20 Şubat 2018

Kalıntı bir tür

Yaşamak, insanın olduğu yerden uzaklaşmasıdır... Yavaşlamayan bir hızla, geri dönülmez bir şekilde

Ozanköy

“Kalıntı canlı türlerinden biriyim” diyor Amerikalı yazar Rebecca Solnit.

Ve bu türün ne olduğunu açıklıyor.

“Hâlâ birkaç gergedan veya benekli baykuş var... Ama sayıları türlerinin yok olmamasını sağlayacak büyüklükte değil.”

Bir canlı türünün neslini sürdürebilmesi için belirli bir sayının üstünde olması gerekir. Kritik eşiğin altına düşenler, canlılar sınıfına ebediyen elveda diyor.  Amur leoparı, Sumatra orangutanı, kaplan, gergedan, fil, benekli baykuş, orkinos gibi canlılar, bu eşiğe çok yakındır. Bu yüzyılı çıkarmaları bir mucize olacak. Ve sadece onlar değil. Liste kabarık.

Yaşamak, insanın olduğu yerden uzaklaşmasıdır... Yavaşlamayan bir hızla, geri dönülmez bir şekilde

Amerikalı yazar kendini bunlara benzetiyor. Onun gibiler bir nesil sonra var olacak kadar çok sayıda değil.

Solnit, 57 yaşında.

Ben de 74 yaşındayım ve aynı şeyi kendim için düşünüyorum.

Yaşamak, insanın olduğu yerden uzaklaşmasıdır... Yavaşlamayan bir hızla, geri dönülmez bir şekilde.

Bir gün bakarsınız, bir başınızasınız, nöbet yerinde uyuklarken gırtlağı kesilmiş asker gibi.

Bir kaç yıl önce işadamı bir arkadaşımın evinde “1962” isimli bir fotoğraf kitabı gördüm.

O, telefonda konuşurken elime aldım ve sayfalarını karıştırmaya başladım.

Kitap, 2008’de bir Rum bankası tarafından basılmıştı. İçindeki siyah-beyaz fotoğraflar 1962’de çekilmişti - adanın İngilizlerden bağımsızlığını kazanmasından iki yıl sonra ve  adayı ikiye bölen toplumlararası çatışmaların başlamasından bir yıl önce.

Sayfaları çevirdikçe içimden ağlamak geldi.

Fotoğraflarda çocukluğumda ve delikanlılığımda gördüğüm, ama artık olmayan manzaralar vardı.

Denizlerinde kimsenin yüzmediği sahiller, ayak basılmamış kumullar, kamış küfeler, köy kahveleri, dizlikli ihtiyarlar, kahve sandalyeleri, beyaz toprak yollar, saban çeken inekler, uçsuz bucaksız zeytinlikler ve sağlıklı hurma ağaçları, kamışlıklar, küçük köyler, taş evler, çardaklar, eşek sırtında gençler, hasır sandalyeler, kaleler, manastırlar, kiliseler, camiler, harnup depoları, köy düğünleri.

Daha tenha, daha masum, daha  temiz.

Havadaki kokuyu aldım. Ayak bileklerime kadar ılık ve temiz deniz suyunun içinde durdum. Sıcakta yürüdüğüm keçi-izli patikalardan çam ve laden kokusu geldi. Antibiyotiksiz sütten yapılmış hellimin yanında ağır köy ekmeği yedim.

Yaşlanmak sürgün olmaktır

Yaşaya yaşaya onlardan uzaklaşmıştım ve onlar da benden.

Buradayım ama annesini kaybetmiş bir çocuk gibi; içinden geldiğim yerler yok.

Sadece insanlar ölmez. Yerler de ölür.

Yaşlanmak sürgün olmaktır. Hüznü de,  benim için,  yaşanacak günlerin azalmasından değil, uzatılan ama hiçbir zaman tutulamayacak bir el gibi arkada kalan insanlardan ve yerlerden gelir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor