20 Haziran 2016

Darülislam/Darülharb

Tayyip Erdoğan kendini çok daha kuvvetli hissettiği bu dönemde, sanki vazgeçmiş gibi göründüğü planlarını gerçekleştirmek üzere harekete geçiyor

Tayyip Erdoğan her gün konuşuyor, her konuda düşünülmesi gerekeni halkına açıklıyor. Televizyon kanalları onun bu konuşmalarını yayınlamayı kutsal görev biliyor ve böylece hepimiz reis-i cumhurumuzun fikirlerini öğrenmiş oluyoruz. Geçen gün, İslam ve terörizm üstüne beyanatta bulunuyordu. "Terör"  diyordu, "barış dini olan İslam'la hiçbir şekilde bağdaştırılamaz."  Bu yeni değil.  Konu açıldığı zaman hep benzer şeyler söyler. Herhalde "IŞİD"in içinde "İslam" geçtiği için telaffuz etmeye dili varmıyordur.

Bu, İslam'ı terörden arıtma çabası; tamam da, "terör" dediğimiz olayların çoğunu "icra edenler" bunu İslam adına yapıyorlar. Onlar yapıyor, Erdoğan ve onun gibiler ise "Müslüman terör yapmaz" yargısını tekrarlıyor. Bugünkü bağlamda bunun bir adım sonrası (ergo) "Bunlar Müslüman değil" diye geliyor ya da o niyetle söyleniyor ve anlaşılıyor. Ama yarın öbür gün bunun "Müslüman terör yapmadığına göre bu yapılan 'terör' değil" anlamına gelmeyeceğinin bir garantisi yok.

Tayyip Erdoğan kendini çok daha kuvvetli hissettiği bu dönemde, sanki vazgeçmiş gibi göründüğü planlarını gerçekleştirmek üzere harekete geçiyor

Böyle bir ihtimal olabileceğini düşünmeme yol açan şey İslam'ın kendi içinde olan bir şey. Tayyip Erdoğan "Barış dini olan İslam"dan söz ediyor. Peki İslam içinde geçerli olan “Darülislam”/“Darülharb" ayrımını nasıl, neyle açıklayacağız? Bunu "kafirler" getirip İslam'ın içine sokmadılar. Bu başından beri vardı. Dünya bu şekilde ikiye ayrılıyor... Ama ben açıklamaya kalkışmayayım. İslami otoritelere bakalım. Vaktiyle Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olarak çıkan İslam Ansiklopedisi bu kavrama oldukça kısa bir yer ayırmış. 

Diyor ki: "İslam telakkilerine göre dünya dar-al harb (harp ülkesi) ve dar-al-islam olarak ikiye ayrılır.  Dar-al-islam, esasen İslam hakimiyetine girmiş bulunan bütün memleketleri ihtiva eder. Dar-al-harb ise, müslüman hükmü altına henüz geçmemiş olan, fazla olarak da, fetih yolu ile ‘İslam ülkesi’ kılınıncaya kadar, Müslümanlar için, ister bilfiil ve ister bilkuvve, harp sahnesi teşkil eden yer demektir.”

Evet, ben de böyle öğrenmiştim.  "İslam hakimiyetine girmiş bulunan" deniyor. “Hakimiyet”… Ve, "Müslüman hükmüne henüz geçmemiş..."  Böyle bir ikili ayrım. Sonra "fetih yolu" söz konusu. Bunların hiçbiri benim "barış" kokusu aldığım kavramlar değil.  Örneğin, "harp sahnesi teşkil eden yer" ne demek? Teşkil edip etmediğine kim karar veriyor? Nasıl karar veriyor?

İslam Ansiklopedisi deyince bunun bir de yenisi var, Diyanet Vakfı'nın yayımladığı.  Ona da baktım. "Darülharp" şöyle tanımlanmış:  

"Müslüman olmayan bir devletin hakimiyeti altındaki topraklar için kullanılan fıkıh terimi.”

Bunun eski ansiklopediden bir farkı olduğu söylenemez.

Ama zaten ne farkı olabilir ki? "Darülharb", “harb."

Yeni (Diyanet'in yayımladığı) ansiklopedide metnin kendisini okumaya başladığınızda, bunun ille de "Müslüman olmayanlarla savaş" anlamına gelmediğini söyleyen uzun açıklamalarla karşılaşıyorsunuz.  Çağın gerekleri bunun vurgulanmasını gerekli kılmış.

"Çağın gerekleri", diyelim öyle kılmış da, her "Müslümanım" diyenin Diyanet ansiklopedisini okuyup oradaki yorumu benimsemesini gerektirir bir durum yok. Nitekim Selefi hareketler, El Kaide, IŞİD vb. bunların bu ansiklopedideki tanımı benimsediklerinin herhangi bir sinyalini görmüyoruz. Onlar "harb"ı, sözlüklerde yazılı anlamıyla kabul ediyorlar.

Burada, eski İslam Ansiklopedisi'nde özellikle belirtilen bir duruma bir göz atalım. "Dar-al-islam aşağıdaki koşullarda Dar-al-harb olur" diyor ansiklopedi (bu, yazanın kim olduğu belli olmayan maddelerden). İlk biçim şu:  "Kafirlerin kanuni hükümleri muteber olur, fakat islamınkiler ise muteber olmaz…"

Bu cümle ne düşündürüyor insana?

Benim aklıma hemen Türkiye geliyor. Sanırım yalnız benim değil, başkalarının, bu arada Tayyip Erdoğan'ın da aklına hemen Türkiye geliyor.

Burası, halkı Müslüman olan,  ama özellikle Cumhuriyet rejimine geçildikten sonra Müslüman "kanuni hükümleri muteber" olmayan bir ülke.  Devlet yıllarca alkollü içki üretti ve sattı. Başka örnek gerekir mi?  Hani, örnek vermek gerekirse yüzlercesi bulunur da, bir tek bu bile Türkiye Cumhuriyeti'nin "Darülislam" içinde bir ülke olmadığının kanıtı.

Tanımda "kafirlerin kanuni hükümleri muteber olur" denmiş. Bizim burada Ticaret Kanunu Almanlar'dan alınmış; Ceza Kanunu İtalya’dan. "Kısas" falan kalmamış. Ama hepsinden önemlisi Medeni Kanun İsviçre'den alınma, büyük kısmıyla.Bundan daha "kafir hükmü" olur mu?  

Şimdi, İslam barış dini ama "Darülharb" var. Bizim bu Türkiye de o kategoriye giriyor.  O kategoriye girdiği içindir ki burada takiye meşru.  Yönetimin Müslüman olmadığı yerde sen de asıl kimliğini, asıl düşüncelerini saklarsın.

Türkiye’nin Darülharb olduğunu çoktan belirledi Tayyip Erdoğan. Darülharb'a "İlan-ı harb"ı da bu günlerde yaptığını söyleyebiliriz

Tayyip Erdoğan da asıl düşüncelerini şimdi şimdi ortaya çıkarmaya başladı-yönetim Müslümanlaştıkça ve Müslümanlaştığı oranda. Son aylarda “tek parti" devrinden söz ederken kullandığı kelimelere, kavramlara bakın:  Ha 16. yüzyılda İspanyol Engizisyonu, ha 20. yüzyılda Kemalist rejim (suçu İnönü'ye yükleme kurnazlığı da Müslümanlaşma oranıyla orantılı).

Sonuç (ve özet) olarak: Tayyip Erdoğan öncelikle Müslüman'ken küffara kaptırılmış olan Türkiye'yle, kendi ülkesiyle uğraşacak. Hiçbir zaman Müslüman olmamış toplumları (“fetih" yolu ile) Darülislam'a katma çabasını elbette unutmayacak ama birincil hedef o değil (tabii Küba'ya cami yapmak gibi tasarımlar gerçekleşme imkanı bulsa ne iyi olur).  Bu bağlamda ekleyelim ki bir yanlışlık olmasın:  Küba da "hiç Müslüman olmamış" kategorisine girmiyor, çünkü Amerika kıtasını ilkin Müslümanlar keşfetmişti. Yani o da kendine göre, "geri kazanılacak" yerlerden.

Türkiye'nin Darülharb olduğunu çoktan belirledi Tayyip Erdoğan. Darülharb'a "İlan-ı harb"ı da bu günlerde yaptığını söyleyebiliriz.

Tayyip Erdoğan planlarından vazgeçen biri değil.  Şimdi, kendini çok daha kuvvetli hissettiği bu dönemde, sanki vazgeçmiş gibi göründüğü (tam "göründüğü" bile söylenemez ya) planlarını gerçekleştirmek üzere harekete geçiyor: Gezi! Topçu Kışlası! Selâtin Cami!

Türkiye'yi "Darülislam"a sokmanın ilk maddi adımları olacak bunlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?