09 Mayıs 2017

Ölü yılanların ruhu

Tanrı, yılanı değil ama insanı lanetlemiş olabilir. Çünkü insan, doğadaki dengenin, Tanrı’nın yarattığı bütün canlıların düşmandır…

Akdeniz Köyü, Girne

Akdeniz Köyü’nün upuzun sahilinde yürüyecektik, sonra oradaki lokantada öğle yemeği yiyecektik.

Keyifle yola çıktık, ama bu hâlimiz uzun sürmedi.

Köyü geçip bodur çam ağaçlarının arasından deniz kıyısına giden toprak yola girdikten az sonra, yolda ölü bir yılan gördük. Eceliyle ölmüş değil, öldürülmüş bir yılan.

Kıbrıs’ın yaz aylarının olağan manzaralarındandır, bu öldürülüp cümle âlem görsün diye yola atılan yılanlar. Denize atılmış çelenkler veya çiçek buketleri gibi, bir çeşit hatırlatmadırlar. Doğaya karşı savaşımız devam ediyor, kazandığımız zaferlere bir zafer daha ekledik, derler.

Çevrede kimsecikler yoktu. Kim işlemişti bu cinayeti, bu ıssız yerde? Birisi arabasıyla geçerken yılanı görmüş ve inip sopayla başını mı ezmişti?

Az önce gördüğümüz, koyunlarını otlatan çoban mıydı yoksa?

Bunları düşünürken bir kilometre kadar yol gittik ve bu defa karşımıza iki ölü yılan çıktı. Onların da başları ezilmişti. Biri dişi, diğeri erkek idi.

Yılanlar çift gezmezler. Muhtemelen sevişiyorlardı. Yol kenarındaki topraktaki izlerden de bu anlaşılıyordu.

Yılanlar kuyruklarının üzerinde dikleşip birbirlerine sarılarak sevişirler. Sarılırlar –bir saç örgüsü gibi– düşerler, kalkarlar ve gene sarılırlar. Müthiş bir enerji ve heyecan vardır birleşmelerinde, uzun zaman sevişmemiş iki genç âşık insanın sevişmesi gibi gürültülüdür. Gözleri birbirlerinden başka bir şey görmez, kulakları duymaz.

Kaçmayı deneyemeden çarçabuk öldürülmüş olmalıydılar, çünkü birbirlerine çok yakındılar. Başları ve kuyrukları birbirine değiyordu, yürek şeklinde bir yuvarlak meydana getirmişlerdi.

Arabadan indik.

“Orada bırakmayalım onları,” dedi arkadaşım.

Bir sopa alıp teker teker kaldırdı ve çalıların arkasına bıraktı.

Yola devam ettik.

Arabayı park yerine bırakıp kumlarda yürümeye başladık.

Ölü yılanların ruhu üzerimizde dolaştı.

*

Tevrat, ilk canlı varlık olan Adem ile Havva’nın ve onların soyundan gelen bütün insanların lanetlenmesinin nedeninin yılan olduğunu yazar.

Yılan, Havva’yı cennet bahçesinde Tanrı’nın yasakladığı “yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı”ndan yemeye teşvik eder. Havva, meyveyi ısırır ve Adem’e de yedirir.

Tanrı, koyduğu yasağın çiğnendiğini anlar ve Adem’i sorgular.

Gerisi Tevrat’ta şöyle anlatılır:

Adem, “Yanıma koyduğun kadın, ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” dedi.

Tanrı, kadına, “Nedir bu yaptığın,” diye sordu.

Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine Tanrı, yılana,
“Bu yaptığından ötürü
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın” dedi,

“Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

“Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu
Birbirinize düşman edeceğim.
Onun soyu senin başını ezecek,
Sen onun topuğuna saldıracaksın.”

Tanrı, kadına,
“Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim” dedi,
“Ağrı çekerek doğum yapacaksın.
Kocana istek duyacaksın,
Seni o yönetecek.”

Tanrı, Adem’e,
“Karının sözünü dinlediğin ve sana,
Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için
Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,
“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

Toprak sana diken ve çalı verecek,
Yaban otu yiyeceksin.

Toprağa dönünceye dek
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.

Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın

Ve yine toprağa döneceksin.”

*

Adanın yılanı saldırgan değildir. İnsan yaklaştı mı siner veya kaçar. Kaçamazsa upuzun uzanıp sopa rolü yapar.  Sadece bir cinsin zehri ölümcül olabilir, diğerleri ya zehirsizdir ya da zehri sızıdan başka zarar vermez. Gene de doğada dolaşırken dikkatli olmak, özellikle çocukları yılandan sakınmak lazım.

Adada on çeşit yılan olduğu sanılıyor. Yılan cinsi pek incelenmemiş olduğu için kesin bilinmiyor. Bilinen, nesillerinin tükenmekte olduğudur.

Doğa, varlığı birbirine bağlı bir canlılar ağıdır.

Bir canlının yok olması, binanın duvarından bir tuğla alınmasına benzer.  

Bir tuğla, iki, tuğla, üç tuğla fark etmez veya fark etmez gibi görünür ama gün gelir, tuğlaların çoğu yerinde durduğu halde, bina aniden çöker.

Kaç tuğla alındığında bina çöker, bilinmez.

Bu kural her şey için geçerlidir -hayvan türleri için, denizler için, küresel ısınma için.

Yılanlar azalıyor, fareler çoğalıyor. Çoğaldıkça çoğalıyor, güçleniyorlar ve en büyük düşmanları olan kedileri korkutup kaçıracak kadar büyüyorlar.

Fareler için zehir koymak çare değildir. Zehirlenip ölen fareyi kargalar, tilkiler, baykuşlar, şahinler, karıncalar yer ve onlar da ölür.

Zehir, ölüm çemberini genişletmekten başka işe yaramaz.

İnsan dengeyi bozabilir ama düzeltemez.

*

Tanrı, yılanı lanetlemiş olamaz çünkü doğayı meydana getiren dengeyi o kurdu, bütün tuğlaları o yerine koydu.

Ama insanı lanetlemiş olabilir. Çünkü insan, o dengenin, Tanrı’nın yarattığı bütün canlıların düşmandır.

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor