29 Ağustos 2018

Bizans İmparatorluğunun Kısa Tarihi

Yazar, okuru, önce çok ilginç ve bilgilendirici haritalarla, ve zengin argüman, olay ve olgularla içeriklendirdiği “Bizans nedir?” sorusunu sorarak başlıyor

İletişim Yayınları’ndan çıkan Bizans İmparatorluğunun Kısa Tarihi, adlı kitap, yazarının konusuna derinlemesine hakim olma bağlamında yetkinlik ve titizliğin yanı sıra sağlam perspektifi sayesinde iki önemli işlevi başarıyla ifa ediyor.

İlki; Bizans tarihine ilgi ve merakı kışkırtacak bir akıcılıkla yazılmış olması, yeni başlayanlar için çok yerinde bir seçim. Bir kitap, konusu ne olursa olsun, şayet okurunu başka okumalara da yönlendirmeye sevk edebiliyorsa; sorular sordurup o soruların cevaplarını aramaya yönlendirebiliyorsa, ayrıca takdire şayandır ki anılan kitap tam da bunu yapmaktadır.

İkincisi; zaten Bizans’ a ilgi duyup okuyan, araştıran ve yayın takip edenlere de, dağardaki bilgileri pekiştirici, perçinleyici bir içerikle yazılmış olmasıdır. İlaveten, kitabın sonundaki kaynakçalar yazarın açıklamalarıyla okurun seviyesini yükseltiyor. Bu ekler, ek okuma listesi, yakın tarihli olmalarıyla da Bizans araştırmacıları için gönendiricidir. Çünkü bu durum Bizans’a ilginin arttığını gösterir.

Çok değil 8-10 yıl evvel salt Bizans okuması yapmak mümkün değildi; çünkü çeviri kitap üç-beş tane ya vardı ya yoktu. Şimdi artık, romanlardan, şehrin düşüşüne hasredilmiş çalışmalara hatta Bizans mutfak ve yemek kültürüne kadar epeyce kitap Türkçe olarak bulunuyor. Yayın dünyasını takip edenler de  Bizans’ a dair yeni çeviri kitaplarının çıkışındaki hem titizliği hem de artışı izleyebiliyorlar.  

Bu türden ve konusu tarih olan çalışmalarda, kısa ve kronolojik cep kitapları akla geliyor. Ama bu kitap o türden değil. Yazarın yaklaşımı, sağlam sorunsalı, batının ileride değineceğim Bizans’a  bakışının etkisinde kalmadan açık bir zihinle çalışılmış ve taranan kaynakların günceliğine bakıldığında, kalitesine okuru ikna eden bir eser.

Bizans, uzun bir süre el atılmaktan adeta imtina edilmiş bir imparatorluk olarak çok daha fazla ilgiyi hak ediyor; bu dün de böyleydi, bugün de… Almanya ve İngiltere diğer ülkelere nazaran Bizans çalışmaları konusunda, görebildiğim kadarıyla, daha fazla sayıda çalışmanın yayımlanmış olduğu ülkeler. Türkiye de ise ironiktir; Prof. Dr. Müteveffa Semavi Eyice ‘nin  Bizans dönemi İstanbul’ unu odağına alan iki kitabı dışında telif eser babında çok çoraktır. Nezdimde bir Bizansolog  olan Radi Dikici’nin eserleri ise edebiyat çerçevesinde çalışıldığı için tarihsel roman kategorisine girdiğinden, listeye dahil etmemekle birlikte mutlaka okunması gerektiğini vurgulamam lazım.

Çeviri :Cumhur Atay  1. baskı - Temmuz 2018 260 sayfa

Bizans, Yeşilçam sinema filmlerinden ya da maddi hatalarla dolu Fetih 1453 gibi filmlerden de öğrenilmez, hatta yanlış bilgi ve ön yargıya sebep olur. Zaten sinemanın işi de değildir tarih öğretmek hele de Bizans’ ı!

Her şeyden evvel 1123 sene sürmüş; bir imparatorluktur. Ama aynı zamanda sanatıyla, mimarisiyle, kültürüyle bütünsel bir bakış bir parlak uygarlığı görecektir.

Kuruluşundan yıkılışına kadar 84 imparatorun yönetim erkinin başı olarak görev yaptığı Bizans’ ın tarihini bir ya da birkaç kitaba sığdırabilmek imkansız. Çünkü imparatorluğun her yılı için, asgarisi olsun, 300 sayfa ayrılsa, 1123 x 300 = 336.900 sayfalık 1123 adet kitap eder. Ne yazması ne de okuması kolay değil. Velev ki böyle bir cüret gösterildi; o üç yüzer sayfalık her bir yılı anlatan kitapların bile atlamak zorunda kalacağı yığınla olay, olgu ve konu olacaktır. Çünkü Bizansın magazini de okumuş olanlar iyi bilirler, derya denizdir. Mesela; zevk-u safaya düşkün olan imparator ve başlı başına bir güç olan saray bürokrasisi, Konstantinapolis hemşerilerini de doyurma ve eğlendirmeyi ihmal etmemiş. Hipodromdaki at yarışları, törenlerin ihtişamı nam salmıştır. Ayrıca şehrin çeşitli noktalarında -  Bizans / Konstantinapolisli olmak şartıyla her gün iki defa  vatandaşlarına bedava ekmek dağıtılır.

Bu günün İstanbul’ undaki Bizans üçgeninde kurulu olan bir mahalde her türden eğlence ve erotizmin şahikasına ulaştığı eğlence yerleri mevcut imiş. Pornai adlı bu sefahat alemlerinin yaşandığı sokağın adının porno yaftasının önceli olduğu iddia edilmektedir ki akla yatkın geliyor düşününce. Bu eğlence yerlerine imparatorların da kılık değiştirerek geldikleri kaynaklarda yazılı. İmparator Jüstinyen’ in eşi Teodora’nın da 14 yaşında extreme cinselliğin icra edildiği Pornai de çalıştığı ve İmparatoriçe oluncaya kadar, eğlence hayatının gözdesi olduğu biliniyor.

Aynı Teodora’nın, imparatoriçe olduktan sonra çıkan Nika* ayaklanmasının isyana dönüşmesi üzerine gösterdiği basiret ve dirayet, Bizans’ın bu olaydan galip ve kendini yeniye adapte ederek güçlü ve kazançlı çıkmasına da vesile olmuştur.

İlk imparator ve adı şehre verilen Konstantin Dragaş’ ın görkemli törenle ve kutlamalarla 330 yılında başkent ilan ettiği Konstantinapolis  ilk kuruluşunda imparatorun kılı kırk yaran titizliği ile ve her sabah saraydaki ofisinden önce mimarların, teknik personelin çalıştığı kentin kuruluşundan sorumlu teknik personelin ofisine uğrayıp, çalışmaları yakından takip etmesi, denetlemesi sayesinde, kendisinin de vizyonu geniş bir donanıma sahip olması ile şehir, şehirlerin kraliçesi unvanına layık görülmüştür.

Kitaba dönersek… Yazar okuru, önce çok ilginç ve bilgilendirici haritalarla, ve zengin argüman, olay ve olgularla içeriklendirdiği “Bizans nedir?” sorusunu sorarak başlıyor ve fiziksel dünya, başlıklı bölümle devam edip akabinde; krizden 1. Konstantin’e alt başlıklı bölümlerle detaylara giriyor. Bu kısımlar ve kullanılan görseller, okuru, kitaba ve Bizans tarihine hazırlıyor; aynı zamanda Bizans’ ı öğrenmeye teşvik ediyor. Giriş bölümünden sonra okurun ilgisini çekecek, Zaman cetveli bölümünde Bizans imparatorlarının ve Batı Roma imparatorlarının saltanat tarihlerini ve önemli olayları bir dizin şeklinde veriyor.

Sekiz bölümden oluşan kitabın Bizans’ın önemli ve atlanılmaması gereken tarihsel olaylar hakkında da bilgileri yerli yerinde ve dürüstlüğü de elden bırakmadan vermesi, aradığımız bir hususiyettir.

