22 Haziran 2016

Savaş ilanı

Tayyip Erdoğan büyük bir “ezme geçme” hamlesine hazırlanıyor

Tayyip Erdoğan özellikle bekledi ve Gezi protestosunun yıl dönümüne rastlatarak Taksim planlarını açıkladı: Maksem’de “selâtin” cami, Gezi’nin yerine Topçu Kışlası ve AKM’nin yerine “barok” opera!

Bu, geçen gün de yazdığım gibi bir “ilân-ı harb!” Yıl dönümüne rast getirmek falan tam şeklini almış bir meydan okuma. “Siz o protestoyla beni durdurabileceğini sanıyorsanız, avucunuzu yalayın.”

Yargıyı falan istediği gibi düzenledikten, bir yığın kuruma “iktidar eli” koyduktan sonra “Hodri meydan!” diyecek. Ardında sıra sıra gazcılar, copçular, TOMA’lar, icabında “Sancak-ı Şerif”in çağrısına uyacak mümin yığınlar!

Bu yazıda asıl söylemek istediğim şeye gelmeden bir küçük parantez açayım, Taksim planının bazı ayrıntıları üstüne: Önce “selâtin cami.” Tayyip Erdoğan, diploması şöyle ya da böyle, bir lakırdı ettiğinde, “Acaba ne söylediğini biliyor mu?” tepkisi uyandıran biri. Burada da böyle. “Selâtin”, “sultanlara özgü” demek; bu bağlamda “bir sultanın yaptığı” veya “bir sultan adına yapılmış.” “Selâtin”, “sultan”ın çoğulu - o kadar.

Yani “barok”, “neo-klasik” falan gibi bir “mimarî tarz” anlamına gelmiyor. Olsa olsa, geçmişteki uygulama gereği, “birden fazla minaresi olan” diye yorumlayabilirsiniz.

Bunu mu demek istiyor? Yakında “sultan”lığını ilân etmeye mi hazırlanıyor? Yoksa “sultanların beğeneceği” anlamında mı böyle dedi, bilmiyoruz. Ama, cami yapılacakmış ve yapıldığında “selâtin” olacakmış.

“Opera” konusunda mimarî özgüllük ve “sarahat” var. “Barok” olacak. Nokta. Bunu olaylar sırasında ya da az sonra buyurmuştu.

Ancak gene tam bir “sarahat” yok, çünkü Tayyip Erdoğan’ın “barok” derken ne kastettiğini bilmiyoruz. 

Paris’teki operayı yapan Garnier’e İmparatoriçe Eugenie’e sormuş: “Ama bu, herhangi bir üslûba girmiyor!” demiş. “Evet” demiş Garnier, “İşte bu III. Napoleon demektir.”

Biz de böyle. “Tayyip Erdoğan bir opera” görebiliriz karşımızda. İçindeyse, bir iki “Saraydan Kız  Kaçırma” temsilinden sonra Karcığar Köçekler’e geçilen bir opera olur.

Ve mâhut “Topçu Kışlası.” Ancak fotoğraflarını görebildiğimiz bu binanın Tayyip Erdoğan’ın estetiğini barındırdığı yere özel bir etkisi olduğu anlaşılıyor. Tabii, sırf estetik mi, yoksa 31 Mart’ta oynadığı rol ya da Kemalistler tarafından yıkılmış olması gibi etkenler de bu sergide rol oynuyor mu, bunu da ancak kendisi bilir.

Fotoğraflarından tanıdığımız bu binanın da bir tarzı var, mimarî tarihinde. Ben buna “Oryantalist” derim. “Eklektik” de diyebiliriz, ama oryantalizmi ağır basan eklektizm.

Yani şimdiye kadar ilân ettiği tercihleriyle Tayyip Erdoğan’ın beğenmemesi gereken bir tarz. Özgün üslûbun kaybolduğu, karışık tarzların öne çıktığı bir dönemin kötü anlamda melez bir ürünü. Ama Erdoğan “o eser” filan diyerek konuştuğuna göre bunu beğeniyor olmalı. Erdoğan, Ataşehir’deki ya da Çamlıca’daki camilere bakıldığında, tam da böyle şeyleri beğeniyor. Kitsch denen şeyi. Yeter ki boyutları bütük olsun. “Minare” söz konusuysa, altı tane olsun…

Evet, asıl söylemek istediğim Tayyip Erdoğan’ın sanatsal tercihleri değil, siyasî tercihleri üstüne. Tabii arada paralellikler var. Sanatsal tercihleri siyasî tercihlerine uygun düşüyor.

Tayyip Erdoğan’ın doğrulanmayan ve yalanlanmayan “Ezer geçeriz” sözü var. İtalyanların bir deyimi buna uyar: Se non è vero, è ben trovato. Yani, “Doğru olmasa da olması gerektiği gibi.” Cümle ağzından çıkmış olmasa da Erdoğan’ın hali tavrı, her şeyi, böyle düşündüğünü gösteriyor.

Bir üst bürokrata söylenmiş, rivayete göre; “İç savaş çıkarsa ezer geçeriz” demiş. Ben bunun genel yöntem olduğu kanısındayım. Yapabilir ya da yapamaz, o başka konu, ama yapacaklarını ezerek yapacak. Taksim’e ilişkin söyledikleri bunu anlatıyor. “Siz benim planıma çomak soktuğunuzu düşünün hele. Ben o planımı bütün ayrıntılarıyla yerine getireceğim…” Böyle durumlarda söylenmesi âdet olan başka şeyler de söyleyebilir ya da adamları söyleyebilir ama biz onlara girmeyelim.

Protesto olsa da, olmasa da yapacak. Yani olmazsa, “eze eze” yapmış olacak - mânen ezecek; protesto, direniş olursa daha somut anlamda ezecek, döne döne yapmış olacak. Muhtemelen bu ikinci tarz ama daha güzel gelecek.

Taksim “selâtin” cadde olurken öbür projeleri de durmayacak elbette. Bunları kimseye danışmayacak, sormayacak, “Neden sormadın?” diyeni de ezecek. Onda da mutlulanacak. Bütün gerilimler bir iç savaşa doğru erilirse asıl keyif o zaman başlayacak, çünkü orada ezip geçeceğinden hiç şüphesi yok. Ve bu durum umduğu nihaî zaferi getirebilir. 

Bir cumhurbaşkanı, belediye başkanına kentini imar etmesi gibi bir görev veriyor ve “cesaret” diyor. Sanki adam süngü hücmuna falan kalkacak. Ama ağzından savaş mecazları, göndermeleri olmayan söz çıkmıyor. Her gün bir yeni intikam vesilesiyle ortaya atılıyor. Vesileler olalı yıllar, yüzyıllar geçmiş ama Erdoğan bunların tazelenmesini istiyor. “Dinimize saygısızlık ettiler.” Değişmez suçlama konusu bu. Söylediği şeyler olmadı değil elbette; onlar da gerçek. Ama bunları bir iç savaşın malzemesi haline getirmek gereksiz. Gelinen şu noktadan, bu kötü tarihi canlandırmadan, birbiriyle konuşabilir, anlaşabilir ve bir zaman sonra bazı davranışlarda ortaklaşabilir bir toplumsal ortam mümkündü. Ama bu söylem bir böyle bir imkan bırakmıyor. 

“O zaman ezer geçeriz” durumu en iyi özetleyen söz, en doğru savaş taktiği. Tayyip Erdoğan büyük bir “ezme geçme” hamlesine hazırlanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?

Sevinçle, ama sükunetle

Bu toplum elbette farklı düşünceler, inançlar, idealler üretecek. Ama bu "farklılık" nedeniyle boğazlaşmak değil tartışmak kültürü geliştirmek gerektiğini bilecek. Son seçimde alınan sonuç bu anlayış ortamının oluşmasında da olumlu rol oynayabilir ve bu potansiyel boşa harcanmamalı