02 Haziran 2018

Denizi seven kadın

Yemekten sonra diğerleri şekerleme yaparken o, suya daldı ve gözden kayboluncaya kadar yüzdü

Yetmişinci yaş gününü teknede kutlamaya karar verdiler.

Denizi çok seviyordu. Her sabah terk edilmiş bir otelin plajına giderler, kocası kumsalda kitap okurken o denize açılır, gözden kayboluncaya kadar yüzerdi.

Birisi “Korkmuyor musun?” diyecek olsa, gülümseyerek, kendinden emin ve hatta biraz çalımlı, “Çok iyi yüzücüyüm,” diye cevap verirdi.

Huzurlu ve sakin bir kadındı.

Sabahleyin bir saat yoga yapar, bir kâse yoğurt yer, kitabına gömülürdü. Sonra yüzmeye giderlerdi kocası ile. Döndüklerinde bir kâse daha yoğurt yer,  kitabına devam ederdi.

Yoğurdunu yediği şirket, kâse  kapaklarını yollayanlar arasında bir piyango düzenledi.

En çok kapağı o gönderdi. Kazanacağına emindi. Ama bisikleti başkası kazandı. Buna çok canı sıkıldı. Bir dalavere dönmüş olmalıydı. O yoğurttan, kimse ondan daha çok yiyor olamazdı. Kimsenin ondan çok kapak yollamış olabileceğini düşünemiyordu.

Mektup yazıp şikâyet etti, ama cevap alamadı. Burası İngiltere değildi.

Gene de aynı  yoğurtları almaya devam etti.

Neden aklımda kaldı bu yoğurt olayı, bir muamma.

Kocası; huzursuz, sinirli bir tipti, emekliliğe alışamamıştı. Hiçbir şey yapmamayı, hiç kimse olmamayı sindiremiyordu.

Az satan bir gazeteye uzun ve sıkıcı yazılar gönderiyordu. Evlerinin eskiden ahır olan bölümünü atölyeye çevirdi ve resim yapmaya koyuldu, birkaç sergi açtı.

Yemekten sonra diğerleri şekerleme yaparken o, suya daldı ve gözden kayboluncaya kadar yüzdü

Onlar gibi emeklilikten sonra  adaya yerleşen yabancıların kurduğu derneğin başkanı oldu. Sürekli dernek üyelerinden şikâyet eder, istifa edeceğini söylerdi. Ama zamanı geldiğinde gene adaylığını koyar, seçilir, gene şikâyete başlardı.

Ekşi ruhlu bir adamdı, ne yaptıysa tatminsizliğinden kurtulamadı.

Teknedeki yaş gününe sadece Edith’in ablasını ve kocasını çağırdılar. Dışarıdan uçup geldiler ve Girne’deki pahalı bir otele yerleştiler.

O gün sevgili yoğurdundan vazgeçti, kocasının hazırlayıp tekneye getirdiği lezzetli yemeklerle karnını doyurdu. Şampanya içtiler. Güzel vakit geçirdiler.

Andrew neredeyse sevimlileşti.  İngiltere’den gelen ablayı ve müthiş zengin eşini kızdıracak çiğlik etmedi.

Yoğurttan vazgeçmişti ama yüzmekten vazgeçmeyecekti Edith.  Yemekten sonra diğerleri şekerleme yaparken o, suya daldı ve gözden kayboluncaya kadar yüzdü.

Deniz sakin, sular bulutsuz gökte kızgın bakışlarını dünyaya çevirmiş güneşin ışıklarıyla pırıltılıydı.

O gece telefonum çaldı.

“Edith öldü,” dedi Andrew.

“Şaka mı bu?”

Daha bir hafta önce evimde yemekteydiler. Edith sağlıklı ve mutlu görünüyordu. Yoga, yoğurt ve yüzmenin bilediği vücudu kemik ve adaleden ibaretti, fazla bir gram yağı yoktu.  Cildi parlıyordu.

“Boğuldu.”

Edith üç saatin sonunda dönmeyince endişelenen kaptan, motoru çalıştırmış,  aramaya çıkmışlar. Kısa sürede kadının cansız vücuduyla karşılaşmışlar.

“Nasıl olur,” dedim.”  Çok iyi yüzücüydü.  Beyin kanaması veya kalp krizi olmalı.”

“Hayır,” dedi Andrew, “Boğuldu. Bir denizanasıyla karşılaşmış ve paniğe kapılmış olmalı.”

*

Aylarca, denize her girdiğimde Edith’in her zaman dingin yüzü gözlerimin önüne geldi. Deniz, onun içinde öldüğü su olmuştu.

İnsan boğulunca ne oluyordu?

Bir gün uzaklarda bir koyda tek başıma yüzerken sırt üstü döndüm, kollarımı açtım, gözlerimi kapadım.

Ölü gibi, kıpırdamadan, deniz nereye itiyorsa oraya gitmek üzere kendimi tamamen suya teslim ettim.

Elli kere nefes alıp verinceye kadar gözlerimi açmayacaktım. “Bir... İki... Üç...”

Daha ona gelmeden vücudumun soğumaya başladığını hissettim.

Ne çabuk oluyordu bu. Gerçekten boğulmuş olsaydım gövdem kısa zamanda denizin soğukluğuna ulaşacaktı.

Ona kadar sayınca gözlerimi açtım. Sırt üstü döndüğümde ayaklarım karaya,  güneye çevriliydi. Şimdi, kırk beş derece dönmüş, doğuya bakıyordum. 

On beşe gelince gene gözlerimi açtım. Bu defa ayaklarım kuzeyi gösteriyordu.

Ellide gözlerimi açtığımda ayaklarım karayı işaret ediyordu ve kıyıya dört-beş metre yaklaşmıştım.

Eğer elliye değil de yetmiş beşe veya yüze kadar saysaydım karaya vuracaktım.

Deniz beni istemiyordu.

*

Deniz, onun içinde öldüğü su olmuştu

Edith’in gerçek ölüm nedenini öğrenemedik.

Andrew, araya avukatını sokarak cesede otopsi yapılmasını önledi. Bu nedenle bazıları yarı şaka yarı ciddi Edith’i zehirlediğini konuştular.

Buna ihtimal vermiyorum.

Öldürmesi için bir neden yoktu.

Ama kimin neyi neden yaptığını veya yapmadığını bilmek mümkün mü?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor