinin ölümüyle biten operasyondan sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’nün anlatımı. Her ikisine de yer verecek,  kaynaklara ve belgelere dayanarak yanlışları gösterecek, doğru olanı bulmaya çalışacak ve son sözümüzü söyleyeceğiz.

Tarihsel  bir vaka olarak doğrudan sadece olay ve sonrasına odaklanacağımızı vurgulamakta yarar var.

Önce, Kızıldere’ye geliş sürecinde yaşananları, kısa bir kronolojiyle hatırlayalım. Bu kronoloji, Kızıldere konusuna matuf seçildiği için zorunlu olarak belli olayları içerirken o dönemde önemli de olsa bazı olay ve olguları atlamaktadır; atlananlar önemsiz ya da kayda değer görüldüğünden değil.

 

KRONOLOJİ

 

10 Ekim 1965 seçimlerinde tam anlamıyla bir yenilgi yaşayan CHP karşısında, Süleyman Demirel’in genel başkanı olduğu Adalet Partisi, yüzde 52.87 oy oranıyla 240 milletvekili kazanarak 30. Hükümeti tek başına kurar. Aynı seçimlerde bir ilk yaşanır; Türkiye İşçi Partisi (TİP) yüzde  2.97 ile 15 milletvekilliği kazanarak meclise girer. 1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlükler topluma bir dinamizm kazandırırken parlamentoda ilk defa sosyalizmin sesi yankılanmaya başlar.

1967 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurulur. Dünyayı etkisi altına alan 1968 rüzgârları Türkiye’de de esmektedir. Üniversite öğrencilerinin, işçi sınıfının, köylülerin ve aydınların muhalefeti, toplumda ve siyasette ses getirmeye başlar. 1969 seçimlerinde Adalet Partisi'nin oyları yüzde 46'ya geriler.

Özellikle 1960’ların sonuna doğru, iki seçimi de Adalet Partisi kazanmış olsa da sosyalist  fikirler etki kazanarak kitleselleşmeye başlar.

 

DEV-GENÇ'in kuruluşu ve Gezmiş'in Kürkçü'ye desteği

 

Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) 1969 yılında Devrimci Gençlik'e (DEV-GENÇ) dönüşür. DEV-GENÇ’in 18 Ekim 1970 kongresinde Genel Başkanlığa, Deniz Gezmiş’in de açık desteği ile Ertuğrul Kürkçü seçilir.

Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in önerisiyle Sinan Kâzım Özüdoğru da Genel Sekreterliğe getirilir. Bu seçimde Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga gibi kısa bir süre sonra Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi'nin (THKP-C) önder ve militan kadrosunu oluşturacak isimler yoğun çaba gösterirler.

DEV-GENÇ, yöneticilerinin bile öngöremeyeceği kadar etkili bir güç haline gelir. Üyeleri, neredeyse ülkenin nerede çözülemeyen bir toplumsal sorunu varsa, çözüm için davet edilir, onlar da koşarak giderler.

1970 yılında dünyada '68 dalgası geri çekilirken Türkiye’de ivmenin 68’den de hızlı bir şekilde arttığı görülür. Öğrenciler, işçiler ve köylüler; işgal, boykot, grev, tarım üreticilerinin mitingleri ile artık siyaset arenasında seslerini yükseltmeye başlarlar.

 

Siyasal'da THKP-C, ODTÜ'de THKO

 

Burada bir parantez açmak gerekiyor: DEV-GENÇ içinden, Türkiye siyasi ve toplumsal mücadele tarihinde önemli izler bırakan üç devrimci - sosyalist örgüt çıkar. THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi), THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) ve TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu).

Yazı dizisinde, konusu itibarıyla THKP-C ve THKO ile daha çok meşgul olunacak. DEV-GENÇ döneminde henüz ayrı örgütlenmeler oluşmamışken, yazı dizimizde isimleri sık anılacak genç devrimciler birbirlerini tanımakta, ilk kitlesel eylemlerde hep bir arada bulunmakta idiler. Zamanla olayların yoğunluğu içinde arkadaş grupları, güven, anlayış yakınlığı, Marksizm-Leninizmi  algılayış, kişisel yakınlıklar gibi etkenlerle oluşan ve gelişen ilişkiler, ayrı örgütsel yapılara doğru evrilir. 

Kesin ve mutlak çizgilerle ayrılmasa da, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi THKP-C’nin, ODTÜ ise THKO’nun karargâhı gibidir. Hızla akan süreç içinde, biraz da dünyadaki gelişmelerin ve örgütlenme anlayışındaki tercihlerin de etkisiyle 1970 yılında THKP-C ve THKO kuruluşlarını netleştirirler. 1971 yılında THKO’nun İş Bankası soygunu, 4 Amerikalı askerin kaçırılması ile yarattığı yankı, sempatizan kitlede oluşturduğu etki THKP-C üzerinde moral baskıya neden olur. Aslında uzun bir hazırlık dönemini öngören THKP-C önderleri, o uzun vadeli mücadele hazırlığından vazgeçip peşpeşe eylemlere yönelerek “şehir gerillası”nı başlatırlar.

 

'Ne kırdan, ne şehirden, Kırşehir'den başlayalım!'

 

Çok şematik olsa da şunu söylemek mümkün; silahlı mücadeleyi temel alan her iki örgütten THKP-C “şehir gerillası”nı, THKO “kır gerillası”nı temel alır. Birbirlerini rakip olarak görmeseler de, her iki örgüt arasında da eylem bazında bir rekabetten söz etmek mümkün.

Zaman zaman iki örgütün birleşmesi mevzu edilse de, bu fikir hem itibar görmez, hem de herhangi bir girişimde bulunulmaz.

Yalnız şunu söylemeden geçmeyelim: “Şehir gerillası” ve “kır gerillası” kavramlarının gündeme girmesiyle mücadelenin şehirlerden kırlara doğru mu, yoksa kırlardan şehirlere doğru mu olacağı tartışması başlar. Tartışmalar bitmek bilmez, ifrata varır ve şirazesinden çıkar. Böyle bir tartışma toplantısında KIR’dan mı başlasın, ŞEHİR’den mi başlasın tartışması bezdirici bir hal alınca, dayanamayan biri söz alıp ‘’Bir önerim var, ne KIR’ dan, ne ŞEHİR’ den, en iyisi KIRŞEHİR’ den başlayalım” der. Gerilen sinirlerin hakim olduğu salonun bu öneri ile ne hale geldiği tahmin edilebilir sanırım.

 

Deniz'lerin yakalanışı ve Mahir'lerin eylemleri

 

Tekrar kronolojiye dönersek:

1971 yılının 12 Mart'ında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un imzalarıyla Demirel hükümetine muhtıra verilir. Muhtıradan sonra hükümet üyelerini toplayan Demirel istifasını Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verir. 19 Mart'ta CHP’den istifa eden Prof. Nihat Erim, Cumhurbaşkanı Sunay tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilir. 25 Mart'ta da Nihat Erim’in kabinesi onaylanır.

Bu arada 16 Mart 1971'de THKO’lu Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan Sivas Gemerek’te, 23 Mart'ta da Hüseyin İnan ve Mehmet Nakipoğlu Kayseri Pınarbaşı’nda yakalanır. Nisan ayında DEV-GENÇ, Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ve Ülkü Ocakları hükümetçe kapatılır. 11 ilde sıkıyönetim ilan edilir.

Başbakan Nihat Erim, 23 Nisan'da yaptığı radyo konuşmasında, artan eylemler üzerine ‘’Alınacak tedbirler BALYOZ gibi kafalarına hemen inecektir ‘’ diyerek gelecek günlerde olacakların işaretini verir.

17 Mayıs'ta İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, THKP-C üyeleri tarafından kaçırılır, 23 Mayıs'ta da şakağına sıkılan üç kurşunla öldürülmüş vaziyette bulunur.

30 Mayıs'ta THKP-C’li Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir, İstanbul Maltepe'de girdikleri evde Sibel Erkan isimli bir kız çocuğunu rehine alırlar. THKO’nun  önder isimlerinden Cihan Alptekin, Tayfun Cinemre’nin kullandığı motosikletle Tekirdağ civarında yakalanırlar.

31 Mayıs'ta, Adıyaman Nurhak dağlarında, THKO’nun önde gelen isimleri Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga öldürülür, yaralanan Mustafa Yalçıner ile Hacı Tonak sağ olarak yakalanır. O çatışmanın uzağında, ama aynı mahalde bulunan THKO’nun diğer gerilla timi de neredeyse tam kadro yakalanır.

1971 Haziran'ının ilk günü, Sibel Erkan’ ı rehine olarak tutan Mahir Çayan yaralı ele geçer, Hüseyin Cevahir ise vücuduna sıkılan yüzlerce kurşunla öldürülür. Olaydan hemen sonra gazetecilere konuşan Sibel Erkan “Mahir ve Hüseyin ağabeyler bana hiç fenalık yapmadılar” der, ama bir daha asla konuşturulmaz.

 

Kızıldere sürecini başlatan Maltepe firarı

 

9 Ekim'de Deniz Gezmiş ve 17 arkadaşı, Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nce idama mahkûm edilir. Bu 18 isim THKO’nun önder kadrosudur.

1971 yılının 30 Kasım günü, idam talebiyle yargılanmakta olan THKP-C lideri Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz ile THKO İstanbul bölge sorumlusu Cihan Alptekin ve Ömer Ayna tutuklu bulundukları Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi'nden tünel kazarak kaçarlar. Bu olay, yönetenleri adeta çılgına çevirir ve açık tenkil politikası uygulanmaya başlanır.

“Maltepe firarı Kızıldere olayının başlangıcıdır” da denilebilir. İki ayrı örgüt olan THKO ve THKP-C'nin üyeleri, bu tüneli kazarak kaçma eylemini yaparken, akıllarında idamlarına kesin gözüyle bakılan Deniz’leri kurtarma düşüncesi vardır.

10 Ocak 1972 tarihinde Askeri Yargıtay Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararlarını onaylar.

19 Şubat 1972 tarihinde, THKP-C’nin unutulmayan isimlerinden Ulaş Bardakçı düzenlenen operasyonda öldürülür, Ziya Yılmaz ise yaralı olarak yakalanır.

 

Mahir Çayan'dan yurtdışı önerisine ret

 

Devletin tüm güvenlik ve istihbarat birimleri alarm vaziyetinde Maltepe firarilerinin, özellikle de Mahir Çayan'ların peşlerindedirler. Baskı ve yaratılan korku atmosferi nedeniyle barınma ve saklanma imkânları gün geçtikçe azalan THKP-C ve THKO’lular İstanbul’dan Ankara’ya naklolurlar.

Deniz Gezmiş'in en yakın arkadaşı ve “O sağken bana bir şey yapamazlar” dediği Cihan Alptekin, neye mal olursa olsun Deniz’lerin idamını engelleme düşüncesini eyleme geçirme kararındadır. Ankara’da da çok sıkı takip altında olduklarını MİT'çi Mehmet Eymür’ün anılarından da öğrendiğimiz Mahir'ler, Ankara’da büyük bir eylem yapmayı tasarlarlar, ancak yapılan keşif ve değerlendirmelerde bu çapta bir eylemin koşullarının var olmadığı anlaşılır.

Artık Ankara’da kalma  çok tehlikeli bir hâl almıştır. Lojistik ve iletişimi sağlamada en fazla yardım edenlerden ODTÜ öğrencisi Koray Doğan, gittiği evde karakol kurmuş olan polislerden biri tarafından vurularak öldürülür.

Yıllar sonra Ertuğrul Kürkçü, o günlerdeki durumlarını, doğa belgesellerindeki kaplanın pençelerinden ve ölümcül kovalamasından can havliyle düşe kalka kaçan ceylana benzetirken çok haklıdır.

Yurtdışına çıkma önerisi Mahir Çayan tarafından tereddütsüz reddedilir. Oğuzhan Müftüoğlu, planlanan büyük çaplı eylemi kendilerinin yapmasını, Mahir’lerin yurtdışına çıkmasını, buna imkân olduğunu söyler.  Ancak Mahir Çayan hem yurtdışına çıkmayı kabul etmez, hem de o çaptaki bir eylem için yeterli tecrübelerinin olmadığını ve hayatlarına mal olabileceğini, bunu kabul edemeyeceğini söyler Oğuzhan Müftüoğlu’na.

39 yıl sonra, Sinan Kâzım Özüdoğru’nun abisi Emin Özüdoğru ile birlikte kendisiyle görüştüğümüz Müftüoğlu “Keşke o akıbeti biz yaşasaydık da arkadaşlarımız hayatta kalsalardı” derken, yüzündeki ve ses tonundaki derin hüzün ve özlemin tarifini yapmak mümkün değil.

 

Kızıldere'ye doğru Karadeniz'e geçiş

 

THKP-C’nin kurucu kadroları henüz DEV-GENÇ döneminde “tütün ve fındık mitinglerini örgütlemek, gerilla eğitimleri yapmak ve kitle çalışmaları” için çok sık Karadeniz'e gidip gelirler. Bölge halkıyla sıcak ilişki ve iletişim kuran DEV-GENÇ’liler yörede çok sevilirler, kayda değer sempatizan ve taraftar tabanı oluştururlar. En sık gidenlerden Sabahattin Kurt’u dağlardaki çobanlar bile tanımaktadır, çünkü azığını bırakın paylaşmayı yiyeceğinin hepsini onlara verir.

1960’lardaki TİP deneyiminden gelen ve THKP-C’ye katılan yerel isimlerden Ziya Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy zaten yıllardır bölgede çalışmış, saygın kişilikleri ile de elverişli bir zemin oluşturmaya muvaffak olmuşlardır.

Ertan Saruhan THKP-C’nin “Karadeniz bölge sorumlusu”dur. Sürekli Ankara’ya gelerek ilişkiyi dürdürmektedir. Saruhan hem daha iyi saklanma, hem de düşünülen çapta bir eylem yapmak konusunda Karadeniz'e gelmeleri için Mahir’leri ikna eder. Zaten başka bir yol da kalmamıştır.

Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna 17 Mart 1972 tarihinde temin edilen makarna yüklü bir kamyonla Ünye’ye doğru yola çıkar, 18 Mart'ta Ünye’ye varırlar. Hüdai Arıkan, Sinan Kâzım Özüdoğru ve Saffet Alp 23 Mart 1972 tarihinde bir taksi ile Fatsa’ya hareket eder ve Ahmet Atasoy’un Yapraklı köyündeki evine ulaşırlar. Sabahattin Kurt, zaten oradadır

Yapılan istişarelerde Ünye’deki radar üssü, Ankara’da yapılması düşünülen ama vazgeçilen o büyük çaplı eylem için hedef seçilir. Beri yanda zaman aleyhe işlemekte, Deniz'lerin idamına karşı tüm girişimler sonuçsuz kalmaktadır...

 

YARIN: Kızıldere ve olayın Savcı Naci Gür tarafından anlatımı

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...