11 Nisan 2016

Şiirlerde Tanburi Cemil Bey; Nâzım Hikmet, Samih Rıfat, Yahya Kemal...

İlk baskısı 69 yıl önce yapılan Tanburi Cemil'in Hayatı, sanatkârın meftunları için bir define

İlk basımı 1947, ikinci ve sonraki basımları 2002, 2012 ve 2016 yıllarında yapılan bir kitaptan söz edeceğim.

Yazarı, Mes’ud Cemil. Kitabın adı; Tanburi Cemil’in Hayatı.

Oğlu, babasını, ölümünden 31 sene sonra anlatıyor. Kitap bu son baskısında, eklerle daha da zenginleşmiş.

Benim gibi Cemil Bey meftunları için bir define. Bilgiler dışında, hem Mes’ud Cemil’in, hem de Cemil Bey ile ilgili hatıralarını yazanların musiki ahengi hissi veren dili, insanı çok duygulandırıyor. Hazan mevsiminde dökülen sararmış yapraklarla ağır ağır akan bir nehir gibi, hayatın şiiri, musîkiyi taklit ettiği zamanlara götürüyor. O nehrin üzerindeki dalından düşmüş bir yaprak misali bu akışın içinde müstağniyetle, âlemin çirkinleşen ihtirasatını hicranla seyrettiriyor. Cemil Bey’ in hissiyatının lisanı olan nağmeler sayfaları hıfzederken, asudeliğiyle insanı bir garip yolcu ediyor. Gurub, Cemil Bey’in nağmeleri, Mes’ud Cemil Bey'in kalemiyle ihtizar-ı mesa oluyor. Sırrını vermeyen o sonsuz sükuta doğru seyreylemekte iken, Tanburi Cemil Bey oradadır, avuntusu teselli veriyor.

Tanburi Cemil'in Hayat // Mesud Cemil // Kubbealtı Neşriyatı // Sanat Dizisi // 319 Sf // 38 TL Araştırmalarım sırasında Çerkes olduğunu öğrenip, bir Adıge evladı sıfatıyla ayrıca kıvanç duyduğum Cemil Bey için yazılmış olan şiirler ve şairleri aşağıdadır:

 

Cemil Ölürken

 

Ela gözleri dalgın, geniş alnı sararmış

Bir san’atkâr hastadır, Cemil hasta yatıyor.

Odayı bir matemin görünmez rengi sarmış

Nazım HikmetBaşında duranların kalbi yorgun atıyor.

X                             X                        X

İnce parmaklarını ıslatdı gözyaşları,

Odanın sükununda hıçkırıklar inledi,

Hastanın yavaş yavaş çatılarak kaşları,

Sanki derinden gelen sadayı dinledi.

X                         X                           X

Mukaddes elemini andı bir kere daha;

Uzak serviliklere çevirerek yüzünü.

Ah ! Ey gafil faniler, iman edin Allah’ a !

Bir ilahi ruhun da geldi işte son günü.

X                          X                          X

Çok kudretli oluyor bir dehanın gurubu.

Ecel, onun yanına sen de el bağlayıp gir !...

Nefesinle titreyen fanilerden değil bu,

Ölmeyen bir san’atkar ölüm döşeğindedir.

X                          X                             X

Gökler geri alıyor yeryüzünden sesini.

Şimdi geniş alnında ebedin gölgesi var!

Başında ağlayanlar, sonuncu bestesini,

Ağır ağır kapanan gözlerinden duydular.

Nazım Hikmet (Akşam gazetesi / 21 Teşrinisani 1920)

 

Fazıl Ahmet Aykaç'ın dizeleri

 

Fazıl Ahmet AytaçFecri Ati Edebiyat topluluğu üyesi şair Fazıl Ahmet Aykaç (1887-1967) o büyük sanatkâr için şu beyiterle duygularını dile getirmiş:

 

Cemil Bey'i anarken

 

Namın bugün üfler gibidir duyguma bir ney,

E, yadı da bir beste olan içli Cemil Bey!

Her nağmesi sevgiyle örülmüş, en ilahi

Bir kar’ın içinden yere inmiş yüce dahi!

Olmuş – seni sıkdıkça şu varlıkdaki pençe –

En hisli silahın koca tanburla kemençe…

Bahtında yatıp yatıp sonra soluk aksi hazanın,

Yağmış o uzun karları ömründe, zamanın.

Lakin bunu anmamışsın gamla, kederle,

Rühun dolu kalmış yine bu taze seherle.

Yok şüphe ki, duymuş o asil özlü melali

Şark’ ın şu temiz yüzlü, beyaz, ince hilali.

Hem, sonra o her sırrını eflake döken ay

Ta gökden uzatmış senin ilhamına bir yay

Hep harikalar halıkı Tanrım, ebedi Rab,

Sun’undaki tanburda ayırmış sana mızrab

Etmiş seni baştan başa rikkat

Her yerde o yaprak gibi hilkat

Dinler bütün ahengini sevgiyle derinden

Fıskıyyeler aldıkça gönül bahçelerinden

Elbette ki kalmış sazının sihrine meftun

Kalbin nice peşrevleri;taksimi sükutun!

En küflünhayaller bile çırpınmada, taşkın

Nağmende duyup sırrını bir hüsnü ile aşkın!

Yağmur bulutundan nice vuslat, nice hasret

Ey san’at için koynu nisanlar dolu rahmet!

Hissinde uçan şi’r ile efsun dolu ruya

Her yerde büyütmüş nice Mecnun, nice Leyla

Ey tanburu manzume yapan halıkı şi’rin

Elbette yaratdın nice Husrev, nice Şirin

Htta gönül iklimine akşamlar inince

Oldun daha engin, daha seçkin, daha ince!

Yordukça geniş alnını üzgün kırışıklıklar,

Fışkırdı hayalinde yatan gizli ışıklar!

Elhanınahergün daha muştak:

Şehnaz ile uşşak!

Eyler seni kalbindeki hasretle teganni

Hicranlı saba, gamlı hüseyni

Elbette anıp namını ağlar

Kurdilihicazkar!

Vermiş gibisin aleme sen nağmeden aylar

Peşrev dereler, şark havuzlar ve saraylar!

Bir ırmak olup çünkü bütün sesleri ruhun

Koşmuş senin ummanına hergün daha coşkun!

Her türlü necabet sana mülhem, sana fıtri,

Elbette kucaklar seni Ukba’daki Itri…

(İkinci Sis/İstanbul 1952)

 

Yahya Kemal'den Cemil Bey'e...

 

Yahya Kemal BeyatlıCemil Bey’in tutkulu hayranlarından Yahya Kemal şu dizeleri kaleme almış:

 

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,

Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı

Bir erganun ahengi yayılmakda derinden;

Duydumsa da, zevk almadım İslav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakda,

Tanburu, Cemil bey çalıyor eski plakta.

Birdenbire mes’ udum, işitmek hevesiyle.

Gönlüm dolu, İstanbul’ un en özlü sesiyle

Sandım ki uzaklaşdı yağan kar ve karanlık;

Uykumda bütün bir gece Körfez’ deyim artık.

 

Hattat Hüseyin Haşim'in rubaileri

 

Şair ve Hattat Hüseyin Haşim Bey’ in (1861-1920 ) Tanburi Cemil Bey hakkındaki rubaileri:

 

Eşair-i dil-saz-ı cemilü’l-asar,

Nağmen ediyordu sırr-ı aşkı ızhar.

Eylerdi bize o ruh-perver mızrab,

Elhan ile bihuruf nazm iş’ar.

X                X                X

Suzişli karar verdin, eyvah, Cemil!

Bitdi o neva-yı şevk, bigah, Cemil

Tanbur suküta vardı; giryan oluyor,

Feryad ediyor şu sine, billah, Cemil!

X                  X                X

Mızrab-ı ecel, ah, ey üstad-ı gına!

Saz-ı tenini etdi halel-yab-ı fena.

Eyvah, o nevay-ı şevk bitdi, bilsen,

Dünyada ne gam şimdi, ne gam oldu bana!

X                           X                    X

Tanbur gibi ah ederim, sinem çak,

Giryan oluyor benimle arzu eflak.

Bir nadiretü’d –dehr cemilüt-tab-ı,

Eyvah, eritdi negam-ı ateşnak.

X                      X                        X

Eyvah, Cemil’ e vurdu mızrab-ı adem,

Suz-i dili bir vech ile tarif edemem.

Feryad ediyor hüzn ile saz-ı sinem,

Her ses, geliyor kalbe neva-yı matem.

X                     X                      X

Ey hulku cemil, kar-ı tab-ı Ecmel,

Avaze-i lerzedar-ı sazı ekmel.

Bitdi o safa-feza tanin-i tanbur,

Biz başlıyoruz enine, ahenge bedel.

X                     X                      X

Etdikçe temevvüc, o ilahi Elhan,

Billah, tenimde ruh olurdu lerzan.

Bir nadire-i fıtrat idi ah, Cemil,

Bir öyle vücudu görmez artık bu cihan.

X                     X                       X

Ey fırka-i erbab-ı gınaya ser-tac,

Nağmenle ederdik gamı dilden ihrac.

Aguşuna geldikç o tanbur, Cemil!

Gaşy eyler idi,ruhu sürud-ı mevvac.

X                     X                       X

Ruhumdan o aheng-i Füruzan çıkmaz,

Dilden o terennümat, bir an çıkmaz.

Vicdanıma nakş olup da kar etdi bana,

Can çıksa da, gönlümden o Elhan çıkmaz.

Samih RıfatŞiirimizde, Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday ile birlikte, Garip akımının kurucularından Oktay Rifat’ın babası Samih Rifat (1874-1932)  27 Teşrinievvel 1917 tarihli Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası’nda yazmış:

 

Mersiye

 

-Tanburi Cemil merhum için-

Bir İlahi meal bahş etdin

Kainatın figan-ı mübhemine

Ağlayıp geldin, ağlayıp gitdin

Hılkatın hüzn ü girye alemine

X                  X                 X

Bir mükedder nazarla yüksekden

Bakıyordun hayat-ı safileye.

Girmedin ey necib dahi ! Sen.

Maraz-i levs olan haileye.

X                X                 X

Beşerin çirkin ihtirasatı

Sana vermişdi bir derin nefret.

Tab’ının en muannid ifradı

O teneffürde münceliydi.Evet…

X               X                X

San’ atin devr-i iftirakında

Kalamazdın hayata minnetdar.

Onu tavrınla etdin istihkar…

Şimdi asudesin mezarında…

X              X                X

Yaşamak sence bir tenezzüldü,

Ölmeden gülmek istemek züldü.

Nasiyen öldüğün zaman güldü,

Ey sefalet şehidi san’ aktar!

X               X                  X

Bir gecen yok civar-ı kabirden,

Dümdüz olmuş sığındığın medfen…

‘’ Heykelin nerde, heykelin?’’ derken,

İşte karşımda bulduğum şu mezar!

X                   X                   X

Bizde bazen heyakil-i tebcil

Ölülerden kalan çukurlardır.

Unutulmak, bu bir değerli delil,

Ki fazilet onunla anlaşılır…

X               X                   X

Bilmiyorlardı kadr-i san’atini

Vatanın sen bir ihtiyaciydin

Bilmedik, sormadık felaketini

Geçti minetle ömr-i muztaribin

X                X                X

Benzemez en acıklı mersiyeler

O senin ellerinle ağlamana…

Gel de sen hissinin lisanını ver

Şu teessür ve acz içinde bana…

X                X                X

Musiki sen de aşk u ilhamın

Başka bir tavr-ı itilasıydı.

Negamatın, bu ömr-i nakamın

Bir tesellisi, bir duasıydı

X                 X               X

Benzemez en acıklı mersiyeler

Ruhunun bir enin-i mülhemine,

Gel de sen hissinin lisanını ver

Kalbimin girye-i demademine…

X               X                  X

Çünkü ey dahi-i hüner-perver!

Benzemez en acıklı mersiyeler

Ne senin kendi suziş-igamına,

Ne senin ellerinle ağlamana,

Belki şayan olurdu matemine;

Kendi tanburun ağlasaydı sana!

Tanburi Cemil Bey

Şiirler, dönemin ve şiir dünyamızın en önemli şairlerince, Cemil Bey’in genç yaşta vefatı üzerine yazılmış, derin teessür ve o büyük dehanın yerinin doldurulamayacağını, bir edip sezgisiyle hissettikleridir.

Bu şiirler, dikkatle ve mutlak bir konsantrasyonla okunur ise, hüzünlü bir iç musiki terennüm ettikleri hemen fark edilir. Tarife ihtiyaç yok; Tanburi Cemil Bey için şiir yazmış olan şairler de poetika dünyamızın önde gelen dev isimleridir. Şiirleri de Cemil Bey’e layık güzelliktedir.

Gerek şair, gerekse musikişinas sanatkârların hayal ve duygu dünyaları, iç evrenleri kadar, onları kuşatan maddi dünyanın ve içinde yaşadıkları şehrin de, sanatlarını yaratırken tesiri mühim  bir amil teşkil ettiğini düşünmekteyim. Hele de bu şehir, ismiyle müsemma, şehirlerin kraliçesi, İstanbul ise.

Mart 2016’da neşredilen, 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden  Philip Glass’ın, "Müziksiz Sözler" isimli, pek övgü almış, okurken övgüleri hak ettiğini düşündüğüm biyografisinde, 1966 yılında Hindistan’ a giderken uğradığı İstanbul için şunları yazmış:

"Doğu’ya yolculuğumuzun gerçekten başladığını ilk kez İstanbul’a gelince fark ettik. İstanbul’un Doğu’ya açılan kapı olduğunu tüm kalbimle hissettim, M.Ö. yedinci yüzyıldaki Yunanlılara kadar uzanan tarihiyle şehrin tüm dünyanın muhayyilesini esir alacak bir güce sahip olduğunu görmemek mümkün değildi.’’ (Syf. 197)

Tanburi Cemil Bey de, müziğin Doğu’ya açılan ihtişamlı kapısıdır.

Ama ne yazık ki Philip Glass, Cemil Bey’in ölümünden 21 yıl sonra dünyaya gelmiştir. O yüzden de olmalı, Cemil Bey’le değil, Ravi Shankar ile çalışmış; birlikte yaptıkları  "Passages" adlı albümü bir şahaser olarak takdim etmişlerdir.

Yazımın ikinci bölümünde, tamamen Mes’ud Cemil’in kitabının kritiğini yapacağım.

Bir ipucu vereyim; Mes’ud Cemil 1940’larda TRT’de radyo programı yapmış. Musiki sohbet ve dinletileri formatında hazırladığı bu programların ne kadar kıymete şayan olduğunu düşünüp, sevinmiş idim. Sevincim uzun sürmedi; acaba ulaşılabilir mi dediğimde, bir duvara toslamış gibi oldum. Çünkü ne yazıktır ki, o  kayıtlar anlaşılmaz bir pervasızlıkla silinmiş!

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...

Miss Jazz... Carmen McRae

Müzik dünyasında sık rastlanmayan bu ahde vefa tavrı, saygınlığını çok üst mertebelere taşıdı. Çoğu defa da hayranlarının göz pınarlarından yaşlar boşanmasına vesile oldu

Zarif, tutkulu, başına buyruk, yoğun ve coşkulu Betty "Bebop" Carter

Öngörülemezliği, tarzını asla değiştirmemesi, onu tüm zamanların en maceracı caz kadın şarkıcısı yaptı