14 Ekim 2017

Hepsini elçi yaptı

Ne yani, Cumhurbaşkanı “Öyle olmuştur” dediyse, kim çıkıp da “Olmamıştır” diyebilir?

“Amerika’ya kafa tutmak” kolay değildir, diye yazmıştım. Bir de, tabii, niçin kafa tutulduğu etkeni var. Amerika’ya “demokratik ilkeleri niçin çiğniyorsun?” diye çatmak var; ama “niçin çiğnemiyorsun?” diye atmak da mümkün ve böyle yapanlar da var.

Neyse, Amerika’nın işlediği “kabahat”in ne olduğunu şimdilik bırakalım, çünkü anlaşılıyor ki karışık işler söz konusu. Ama aramızda hır çıktığı belli ve kimilerine göre durum ciddi.

Bu tarafta salvoyu başlatan Tayyip Erdoğan ve onun medyası, “tweet ordusu.” Onların yazdıklarına göre 15 Temmuz’u yapanlar arasında ABD’nin de yer aldığı kesinleşmiş durumda. Bu toplumun can düşmanı olduğunu bir süre önce anladığımız Fethullah Gülen de zaten bir “Amerikan projesi.”

Tayyip Erdoğan’ın kendisi bunları söylememekle birlikte, bunlara inanan birinin söyleyeceklerini söyledi. Zaten “söyleyen”in o olması, olayı ciddiyetten vahamete taşımaya yetiyor.

O bunları söylerken Mehmet Şimşek de Amerika’ya gitti bir koşu. Onun gidişi, tahminimce, “Amerika’ya kafa tutmak kolay değildir” çerçevesinde anlaşılacak bir şeydir. Gerilimin devamında devamında Şimşek  de bunun aslında giderilebilecek bir şey olduğunu söylüyordu.

“Büyütmeye değer bir sorun yok” demeye getiriyordu ki aynı anda İbrahim Kalın da bunun bir gecede çözülebilecek bir sorun olduğunu beyan etti. Tutuklanan adam avukatıyla görüşecek dediler. Bunlar bana hep “havayı yumuşatma” girişimleri olarak göründü. Göründü de Cumhurbaşkanı “Biz size muhtaç değiliz,” deyiverdi. Bu sözün herhangi bir şeyi yumuşatmaya yarayacağını sanmıyorum.

Cumhurbaşkanı, bundan hemen önce, olayın baştan sona ABD’nin buradaki büyükelçisinin elinden çıkma bir şey olabileceğini söylemişti ve bu söz “açık kapı bırakma taktiği” olarak değerlendirilmiş ve “takdir” toplamıştı.

“Takdir” toplayacak nesi olduğunu da anlamak zor. Bu vize kararı gibi ağır bir kararı bir Elçi kendi başına nasıl verir? Bunun olabileceğine inanmak, bu dünyada işlerin nasıl yürüdüğü hakkında bir şey bilmemekle mümkün.

Ama, karşındakine durumu düzeltmek için bir kolaylık gösteriyormuş; yani Amerikalı yetkililer “Tutuklama tavrı karşısında şöyle yapalım” deyip vize kararını veriyorlar… Tayyip Erdoğan o sözleri söyleyince, korkup “Yok, kararı biz vermedik” diyorlar… diyecekler v.b…

Amerika’nın başkanı olan kişi (Trump ya da kim olursa  olsun) “O kararı ben vermedim, bana sormadan elçi vermiş” diyecek! Bu “itiraf”tan sonra Amerika’nın bu dünyada düşeceği yeri bir düşünün. Ayrıca da, bu şekilde harcanan Büyükelçi’yi düşünün! ABD Başkanı’nın, ABD devlet aygıtının herhangi bir memuru hakkında “Ben yapmadım, o yaptı” dediğini…

Tabii ki bunların hiçbiri olmadı. ABD devlet aygıtı, bizim Cumhurbaşkanı’mızın onlara tanıdığı “zevahiri kurtarma” fırsatını heba etti ve “Kararı Amerikan hükümeti vermiştir, Amerikan Başkanı’nın da karardan haberi vardır” dedi.

Sonrasında, izlediğimiz gibi, bir yandan “yumuşatma sözleri”, ama aynı zamanda “Biz size muhtaç değiliz” demeci. Öyle anlaşılıyor ki Tayyip Erdoğan öyle uzun boylu yumuşatmaktan yana değil. Neden, bilemem; ama şu sıra Türkiye’nin Amerika’ya “Bize düşmanca davranan bir ülke” gözüyle bakmasını tercih eder gibi görünüyor. Kim bilir, belki Amerika da Sırbistan’dan et almamızı kıskanan ülkeler arasında bulunmaktadır.

Öte yandan, Tayyip Erdoğan, Amerika’yla aramızdaki sorunu yoktan var edenin Büyükelçi Bass olduğu konusundaki tezini devam ettiriyor ve Amerika’ya bir elçi yüzünden bu gerilimi sırtlandığı için teessüf etmekten geri durmuyor.

Bu da ilginç. Amerika bu konuda söyleyeceğini söyledi ve bu saatten sonra sözünü geri alacak hali yok. Ama Amerika’nın bu konuda ne dediği Tayyip Erdoğan’ı çok fazla ilgilendirmiyor. Amerika’nın ne söylediği Tayyip Erdoğan’ın kendi kanısını değiştirmesine yol açacak ağırlığı taşımıyor.

Tayyip Erdoğan’ın kanılarının mahiyeti hakkında fikir veren bir durum: Bir konjonktür içinde bir olay oluyor ve Tayyip Erdoğan bunun ne olduğunu açıklıyor. Örneğin birileri adanın birinde toplanmış karışıklık çıkarmak üzere fesat kuruyorlar; o konjonktürde bunun olması iyi olacak. Ya da başka bir konjonktürde birileri örtülü bir hanımın üstüne işiyorlar. Bu olayın bir tane tanığı var mı, yok mu önemli değil. O konjonktürde öyle bir olayın olması bir şeylere yarayacaksa (neye yarayıp yaramayacağına da Tayyip Erdoğan karar veriyor) o olay olmuştur.

Ne yani, Cumhurbaşkanı “Öyle olmuştur” dediyse, kim çıkıp da “Olmamıştır” diyebilir?

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?