19 Aralık 2018

"Testide ne varsa dışına o sızar!"

Acaba Mevlana, insanlara hakaret ile dolu bu sözleri yattığı yerden duydu mu?

Jalāl ad-Dīn Muhammad Balkhī’yi bizler Mevlana Celaleddin Rumi diye tanıyoruz.
Afganistan’da doğmuş Fars kökenli bir filozof – şair, ilahiyatçı.
1273 senesinde hayatını kaybetmiş ve 2018 yılındayız hala yolundan gidenler var, önemli bir insan.
Şeb – i Arus, Farsçada “düğün gecesi” anlamına geliyor.
Mevlana’nın “vuslat gecesi” olarak da 745 yıldır kutlanıyor.
İnsanlara sevgiyi öğütleyen, kendini büyük görmeyi hakir gören bir felsefenin savunucusu o.
Ve bir süredir Şeb – i Arus törenleri, siyasi bir gösterinin vesilesi oluyor.
Siyasi gösteri, giderek siyasi kamplaşmayı kışkırtmanın da vesilesi oldu.
Bunu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a borçluyuz.
Şeb – i Arus için gittiği Konya’da önce bazı açılışlar yaptı. Törende haddini bildirmediği kimse kalmadı!
Ne “Bay Kemal” kaldı, ne mandalina – portakal.
Sevgi ve hoşgörü insanının kentinde, onun sevgili Allah’ına kavuştuğu günün yıldönümünde muhalefet partisi liderine “kaçacak delik aramayı” önerdi.
Dengi olmayan bir gazeteciye “enseni patlatırlar” diye seslendi.
Cumhurbaşkanlarının, meydanlara çıkıp siyasi konuşmalar yapmaları bizde Erdoğan ile başladı.
Şeb – i Arus’ların kutuplaştırıcı konuşmalar için zemin olarak kullanılması da onun devri iktidarına rastlıyor.
Acaba Mevlana, insanlara hakaret ile dolu bu sözleri yattığı yerden duydu mu?
Duyduysa “testide ne varsa, dışına o sızar” sözünü bir kez daha tekrarladı mı?
Bunları bilemem.
Ben sadece, biz insanlara ne kadar fani olduğumuzu hatırlatan sözlerinden birisiyle yazıyı bitireyim.
Belki Cumhurbaşkanı da okuma fırsatı bulur:
“Yanlış ve doğru hakkındaki fikirlerimizin ötesinde bir alan var. Sizinle orada buluşacağım. Ruh, çimenlerin arasına uzandığında, dünyanın doğru – yanlış fikirlerinize ihtiyacı olmadığını göreceksiniz.”

***

Hulusi Akar’a sorularım var

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile CHP’li Özgür Özel, Bakanlık bütçesi görüşülürken tartıştılar.
Özel, Akar’ı kumpas davaları sırasında silah arkadaşlarına sahip çıkmamakla suçladı.
Akar’ın icra subayı Fethullahçı firari Ahmet Erdoğan’ı görevlendirerek, kumpas kurbanı subaylara sahip çıkmadığını söyledi.
Akar da bunu reddetti, 15 Temmuz’da kafasına dayanan silaha rağmen teslim olmadığını vurguladı.
Önce şunu söyleyeyim:
Hulusi Akar’ın 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasındaki rolünü kimse inkâr etmemeli.
Ölüm tehdidi altındayken darbecilerin kuyruğuna takılsaydı, bugün muhtemelen çoğumuz hayatta da olmayabilirdik.
Akar hayatı pahasına direndi ve kanunlara sadık askerlerin darbeye direnebilmesinin önünü açtı.
Bu nedenle övgüyü de hak ediyor, madalyayı da!
Öte yandan bu özelliği nedeniyle Akar eleştirilemez de değil.
Hâlâ yanıtlanmayan sorular var. Ben bir – iki tanesini hatırlatayım, belki bir fırsat bulduğunda anlatır.
Eğer TBMM üzerine düşeni yapıp, darbe girişimini hakkıyla araştırabilmiş olsaydı, bu yanıtları daha önce alabilirdik. Ancak AKP, darbe girişiminin tam olarak aydınlatılmasını nedense istemedi.
Sorularım şöyle:
1 – Karargahınızdaki kritik görevlerdeki subayların çoğunun, emir subayınız dahil, Fethullahçı olması bir tesadüf müydü? Bu subayları hangi özelliklerine bakarak karargahınıza seçtiniz?
2 – MİT Müsteşarı’nın kaçırılacağı istihbaratını “darbe girişimi” olarak değerlendirip, birliklere “kışlayı terk etme” emrini verseydiniz, darbe girişimi daha kışlalardayken bastırılabilir miydi?
3 – Akıncı üssünden ayrılırken helikoptere Dişli’yi almak zorunda kaldığınızı söylediniz. Neden helikopter Çankaya Köşkü’nün bahçesine indiğinde tutuklanması emrini vermediniz de Dişli’nin bir süre harekat merkezinde çalışmasına izin verdiniz?
Evet Sayın Akar, şimdilik bunlar yeterli, söz sizindir.

***

Sınıfta kalan öğretmendir, öğrenci değil

Milli Eğitim Bakanlığı, 2018 LGS sınavlarıyla ilgili sonuç raporunu açıkladı.
Zaten bildiğimiz bir şeyi böylece bir kez daha öğrenmiş olduk: Eğitim sistemimizin acil reforma ihtiyacı var.
LGS sonuçlarına göre 20 soruluk testte matematik sorularının sadece 7 tanesi doğru yanıtlanabilmiş. Fen Bilimleri testinde de sonuç farklı değil. Soruların yarısını yanıtlayan yok gibi.
Öğrencilerin yüzde 28,99’u matematik sorularını boş bırakmış.
Başarı oranı devlet orta okullarında yüzde 68, özel okullarda yüzde 16.
Özel okulların bu durumuna bakınca velilerin paralarını boş yere harcadıkları da ortaya çıkıyor.
Dershaneleri kapatacağız diye dershaneleri özel okula çevirmenin bir sonucu bu.
Belli ki bu okullardaki eğitim ve öğretmen düzeyini denetleyen kimse de yok.
Çocuklar, saldım çayıra, Mevlam kayıra anlayışı ile özel okullara emanet edilmiş durumda.
İktidarın göz bebeği imam hatiplerdeki eğitim düzeyi bundan da kötü.
İmam Hatip Orta Okulları’nın başarı oranı yüzde 14.
Düşünün ki sırf bu imam hatipler öne çıksın, insanlar çocuklarını bu okullara yollasınlar diye bütün eğitim sistemi bir gecede değiştirildi ama küçük bir şeyi ihmal etmişler: Bu okullarda doğru düzgün eğitim verilemiyor!
Sonra da veliler çocuklarını neden imam hatiplere yollamıyor diye dertlenip, Anadolu Lisesi seçeneklerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar ki imam hatipler öğrenci bulabilsin!
Normal olarak böyle bir ülkede sınıfta kalan öğrenciler değildir.
Başta öğretmenler olmak üzere bütün eğitim sistemi sınıfta kalmış demektir.
AKP’nin iktidar olduğu 2002’den bu yana bugünkü bakan ile birlikte 7 ayrı Milli Eğitim Bakanı iş başına geldi.
Her gelen bir öncekinin yaptığını bozdu. Üzerinde mutabık oldukları tek şey imam hatipleri orta ve lise eğitiminin temeline koymaktı.
Onu bile beceremediler!

Yazarın Diğer Yazıları

Dışişleri Bakanlığı, "dış kapının mandalı" mı?

Kim bilir, belki de Dışişleri şu günlerde daha çok Gazze'ye yoğunlaştığı için T.C. vatandaşlarının sınırlarda neler çektiğiyle ilgilenecek zaman bulamıyordur

Partisinden ümidini kesmiş bir genel başkan

Bahçeli belli ki Türkiye’de yeni yüzyılın kurtarıcı liderinin kendisi olamayacağını idrak etmiş

“Siz yine de dikkatli olun” diyorum!

Gezilerine, toplantılarına davet ettiği kişilerin ortak özelliği gazeteci rolü oynamaları, gazetecilik yapmak gibi bir dertlerinin olmaması. Televizyona çıktığında kimin hangi soruyu soracağı, karşılığında nasıl yanıt vereceği önceden ayarlanıyor. Bütün bunlar “münasebetsiz bir soruyla” karşılaşmamak için yapılıyor