06 Ocak 2016

Kürt siyasetinde sivil-asker ilişkileri

Belki de tüm bu olumsuz gidişata rağmen Kürt siyasetinin bir sivil-asker ilişkileri tartışmasına başlamasının tam zamanıdır

Günümüzde her siyasi yapıda eli silahlı olanın seçilmiş ve hesap veren sivile tabi olması artık genel geçer bir demokratik norm. Demokratikleşme literatürünün önemli isimlerden Adam Przeworski ‘herhangi bir siyasi yapıda sivil olan ile eli silahlı olan arasındaki ilişkinin düzenlenmesi demokratikleşme için en hassas sinir ucudur” der. Yine sivil-asker ilişkileri alanında önemli bir isim olan Peter Feaver bir “sivil-asker ilişkileri problematiğinden” bahseder. Aslında bu demokratikleşmenin önündeki en önemli paradokslardandır. Bu problematiğe göre; sivil siyasi yapı kendisini tehdit eden diğer siyasi yapılardan korunmak için bir “silahlı güç” oluşturma ihtiyacı hisseder ancak bir süre sonra tam da kendi varlığının garantörü olarak teşkil ettiği silahlı güç kendisini tehdit etmeye başlar. İşte bu problematiği dengeli şekilde yönetebilen sivil siyasi yapılar demokratikleşme yolunda somut adımlar atabilir.

Aslında Türkiye’nin son on yılına bakıldığında bu problematiğin siyasete damgasını vurduğu görülür. Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinde yaşanan “sivilleşme” bu problematiği yenme konusunda Türkiye’nin önemli adımlar kat ettiğini gösteriyor. Ama dikkat edin bilerek “sivilleşme” dedim çünkü bana göre bu süreç askerin elindeki güç vasıta ve yöntemlerinin sadece sivil karar alıcılara transferi gibi yürüyor. Demokratikleşme kavramını özellikle kullanmak istemedim çünkü özellikle son birkaç yıldır yaşanan gelişmelere bakıldığında eskiden askerde toplanan siyasi güç havuzunun şimdi sadece hükümet eden sivillerde toplandığını görüyoruz. Bu güç havuzunda ne yazık ki “sivil olanın” diğer aktörü olan sivil toplum yüzemiyor. Hal böyle olunca güvenlikle alakalı çoğu konuda ve karar süreçlerinde sivil toplumun pek de söz sahibi olamadığı görülüyor. Bu nedenle henüz Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinde net bir demokratikleşme sürecinden bahsetmek zor.

Şimdi gelelim en netameli konuya. Türkiye’de hali hazırda de facto ve illegal de olsa devlet dışında “silahlı gücü” olan bir başka siyasi aktör olan Kürt siyasetindeki sivil-asker ilişkilerini de tartışmaya açmanın zamanı geldi sanırım. Hatta Türkiye’deki gibi tam bir demokratikleşme olmasa bile Kürt siyasetindeki sivil-asker ilişkilerinde de acil bir sivilleşme ihtiyacı var gibi. Sivilleşmeden kastım elinde silah olanın özellikle karar alma süreçlerinde sivil olana daha fazla manevra alanı açması. Bu sayede Kürt siyasetinde bir sivilleşmeden söz edilebilir ve Kürt siyasetindeki karar alma süreçleri üzerindeki “eli silahlı olanın” baskısı azaltılmış olur.

 

Kürt Sivil-Asker İlişkilerinin Problematiği

 

Şayet Kürt Siyasetindekiler bir sivil-asker ilişkileri tartışması yapma vaktinin geldiğine inanıyorlarsa aşağıdaki şu maddelere dikkat etmeleri lazım.

 

1. Ontolojik (Varoluşsal) Sürtünme

 

Sağlıklı bir sivil asker ilişkileri tartışması yapmanın ilk şartı seçilmiş sivil ile eli silahlı olanın iki farklı aktör olması. Birbiri içine geçmişlik görüntüsü ontolojik bir sürtünme yaratır. Hal böyle olunca da zaten tek olan bütün içinde ‘kimin kimi kontrol ettiğinin’ anlamı kalmaz. Bu nedenle Kürt Siyasi Hareketi'nin 1 Kasım seçimlerinde 5 milyonu aşkın oyuyla seçilmiş temsilcisi; TBMM'de 59 milletvekiliyle üçüncü parti konumundaki HDP şayet ‘sivil’ olma iddiasında ise ‘eli silahlı olan’dan farklı ve bağımsız bir aktör olduğunu göstermesi gerekiyor.

 

2. Epistomolojik (Bilişsel) Sürtünme

 

Acaba yıllardır ‘Kürdistan’ın’ dağları kadar yüce, dereleri kadar temiz olduğundan ve “dağın mertliğinden” dem vuran Kürt siyasetinin eli silahlısı sivil olanla arasında nasıl bir hiyerarşi kodluyor? Şayet zihinlerde ‘Önce Eli silahlılar vardı. Onların sayesinde sivil olana düz ovada siyaset için alan açılabildi’ anlayışı varsa bu eli silahlılar için ‘Ey sivil siyaset bizim sayemizde var oldun’ görüşüne ve kendini hiyerarşik olarak daha üstün görmeye yol açar. Sahi acaba bir Cemil Bayık, bir Murat Karayılan için acaba HDP gerçekte ne anlam ifade ediyor? Örneğin HDP tecrübesi KCK ile kıyaslandığında Kürt siyasetinin güç hiyerarşisinde hangisi daha üstte?  Veya Kandil için şimdilerde HDP mi yoksa PYD mi öz evlat, hangisi üvey evlat?

Bu epistomolojik sürtünmeyi besleyen en önemli dinamikse ilginç şekilde Türkiye’nin batısında. Şimdi memleketin kahır ekseriyetini oluşturan biz Sünni Türkler şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor: Acaba bizim için HDP ne anlam ifade ediyor? Örneğin bakın 1 Kasım seçimlerinden önce Türkiye’nin pek çok yerindeki HDP bürolarına yönelik saldırılar oldu. Bu saldırı olan yerlerin tamamını Türkiye haritasına koyun ilginç bir gerçek çıkıyor ortaya. Kürt siyasetinin sivil olanına eli silahlı olanın sağladığı ‘silahlı şiddet’ şemsiyesi olmadığı yerlerde tek başına hayat hakkı yok gibi. Yani sadece silahlı şiddetin güvenlik şemsiyesi altında olmayan HDP bürolarına saldırı oluyorsa o zaman zaten sivil olanın eli silahlı olana muhtaç olduğu bir tablo karşımıza çıkmaz mı? Özetle Türkiye’nin batısındaki tepki Kürt siyasetinin sivil olanını (şayet kaldıysa...) epistomolojik bir krize sokuyor. Çünkü eli silahlı olanın yarattığı silahlı şiddet desteği olmadan Türkiye’nin batısında hayat hakkı bulamıyorsa o zaman zaten silahlı şiddet sivil siyasetin hamisi oluveriyor ve ülkenin batısındaki bu tepkisellik sivil Kürt siyasetini  bir ‘askeri vesayete’ doğru itiyor.

 

3. Toplumsal Sürtünme: ‘Militarist Kürt toplumuna’ doğru

 

Güneydoğu ziyaretlerimde dikkat ettim hemen hemen her kahvede Med Nuçe TV, bazılarında IMC TV açık. Med Nuçe bizim 1980 sonrası tek kanallı TRT günlerinde olduğu gibi askeri (gerilla) bir törenle açılıyor ve kapanıyor. Gün boyunca da arada ‘eli silahlıları’ romantize ve estetize eden klipler dönüyor. Acaba Kürt toplumunda (özellikle ‘Rojava’nın’ hararetinin kalplerini ısıttığı Kürt gençleri arasında) eli silahlıların ve silahlı şiddetin aşırı şekilde romantize ve estetize edilmesinin Kürt toplumunu (özellikle gençleri ve çocukları) militaristleştirdiğini gören birileri var mı? Kürt siyasetindeki aktörler ve hatta Kürt aydınlarının sosyal medya hesaplarına bir  göz atın. Elinde tahtadan tüfeklerle, RPG-7 roketatara benzetilmiş borularla, oyuncak silahlarla kurdukları barikatların arkasında ‘direniş ve isyan’ oyunu oynayan 3-5 yaşındaki çocukların fotoğraflarını göreceksiniz. Çok yazık...Ne yazık ki Kürt toplumu (özellikle çocuklar ve gençler) hızla militaristleşirken eli silahlı olana ‘Sivil olana yer aç hele, hatta sen bi ona tabi ol!’ demek size de komik gelmiyor mu?

 

4. Bölgesel Çatışma:
Giderek ‘Militerleşen’ Eli Silahlılar

 

Bundan 3 sene önce tank kullanan, çok namlulu roketatar (ÇNRA) atışı planlayan, hava unsurlarına yakın hava desteği sağlamak için koordinat alan ve ileri gözetleyicilik yapan, havan atışı yapan, cephe taaruzuna kalkan PKK’lılar göremezdiniz. Ama şimdi Suriye’de bunların tamamı oluyor. PKK’nın eli silahlıları giderek ‘gerillalıktan’ çıkıp ‘militerleşerek’ düzenli orduya doğru geçiş yapıyorlar. Daha da önemlisi başta IŞID tehdidi, Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler, başta ABD olmak üzere küresel aktörlerin bölgeye bakışındaki “militerleşme” gibi nedenlerle Kürt siyasetinin silahlı kanadının bırakın Türkiye’de tüm Ortadoğu’da etkinliği ve etkileme gücü artıyor. Hal böyle olunca ABD ve Rusya ile masaya oturan, bölgeye nizam veren Kürt siyasetinin eli silahlılarına bırakın ‘sivil olana tabi ol!’ demeyi ‘hele azıcık da sivillere alan aç, biraz da şu garipler nasiplensin’ demek herhalde onları sadece gülümsetir..

Ulrich Beck’in tabiri ile hem Türkiye içindeki hem de bölgemizdeki çatışmalar nedeniyle giderek bir ‘risk toplumu’ haline gelen Kürt toplumu bu risklerden uzaklaşabilmek için ‘eli silahlı’ olana daha çok önem veriyor, silaha sarılıyor ve ne yazık ki giderek militerleşiyor. Kendini hem bölgede hem de Türkiye içinde ‘topyekün bir savaşta’ olarak gören Kürtlerin bir kısmı için de silahlı şiddet ne yazık ki kurtulunması gereken bir ‘illet’ bir bağımlılık değil, tam tersine sığınılacak bir liman, bir güvenlik şemsiyesi haline geliyor.

Anlayabildiğim kadarı ile Kürt siyaseti içinde giderek yükselen militerleşme trendi hakkında pek yüksek perdeden çıkmasa da bir tartışma var. Pek çok sivil Kürt siyasetçisi hem Türkiye içindeki hem de bölgesel dinamikler nedeni ile eli silahlıların tüm Türkiye’de sokakların hararetini düşürme konusunda kendileri kadar çabalamamasından şikayetçi. Ancak bu şikayetler Kürt siyasetindeki güçlü askeri vesayet nedeniyle henüz çok cılız ve fısıltılar şeklinde. Benim ilgilenenlere naçize önerim Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerinde son 10 yılda yaşanan sivilleşmeye dair oluşan zengin literatürü okumaları ve önemli gördükleri tecrübeleri Kürt siyasetine adapte etmeleri. Ne dersiniz: Belki de tüm bu olumsuz gidişata rağmen Kürt siyasetinin bir sivil-asker ilişkileri tartışmasına başlamasının tam zamanıdır? Hem de önlerinde Türk sivil-asker ilişkilerinin son on yılını anlatan öğretici bir literatür de varken...

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye politikasızlığımızın artan maliyeti: Peki çözüm ne?

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?

Fırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var?

Soçi’deki zirvede ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var; muhatabımız Moskova

Suriye, İdlib, TSK'dan istifalar ve tarihe bir not

İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?