03 Temmuz 2016

Hayatı kilitleme amaçlı rehineli intihar saldırıları çağı

Türkiye siyasi iklimi, zihinsel, duygusal ve materyal tahkimatları ile bir ‘Hayatı kilitleme amaçlı rehineli intihar saldırısına’ ne kadar hazır?

 “28 Haziran’da Atatürk Havalimanındaki saldırı şayet iki kahraman vatan evladının erken fark etmesi ve müdahalesi olmasa idi büyük ihtimalle ‘Hayatı kilitlemeye yönelik rehineli intihar saldırısına’ dönüşecekti” demiştim. Bu tip saldırı hakkında gelen pek çok bilgi talebi nedeniyle bu yazıyı yazıyorum.

Tam da size örneklerini 2013 Kenya/Nairobi’deki alışveriş merkezi saldırısı, 2008’de Mumbai/Pakistan’daki otel saldırısı, 2016’da Cakarta/Endonezya’daki alışveriş merkezi saldırısında gördüğümüz Hayatı kilitlemeye yönelik rehineli intihar saldırısı tipini nasıl yazacağımı düşünürken Bangladeş’in başkenti Dakka’da bu tip bir saldırı yaşandı ve maalesef tamamı yabancı 20 kişi hayatını kaybetti, 30 kişi de yaralandı. İlginç şekilde hem El Kaide’nin hem de IŞİD’ın üstlendiği saldırıyı gerçekleştirenler aslında Bangladeş’te yerel bir aşırıcı Selefi ağı. IŞİD, daha önce El Kaide adına Bangladeş’te saldırılar yapan ‘İslam Komandoları’ adlı bu grubun yaklaşık 8 ay önce kendisine biat ettiğini açıklıyor ve saldırıları üstleniyor, El Kaide’nin uzak asya kolu ise bu iddiaları yalanlayıp “Hayır. İslam Komandoları hala bize bağlı bir grup” diyor.

Şimdi bu saldırı üzerinden ne yazık ki Türkiye’nin pek de aşina olmadığı ancak silahlı şiddeti yöntem olarak benimsemiş aşırıcı Selefi örgütlerin küresel mücadelesinde giderek moda bir terör eylemi haline gelen hayatı kilitleme amaçlı rehineli intihar saldırısı eylem tipini açıklamaya çalışalım.

1. Bangladeş’te saldırıyı gerçekleştiren 6 saldırgan da öldü. Yani bir saldırı tipi günün sonunda bir intihar saldırısı. Saldırganlar ‘ölmek üzere’ gittikleri için bir çıkış planına kafa yormalarına gerek yok. Bu onları hem saldırı planlamasında büyük bir kolaylık hem de saldırı esnasında onlara büyük bir caydırıcılık gücü veriyor. En yetişmiş bir polis özel harekat veya bir özel kuvvet personeli bile ‘ölümü göze almış ve çıkmamak üzere bir yere girmiş’ eli silahlı bir saldırgandan çekinir. İntihar saldırısı diğer yandan terör örgütlerinin ciddi bir güç ve kararlılık mesajı içeriyor. IŞİD’ın şu anda Suriye ve Irak’ta savunmasının en önemli bileşeninin intihar saldırıları olduğunu ve Suriye ile Irak’ta binlerce intihar saldırganını yetiştirmek için okullar açtığını not edelim. Yani yeni dönemde ne yazık ki bölgemiz bir intihar saldırıları dalgasına ivedilikle hazırlanmalı.

2. Bangladeş’in başkenti Dakka’daki restorana yönelik saldırı 1 Temmuz Cuma akşamı saat 21.20’de başladı ve 2 Temmuz Cumartesi sabah 11.20’deki polis müdahalesine kadar tam 12 saat sürdü. Yani bu saldırı anlık bir bombalı saldırı değil bir süreç eylemi. Bu saldırı tipinde teröristlerin temel amacı saldırıyı lastik gibi zamansal olarak sündürülebildiği kadar sündürmek. Bu zamansal sündürmenin amacı da ‘hayatı kilitlemek.’ Yani saldırı ile yaşanan şok dalgasını insanları TV ekranlarına yapıştırmak ve tüm dünyanın dikkatini çekmek için olabildiğinde uzun süreli tutmak.

3. Bu eylem tipindeki saldırıların küresel anlamda gündemde ilk sırada olabilmesi için yabancıların (özellikle ABD’li ve Avrupalıların) olduğu yerlere yönelik gerçekleştiği görülüyor. Bu sayede bu tipteki saldırı dünya gündeminde ilk sıraya oturmuş oluyor. Dakka’daki eylemde saldırganlar ilginç şekilde saldırının ilk anlarında rehinelerin tamamına Müslüman olup olmadıklarını soruyorlar ve ‘Müslümanım’ cevabı aldıklarından Kuran-ı Kerim’den bildikleri sureleri okumalarını istiyorlar. Bu testten geçen 16 kişiyi de salıveriyorlar. Yani bilgili bir Müslüman isen rehine olmaktan kurtuluyorsun. Bu da aynı zamanda saldırıların özellikle Müslüman dünyada sempati yaratmak amacını gözler önüne seriyor. Ne acıdır ki bazı batılı haber ajansları uzak Asya’ya gidecek Hristiyanlara saldırılardan kurtulabilmek için ‘Müslüman’ gözükmeyi bir öneri olarak sunup onlara Kelime-i Şahadet’i ve bir kaç sureyi ezberlemeyi tavsiye ediyor.

4. Bu eylem tipinde kapalı bir mekanın içinde (havalimanı, otel, restoran, konser salonu, alışveriş merkezi vb.) sivil insanların rehine alındığı da görülüyor. Alınan rehineler medyanın ve dolayısı ile bütün dünyanın ilgisinin saldırıya çekilmesi anlamına geliyor. Ayrıca rehine pazarlıkları sayesinde saldırganlar ideolojileri ve saldırıyı yapma amaçlarına yönelik propaganda yapma imkanı elde ediyorlar. Ayrıca güvenlik güçlerinin olası operasyonlarına karşı rehineleri bir ‘canlı kalkan’ gibi kullanıyorlar hatta rehineleri güvenlik güçlerinin öldürmesine neden oluyorlar. Bu sayede saldırı yapılan ülkedeki hakim siyasi otoriteyi güçsüz ve insan hayatına karşı saygısız göstermeye çalışıyorlar.

Dakka’daki gibi hayatı kilitlemeye yönelik rehineli intihar saldırılarında öne çıkan temel problem sahaları ise şöyle:

1. Medya: Bu tarz saldırılarda ilk sınav medyanın. Saldırı devam ettiği için saldırganlar dış dünyada neler olduğunu ya bulundukları yerlerdeki televizyonlardan ya da televizyon seyreden dışarıdaki yardımcılarından bilgi almaya devam ediyor. Bu açıdan Bangladeş medyasının sınıfta kaldığını söylemek mümkün çünkü saldırının ardından ilk 4 saatte güvenlik güçleri bir türlü medya yayınını engelleyemediler. Kısaca bu tarz saldırılarda medyanın nasıl sınav verdiği eylemin sonucuna doğrudan etki ediyor.

2. Saldırı bir intihar saldırısı olunca saldırganlarla onları eylemden vazgeçirmeye çalışmak, istediklerini vermek veya rehineleri salmaları için zorlama gibi nedenlerle ‘Arabulucular’ vasıtası ile konuşmaya çalışmanın faydası olup olmadığı sorusu da önem kazanıyor. Gerçekten de ‘Acaba bu tarz saldırılarda acaba eylemcilerle önce iletişim kurmak mı yoksa vakit kaybetmeden operasyon yapmak mı en iyi hal tarzı?’ İşte bu soru bu tarz eylemlerde en hayati soru. Bangladeş’te açık kaynaklarda yazdığına göre güvenlik güçleri önce rehinelerin bir kısmının salıverilmesi için eylemcilerle iletişim kurmaya çalıştı. Bu çabalar yaklaşık 4 saat sürdü. Zaten medyanın olumsuz etkisi de bu çabalar esnasında ortaya çıktı. 12 saat sonra da askeri operasyon geldi. Şu anda güvenlik güçlerine yönelik operasyon için geç kaldıkları, bu nedenle can kayıplarının büyüdüğü konusunda eleştiriler mevcut.

3. Bangladeş hükümeti şu an ısrarla saldırıları El Kaide veya IŞİD bağlantısı olmayan ‘yerel’ bir ağın yaptığı tezini savunuyor. Hükümetin bu saldırıyı ‘yerel bir terör grubunun münferit saldırısı’ olarak kodlama çabalarına rağmen hem El Kaide hem de IŞİD saldırıyı kendileri tarafından yaptırıldığı iddiasında. Kısaca bu tarz saldırılar siyasi düzeyde de hükümetleri saldırı konusunda hem uluslararası kamuoyuna hem de kendi kamuoylarına bilgi verme konusunda güç duruma düşürüyor. Yine şu anda Bangladeş medyasındaki güvenlik ve istihbarat zafiyetlerine ilişkin haber ve yorumlar ise tavan yapmış durumda.

Sonuç

01 Temmuz tarihli ve ‘Atatürk Havalimanı Saldırısı: IŞİD ne yapmaya çalışıyor?’ başlıklı T24 yazımda vurguladığım ürkütücü bir gerçek vardı. IŞİD Suriye ve Irak’ta sıkıştıkça çatışmaların önce bölgeye sonra küresele yayılmasının gerektiğini düşünen ve genelde Kafkasya’dan, Orta Asya’dan ve Türkiye’den militanların başını çektiği ‘Küreselci’ ekolün IŞİD içinde ağır basmaya başladığının altını çizmiştim. Yine artık küresel anlamda El Kaide’nin Suriye kolu Nusra ile IŞİD arasındaki Suriye’deki askeri mücadelenin anlamını yitirmeye başladığını, bu nedenle El Kaide ile IŞİD’in küresel ağlarının birbirinin içine geçmeye başladığını iddia etmiştim. Aslında Atatürk Havalimanı Saldırısının azmettiricisi olarak karşımıza çıkan Ahmet Çatayev’in Çeçenistan’da El Kaideci olarak başlayan ve Suriye’de IŞİD’çi olarak sona eren radikalleşme biyografisi bize bu acı gerçeği çarpıcı şekilde gösteriyor. Acaba IŞİD’in küreselcileri mi El Kaide’leşiyor, yoksa El Kaide mi IŞİD'leşiyor, veya bu ikisinin birleşmesinden yeni bir MUTANT mı doğuyor? Bu soruyu cevaplamak için henüz erken ama El Kaide’nin eski iş tutuş tarzları ve küresel ağı, IŞİD’in kazandığı askeri yetenekler ve innovatif kapasite ile birleşince uykularımızın daha da kaçacağı kesin.

Son olarak uykularımızı daha da kaçırtacak bir başka gerçek: Türkiye olarak 11 Eylül saldırılarından sonraki ilk silahlı şiddeti yöntem olarak benimsemiş aşırıcı Selefi terör dalgasını teğet geçmiştik. Ancak şimdi Suriye ve IŞİD’in küreselcilerinin temel transfer ülkesi olması hasebiyle Türkiye bu yeni dalgadan doğrudan etkilenecek ülkelerin başında gelecek gibi duruyor. Sorum basit: Türkiye siyasi iklimi, zihinsel, duygusal ve materyal tahkimatları ile bir ‘Hayatı kilitleme amaçlı rehineli intihar saldırısına’ ne kadar hazır?

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye politikasızlığımızın artan maliyeti: Peki çözüm ne?

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?

Fırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var?

Soçi’deki zirvede ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var; muhatabımız Moskova

Suriye, İdlib, TSK'dan istifalar ve tarihe bir not

İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?