12 Mayıs 2018

Vermek almaktan kolaydır, ama...

İnsan, dünyayı değiştirme yeteneğine sahip tek yaratıktır

Alevkayası

Patikadan dağa tırmanıyorum, adaçayı topluyorum ve hayatımı düşünüyorum.

İki günden beri aralıklarla yağan yağmur, ormanın kokusunu azdırdı.

Güneşle yağmurun birlikte yarattığı rayihayı iştahla içime çekiyorum ve çocukluğumda Arapköy’den Karga’daki orman evine giderken bu aynı kokuyu aldığımı hatırlıyorum.

Denize bakan ev kadar büyük kayanın üstünde kartallar oturur, çeşmenin çevresinde dev kertenkeleler koşuşurdu.

Gökyüzünde yolculuk halinde top top bulutlar var.

Bu patikayı, korsanların sahil köylerini bastığı yıllarda keşişler yapmış. Tepenin arkasında küçük, viran bir taş kilise var. Oradan biraz daha aşağıya, dağın küçük bir düzlük meydana getirdiği bir yere yürürseniz bir pınar ve pınarın suyunu toplamak üzere yapılmış bir taş havuz görürsünüz.

Pınar neredeyse kurudu, bir su birikintisi oldu. Havuz da toprak doldu.

Çevrede ormana ait olmayan, insan eliyle dikilmiş ağaçlar var: harnıp, zeytin ve alıç.

Bir zamanlar burası keşişlerin bahçesiymiş.

Artık dağın Akdeniz’e değil, Mesarya Ovası’na bakan yüzündesiniz. Orada biraz vakit geçirirseniz patlama sesleri duyarsınız. Bu sesler, taş ocaklarından gelir. Beşparmaklar’ın ovaya bakan yüzünde, dağı çirkinleştiren, görüntünün doğallığını bozan, sıra sıra taş ocakları var.

İnsan, yeryüzündeki milyonlarca tür canlıdan, dünyayı değiştirme yeteneğine sahip tek yaratıktır.

İşte: dağı ufaltıp satıyor.

Nasıl Ramazan’da top sesleri iftar saatinin geldiğini bildiriyorsa bu patlamalar da doğanın sonunun yaklaştığını hatırlatıyor. Ve Kıbrıslı Türklerin, Akdeniz’in en güzel köşelerinden birini,süratle çirkinleştirmekte hiçbir engel tanımadıklarını ve kötülük görmediklerini. Yeter ki ucunda para olsun.

Doğa onu yaratandır, bunu hatırlayan hatta bilen yok.

Bugün pınarın bulunduğu düzlüğe kadar yürümeyeceğim. Yassı bir kaya bulduğumda üzerine uzanacağım ve bir yerde açık, başka bir yerde siyah yağmur bulutlarıyla kaplı gökyüzüne bakacağım.

Bir zamanlar, buraya daha sık geldiğim günlerde, cebimde Crocosmia tohumu getirir etrafa saçardım, ama bir tanesi bile çıkmadı.

İlkbahar olmasına rağmen çevrede ne bir tek çiçek var ne de bir kuş sesi duyuyorum. Ne bir yılan izine rastlıyorum ne de bir tilki veya tavşan pisliğine. Çok uzun zaman önce değil, üç dört sene önce buralarda keklik ötüşleri duyardım. Hızlı adımlarla yolun bir tarafından öteki yanına yürüyen ve çalıların arasında kaybolan keklikler görürdüm.

Onlara ne oldu?

 

Vermek almaktan kolaydır, ama ormandan bir şey alıp yerine bir şey koyan birini görmedim.

Vermek almaktan kolaydır, ama ormandan bir şey alıp yerine bir şey koyan birini görmedim.

Sonsuz iki karanlığın arasına sıkışmış kısacık hayatında, insanın tek derdi dünyanın sofrasından mümkün olduğu kadar çok şey kaldırmak.

Bazı ülkelerde boğazına kadar toprağa gömülüp taşlanan kadınlar var ya, doğa da aynen öyle. Her gelen nesil, onu öldürmek için elinden geleni yapıyor.

Ama buraya bunları düşünmeye gelmedim.

Üzerine uzandığım kayanın yakınında bir çam ağacı var, onun güzelliğine dalıp gidiyorum.

Uykum geliyor.

Gözlerimi kapatıyorum.

Uyusam ne iyi olur.

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor