13 Ocak 2018

Boğaziçi, yerli ve milli

Boğaziçi Üniversitesi'nin başarı sıralamasında daha yukarılarda olamamasının gerçek nedeni belki fazlaca “yerli ve milli” olmasıdır

Boğaziçi Üniversitesi “yerli ve milli” değilmiş. Bu nedenle yeterince başarılı da değilmiş.

Başarı sıralamaları günümüzde bütün dünyada pek bir popüler. Kapitalizm her şeyi bir yarışa çeviriyor. Kim kimden daha önde, daha parlak, daha üstün v.b.? Dolayısıyla üniversiteler de bu yarışlardan nasiplerini alıyor. Değerlendirmeler neye göre yapılıyor, ölçütler ne, bilmiyorum ve doğrusu fazlaca ilgi de duymuyorum. Doğru, yanlış, bir takım ölçütleri vardır herhalde. Şimdi bunlara bakıldığında, dünyadaki üniversitelerin bu tür sıralamalarında, Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’nin en ileride yer alan üniversitesi. Bildiğimiz, önem verdiğimiz çeşitli yüksek öğrenim kurumları, ODTÜ, İTÜ v.b. ondan epey sonra sıraya giriyor.

Ama Boğaziçi Üniversitesi “yerli ve milli” olmadığı için başarılı da değilmiş. Değilse, niçin o listelerde en önde görülüyor? Cevabı kolay: O değerlendirmeler yapanlar da “yerli ve mili” değil. Dolayısıyla onların dediğini kabul etmek zorunda değiliz. Hattâ galiba, kabul etmemek zorundayız. Böyle yapmazsak, biz yapmayanların da ”yerli ve milli” ilan edilir, zaten ediliyor.

AKP’nin beş, altı yıllık politika değişikliği sonucunda Batı’ya ideolojik savaş açmasından beri bu “yerli ve mili” nitelemesi sihirli bir formül oldu. Formülün sahibi açısından kavramın tanımı belli ve olabileceği belli ve olabileceği kadar yalın: “Yerli ve milli” denilen, benim yaptığımdır. Benim yaptığımı kabul eden ve benim gibi davranan da ‘yerli ve milli’dir. Bana aykırı, benim hoşlanmadığım bir biçimde davranıyorsa ‘yerli ve milli’ değildir.” Kastedilen bu. “Yerli ve milli” olmadığı tespit edilen kişiye, gruba, partiye v.b. ne yapılacağı (ne ceza verileceği) duruma göre kararlaştırılacaktır.

AKP iktidarı Türkiye toplumunu temelde hayat tarzına ilişkin tercihlerine göre ikiye ayırmak, Türkiye’yi de özellikle Batı dünyasından izole etmek üzere yoğun bir çaba uyguluyor. Bir iktidar tekelinin bütün araçlarını kullanabildiği için başarıya ulaşmış gibi de görünüyor. Toplumun gerçek tercihlerinin bu yolda olduğunu düşünüyorum. Ama yalnız “ideolojik aygıtlar” değil, “başka aygıtları” da iktidarın denetiminde olduğu için bu “yerli ve milli” fantezilerine meydan okuyan yok.

“Üniversite” konusundan başlamıştık. İktidar, hali hazırdaki durumdan hoşnut değil. “Kültürel” konularda başarılı olunamadığını kendi ağzıyla söylüyor. O “ağızdan çıkan” sözlerin mantığını izleyerek gidersek, Boğaziçi yerli ve milli değil, ama koskoca Türkiye’de “yerli ve milli” üniversite yok mu? Söyledik, o sıralamaları yapanlar da “yerli ve milli” değil, onun için bu sıralamalarının bir değeri yok. Peki iktidarın kendi “yerli ve milli” ölçümleri yok mu? Hani, Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüp “Siz ‘yerli ve milli’ değilsiniz. Bakın … Üniversitesi’ne, onlar gibi yapın, siz de adam olun” diyeceği bir model yok mu? Anlaşılan yok.

Bu konu alabildiğine geniş bir konu ve burada tartışılıp sonuca bağlanması mümkün değil. Onun için işin tartışmasına girmeyip kendi vardığım sonuçları özet olarak söyleyeyim.

Bilim, sanat, kültür konularında “yerli ve milli” diye bir ölçüt olmaz. Bilim ve sanat kendi dilleri, yaklaşımları, araçlarıyla gerçekliği öğrenmeye çalışırlar. Öğrenmenin “yerli ve milli” yöntemi yoktur. Olgular da, olgudur: Olgunun “yerli ve milli”si yoktur. Celcius ve Fahrenheit farklı rakamlar verirler ama farklı ölçümlere göre, saptadıkları ısı aynı evrensel ısıdır. Burada, değerlendirme faslına geldiğimizde “yerli ve milli” kalıbı üstünden düşünenler kendilerine daha rahat bir hareket alanı bulduklarına inanabilirler ama bu da çok doğru değildir. Hitler’in savaşı kazanması Almanya’nın “yerli ve milli” takımını çok mutlu ederdi. Ama bu dünya için ve aynı zamanda Almanya için, gerçekte ne anlama gelirdi? Yani bir “olgu”nun değerlendirmesinin de tek ve şaşmaz bir “yerli ve milli” yolu yoktur. “Almanya ‘holokost yapmadı” diyen muhafazakâr Alman “yerli ve milli” de, özür dileyen Willy Brandt “vatan haini” mi?

AKP öyle olduğunu iddia ediyor.

Onun için de, gıpta ettiği kültürel düzeye erişmesinin imkânı yok. Çünkü kültürel zenginlik üretmenin yolu bu değil, bu, kültürel zenginliği yok etmenin yolu. Boğaziçi Üniversitesi toplam listede çok yukarılarda değil. Olmamasının gerçek nedeni belki fazlaca “yerli ve milli” olmasıdır. Yani AKP iktidarının “yerli ve milli” olarak bağrına bastığı özelliklerden kendini yeterince kurtaramamış olmasıdır.

Olay kendi kendini açıklıyor. Bir otorite, siyasi ya da ideolojik, kendinde “Şu şöyledir; bu böyledir” deme yetkisi olduğuna inanıyorsa, bu inancıyla bilgi üretimi süreçlerine müdahale ediyorsa, bunun olduğu yerde sağlıklı bir bilgi üretimi olamaz. Yani AKP iktidarı “Niye bizden üstün bir kültürel üretim olmuyor?” diye dertleniyorsa, başka yer değil, kendine bakmalıdır.

AKP iktidarı Küba sırtlarındaki caminin varlığından eminse Türk Üniversitesi’nin arkeoloji bölümünün gidip Trinidad ve Tobago’daki imarethaneleri ortaya çıkarmak için kazı yapmaya başlaması gerekir.

O zaman Türk üniversitelerinin dünya başarı skalasında yeri hızla zirve yapacaktır.

Bunları üniversite, kültürel üretim v.b. konular bağlamında konuştuk. Ancak anlattığım durum AKP iktidarının genel durumu. Bu çelişki AKP’nin özeti. 

Yazarın Diğer Yazıları

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Kıran kırana

Erdoğan'ın kendine yakıştırdığı siyaset yapma üslubunda hedef, karşı tarafı yenmek ya da sadece yenmek değil, yok etmek

İki cepheli mücadele

Sınıf kavgasının kimlik sorunlarıyla iç içe geçtiği bir mücadele bu; onun için, muhalefeti ilerletirken, bunların ikisini birden gözetmek durumundayız