29 Kasım 2015

Barış Elçi’sini VIP’leştiremeyen devlet?

Sorum ‘Elçi’yi kim öldürdü?’ değil, ‘Devlet Elçi’yi niçin koruyamadı?’ sorusu...

‘Türk ve Kürt nasıl beraber yaşayabilir?’ sorusuna kafa yoran Tahir Elçi ensesinden yediği bir mermi ile tam da çatışmasızlık çağrısı yapmaya çalıştığı tarihi Dört Ayaklı Minare’nin ayakları dibine düştü. Barış Elçi’sini VIP’leştir(e)meyen devlet aklına çağrım: Ben olsam Tahir Elçi gibi ‘Barış Güvercinlerini’ hemen VIP korumasına alırdım. Çünkü ileride masaya dönüldüğü zaman tam da  hızla ‘soyunun tükendiğini’ gözlemlediğim bu TÜR’e ihtiyacın olacak.

Devlet dediğimiz ‘ortak iyi’, ‘ortak erdem’ ve ‘ortak aklın’ siyasi bir yapıya büründüğü ve temel amacı RIZA üretme mekanizmaları ile insanının huzur, refah ve güvenliğini sağlamak olan ‘ŞEY’ se, ben bu gün Tahir Elçi’nin tam da çatışma anında, beyaz bir arabanın arkasına sığındığı andaki ürkek ve kaygı dolu bakışlarında o ŞEY’in zerresine rastlamadım. İşte tam da çatışmanın ortasında, kurşunlar havada uçuşurken Tahir Elçi’nin o beyaz arabanın arkasına siper alan gruba ‘ilişmeye’ çalışırken yakaladığım o ürkek ve kaygı oldu bakışlarıdır bu yazının nedeni.

O anda bir ‘Barış Adamı’ olarak silaha ve silahlı çatışmaya alışık olmayan birinin az sonra ne olacağından habersiz, can korkusunda, kaçma isteğinde köşeye sıkışmış çaresizliği, kapana sıkışmışlık hissi. Tam da aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu ruh hali...Üzerinden mermi geçmiş bir insan olarak aşinayım bu hisse. Ölüm korkusu ve tehlikeden kaçma isteği size hayati hatalar yaptırabilir. Belki de tam da bu yüzen Sn.Elçi güvenli gördüğü tarihi minarenin karşı tarafına geçmek için yola atıldı ve ‘açığa’ düştü. Ondan sonra o ‘hain’ kurşunun hedefi oldu. O beyaz arabanın arkasındaki polisler ve gazeteciler hayatta olduğuna göre belki onların arasında kalsaydı şimdi hayattaydı. Bilemiyoruz ama ben tam da aslında organize edileceği günler öncesinden belli olan bu etkinliğin VIP’si (Very Important Person), odak noktası ve tam da bu nedenle ana hedefi olan Sn.Elçi’ye niçin tam da ihtiyacı olduğu yer ve zamanda profesyonel VIP koruması hizmeti sağlanmadığını tartışmaya açmak isterim. VIP koruması işinde olanlar bilir. Şayet siz bir etkinliğin VIP’si olan kişiyi koruyamadığınız zaman başarısız sayılırsınız. ‘Acaba  Sn.Elçi’nin canına kim kast etti?’ sorusu üzerinden üretilen tartışmalara girmeden şu soruyu sormak isterim: Acaba bu etkinliğe izin veren ve vatandaşının can güvenliğini korumakla yükümlü devlet niçin etkinliğin VIP’si sayılan Sn.Elçi’nin tam da ihtiyacı olduğu yer ve zamanda ona profesyonel güvenlik yardımı sağlayamaz ve bu çatışmada bütün siviller zarar görmezken aslında tam da en son ölmesi gereken sivil vatandaşını koruyamaz? Sorum ‘Sn.Elçi’yi kim öldürdü?’ değil, ‘Devlet Sn.Elçi’yi niçin koruyamadı?’ sorusu.

Şimdi kısaca teknik detaylar. Biz Gazi caddesinde meydana gelen ve bir polisimizin şehit olduğu çatışmanın PLANLI bir şekilde Tahir Elçi’yi hedef alan büyük suikastın bir parçası mı olduğunu yoksa (belki de TESADÜFİ bir şekilde) başlayan çatışmanın, saldırganların tam da etkinliğin olduğu tarihi minareye doğru kaçmaları ile bu noktaya doğru mu taşındığını şimdilik bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir tek şey var: Devlet ‘çatışmalar dursun ve hendekler kapansın’ çağrısı yapan ve Diyarbakır’ın önemli isimlerinden olan bir aydınını, önemli bir sivil toplum örgütü başkanını ve eline silah almadan ‘Türk ve Kürt nasıl beraber yaşar?’ a kafa yoran bir memleket evladını tam da ihtiyacı olan yer ve zamanda VIP’leştiremediği için kaybetmiştir.

VIP korumasında kuraldır. Her türlü etkinlik öncesinde etkinlik alanı ve çevresinin keşfi yapılır. Tam da yaşanan çatışma gibi olasılıklara karşı her türlü ihtimali planlar etkinlik öncesinde hazırlanır ve keşifte gözden geçirilir. Olay yerinde bir çatışma/eylem yaşanırsa diye VIP için kritik ‘Sıyrılma/Tahliye’ yolları planlanır, ‘güvenli bölgeler’ tespit edilir. Hatta ihtiyaç varsa zırhlı araçlarla tahliyesi bile düşünülür. Hastanelere haber verilir, yer ayrılır, hatta hastanelerde VIP’nin kan grubunda kan hazır olması bile sağlanır. Görüntülerden izleyebildiğimiz kadarı ile Gazi caddesindeki ilk silah sesinin duyulması ile Sn.Elçi’nin ölümü arasında en az 7-8 saniye var. İşte bu hayati 7-8 saniyede o kadar polisin içinde birincil vazifesi Sn.Elçi’nin hayatını korumak olan bir polisimizin profesyonel yardımı onun ‘hatalı’ bir karar vererek, belki de en arkada kaldığı için kendini güvensiz hissettiği o beyaz arabanın arkasından yola atlayarak karşıya geçmek isterken vurulmasını engelleyebilir miydi? Kısaca Sn.Elçi’nin çatışma ortasında panik altında verdiği kaçma/uzaklaşma kararı profesyonel bir yardımla bir güvenli tahliyeye veya bulunulan yerde güvenli kalışa dönüştürülemez miydi? Sn.Elçi gibi ileride ‘masaya dönüldüğünde’ önemli roller üstlenebilecek bir aydın, VIP’leştirilemediği için yüzlerce sivilin karıştığı bir çatışmada ölen tek sivil olmak zorunda mıydı?

Özel Kuvvetlerde iken 2004-2006 yılları arasında Sn.Hilmi Özkök’ün yakın koruma ekibinde bulunmuş bir asker eskisi olarak bilirim: Saatlerce onun gözlerinin içine kitlenir ve tek bir göz hareketinden ve vücut dilinden bir anlam bir mesaj çıkarmaya çalışırdık. Kazakistan, Kırgızistan, Afganistan ve dünyanın pek çok yerinde verdiğimiz VIP koruması eğitimlerinde de odak noktasının VIP olduğunu vurgular, onun hayatının koruma ekibinin ‘NAMUSU’ olduğunu anlatmaya çalışırdık.

Meşum 28 Kasım günü ne yazık ki devlet bir sivil aydınının basın açıklaması yaptığı kritik bir etkinlikte o aydınını VIP’leştiremediği için onu çatışmanın ortasında YAPAYANLIZ bıraktı. O da o görüntülerde kalbimi yaralayan o ürkek ve korku dolu bakışlara hapsoldu. Keşke işte tam da o anda onunla göz teması kuracak bir ‘devlet personeli’ profesyonel yardımı ile onu tahliye edip koruyabilseydi...Ama ne yazık ki Sn.Tahir Elçi, o beyaz arabanın arkasındaki grubun en arkasında (lütfen görüntülerde önündeki gazetecinin sırtına dokunmaya çalıştığı, ondan destek almaya çalıştığı anı yakalayın) ürkek ve korku dolu bakışlarla ne yapacağının ve az sonra ne olacağının çaresizliğini yaşarken onu devlet kurtaramadı. Ve ‘birileri’ Sn. Elçi’nin hayatını kast eden o kurşunu ateşledi. Devlet neden mi Sn.Elçi’nin ürkek ve korku dolu bakışlarını gör(e)medi? Hep diyorum: Devlet şu sıralar Güneydoğu’da kendi güvenliği ile o kadar meşgul ki insanının güvenliğini ıskalıyor. Devletin ıskaladığı Tahir Elçi’nin bedeni ve devletin koruması altındaki hayat hakkı ise ‘birilerinin’ attığı kurşunların hedefi oluyor. Bu işin kaybedeni mi? Tabi ki Tahir Elçi gibilerini VIP’leştiremeyen, onlarla göz teması kuramayan ve soylarının tükendiğini fark edemeyen devlet.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye politikasızlığımızın artan maliyeti: Peki çözüm ne?

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?

Fırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var?

Soçi’deki zirvede ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var; muhatabımız Moskova

Suriye, İdlib, TSK'dan istifalar ve tarihe bir not

İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?