Yazarın perspektifinin sağlamlığında söz ettim yazı başında. Kendi sözleriyle bu perspektifi ve sorunsalını şöyle ifade ediyor, Dıonysıos Stathakopulos:

Hakim hegamonik söylemimiz Batı merkezli olduğundan Bizans’ın önemsizleştirilmesi kaçınılmazdır. Bizans kaynaklarının inanmamızı istediği şeye rağmen, Bizans hareket etmeyen eski bir organizma olmanın çok uzağındaydı. Klasikleşmiş arkaizm ve üslupçuluk örtüsünü kaldırınca sürekli bir değişim ve adaptasyon sürecini görürsünüz.

“Bir insanın portresini yaparmış gibi bir düşüncenin portresi yapılabilir”demiş Deleuze. Ama Bizans tarihinin bir portresini yapmak çok zor. Tuvaller yetmez çünkü, ben de en iyisi, ileride yine Bizans’ a döneceğimi belirtip yazıyı bitireyim.


*Nika ayaklanması: Konstantinapolis’ teki at yarışları bir ezeli rekabet halinde Maviler ve Yeşiller  olarak iki takımın kıyasıya yarıştığı eğlenceli ve sosyal hatta siyasi bir spor etkinliğidir, eğlence yönü de bulunan.13 Ocak 532’de yarış günü hipodromda  , imparator Jüstinyen heyetiyle locasında yarışı izlemeye gelir. Yarış başlar , taraftarlar tezahüratlarla takımlarına desteklerler. Ta ki 22. yarış arabası geçene kadar. İşte tam bu sırada “Mavi-Yeşil” tezahüratları yerini Jüstinyen’e hakaretler ve ‘zafer’ anlamına gelen “Nika ! “ya bırakmıştı. Sükunetini korumaya çalışan Jüstinyen kargaşanın ciddi ve tehlikeli boyutlara gelmesiyle heyetiyle birlikte hipodromu terkeder. Ama bir müddet sonra kalabalık kitleler şehirde bir isyanı başlatıp ayaklanırlar. Ayasofya, Aya İrini gibi kutsal mekanlar da dahil kenti tahrip etmeye başlarlar. İsyan hızla yayılır. Jüstinyen durumu kontrol altına alınamayacağını düşünerek kaçma hazırlıkları için gemisinin hazırlanması ve hazinesinin toparlanılması emrini verir. Ancak herşey hazırken ve imparator kaçmak üzereyken Teodora önüne dikilir ve Jüstiyen’ e şunları söyler:

”Belki kadınların erkekler önünde konuşması korkaklara cesaret vermesi yönünden doğru değildir ama tehlike anında herkes elinden geleni yapmalıdır. Yıllarca başında imparatorluk tacı taşıyan biri, o tacı kaybederken canını da kaybetmelidir. Nasıl olsa dünyaya gelen her kişi ölecektir. Ey imparator; kaçmak, kurtulmak istiyorsan bunda bir zorluk yoktur; hazinen var, gemilerin seni bekliyor ama saraydan ayrıldığında yaşamanın anlamını da yitirmiş olacaksın. Ben her zaman Tanrı’ya dua etmişimdir. Üzerimde ki erguvan renkli pelerini aldığında canımı da alsın. Merak etme! Senin de giydiğin şu erguvan renkli pelerin, gerektiğinde muhteşem bir kefen olur. Şimdi gidebilirsin ama yanında hem olmayacağım.”

Bu basiretli çıkış olumlu sonuç verir Jüstinyen kaçmaktan vazgeçerek güvendiği yakın çevresiyle ne yapılabileceğini istişare eder. Hipodromda yeni bir yarış düzenlenir, ve şehre isyancıların taleplerinin yerine getirileceği haberi yayılmıştır. Ancak yarışlar başladığında, imparatorca hazırlanan plan işlemeye başlar. İlkin hipodromun kapıları kilitlenir ve seyircilerin hiç beklemedikleri anda askerler, hipodromda yarışları izlemeye gelmiş bulunan 30 bin kişiyi kılıçtan geçirir, elebaşlarıyla birlikte. Böylece Nika isyanı, çok kanlı bir imha ile bastırılır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...