24 Ocak 2017

Söyle doktor, neyimiz olacak?

Doğu onun kişiliğine, inançlarına ve amaçlarına daha uygundur. O, orada rahat ediyor

17 Eylül 1787’de, Amerika Birleşik Devletleri’nin yedi kurucusundan biri olan Benjamin Franklin, yeni devletin anayasasının yazıldığı salondan çıkarken bir kadının bağırdığını duyar.

“Söyle doktor, neyimiz olacak? Krallık mı, cumhuriyet mi?”

“Cumhuriyet” diye cevap verir Franklin. “Eğer koruyabilirseniz.”*

Donald Trump’a dayanabilecek mi meçhul, ama neredeyse 250 yıl sonra Amerika cumhuriyeti korumaya devam ediyor.

Türkiye ise, üzerinden yüz yıl bile geçmeden, 1923’te yakılan uygarlık meşalesini söndürdü ve dörtnala Doğu’nun kan ve gözyaşlı karanlığına doğru koşuyor.

Bu yön değiştirmenin arkasındaki güç olan Erdoğan’ın neden Batı’dan kaçtığı açıktır.

Doğu onun kişiliğine, inançlarına ve amaçlarına daha uygundur.

O, orada rahat ediyor.

Onun hesap vermenin aydınlığına değil üst örtmenin karanlığına ihtiyacı var.

Demokrasi işine gelmez çünkü demokrasilerde liderler hesap verme durumundadır.

Erdoğan’ın hesabını veremeyeceği çok şey var – ayyuka çıkmış yolsuzluk iddiaları, Orta Doğu’daki cihatçılar ve diğer aşırı İslamcılarla olan belirsiz ilişkiler, komşu bir ülkede rejim değiştirme girişimi, barış sürecinin bozuluşu, hukuk devletinin yok edilişi, Fethullahçıların baş köşeye oturtulması…

Ve son olarak tek parti-tek adam rejiminin yasallaşmasından başka amacı ve anlamı olmayan anayasa değişikliği.

Diğerleri? Ona oy veren ve ne yaparsa yapsın vermeye hazır milyonlarca kişi?

Onlar nereye gittiklerini görmedikleri için Erdoğan’ın ardı sıra karanlığa yürüyorlar.

Onları suçlamak mümkün değil, çünkü Atatürk’ün ölümünden bu yana hiçbir hükümet onlara ışık tutmadı.

Onlar sömürüldüler, semirtilmediler.

Sayılmadılar.

İhtiyaçlarına kulak asılmadı.

Kimse, onları Osmanlı’dan beri içinde hapis oldukları fakirlik, cahillik ve hurafe hapishanesinden çıkarmaya gayret etmedi.

AKP bu siyah Türklerin partisidir.

Liderleri, felsefesi onların arasından çıktı.

Değerleri onların değerleridir ve bu değerler arasında hukuka, özgürlüklere, yabancılara, azınlıklara ve kadınlara saygı büyük bir yer tutmaz.

Türkiye, 1938 ile 2002 arasında ektiği rüzgârın fırtınasını biçiyor.

Bugün fırtınanın söküp önüne kattıkları, olup biteni beğenmeyenler, o günlerde ekime karışmayanlar, hatta katılanlardır.

Bugün ter ter tepinenlerin birçoğu ilk döneminde Erdoğan’a alkış tutuyordu.

AKP, temsil ettiği çoğunluğu, fakirlik, cahillik ve hurafe hapishanesinden çıkarma yeteneğine sahip olsa hikâyenin sonu değişik olurdu. Ama ne yazık ki değil.

Çoğunluğun değerlerini kullanarak iktidar olunabilinir ama iktidara gelindiğinde o değerler başarısızlığın güvencesi haline gelir.

Başarı için başka özellikler lazım.

Halkların kaderini değiştirmek için dürüstlüğe, bilgiye ve yüksek derecede hakkaniyet duygusuna sahip olmak gerekir.

AKP’nin neresinde var bunlar?

Franklin’in bir başka ünlü sözü daha var: Tiranlara başkaldırmak Tanrı’ya itaattir.

*Vanity Fair, Ocak, 2017

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor