13 Kasım 2018

Rejim, temel karakterini ortaya koyuyor

Devletimizin geçmişte yaptıkları, yapacaklarının da teminatıdır

Kamu kesiminde işe giriş sırasında yapılan güvenlik soruşturmasında 'güvenilmez' bulunan hekimlere 600 gün süreyle meslekten men cezası verilecek.
Bununla ilgili kanun teklifi komisyondan geçti, bu hafta TBMM’de 'kaldır parmak-indir parmak' usulüyle kabul edilecek.
Bir arkadaşınızın siyasi eğilimleri, yakın bir akrabanızın vaktiyle kovuşturulmuş olması, öğrenciyken katıldığınız bir protesto gösterisi, attığınız bir tweet, mahallede size gıcık olan kasabın hakkınızda yaptığı asılsız ihbar gibi nedenlerle fişleneceksiniz ve hem kamu kesiminde işe giremeyeceksiniz hem de 600 gün süreyle mesleğinizi yapamayacaksınız.
Bir hekimsiniz ve 600 gün süreyle mesleğinizi yerine getiremeyecek olmanızın nedeni hakkınızda üretilmiş bir 'fiş' olacak.
Dikkatinizi çekmek istediğim konu şu ki, bu cezayı size verecek olan kurum bir mahkeme olmayacak.
Kendinizi savunamayacaksınız, iddia makamından somut deliller göstermesini isteyemeyeceksiniz.
Bir memurun kuşkuları, hezeyanları, belki o gün evden çıkarken karısıyla kavga etmiş olması hakkınızda düzenlenecek fişin içeriğini kolayca etkileyebilir.


Kanunlarımıza göre suç olan bir eylemi gerçekleştirenler, yine kanunlarımızdaki usullere göre soruşturulur, gerekirse yargılanıp, mahkum edilirler.
Şimdi hukukumuza böyle bir yargıya gerek kalmadan da insanları cezalandırabilme yetkisi girecek.
Bunun gelecekte nasıl genişletilebileceğini tahmin de edebilirsiniz. Devletimizin geçmişte yaptıkları, yapacaklarının da teminatıdır çünkü. Bugün doktorlara, yarın mühendislere, öbür gün avukatlara, böylece devam edip gidecektir.
Sağlık Bakanı Yardımcısı Muhammet Güven, komisyonda bu kanun tasarısını savunurken bakın ne dedi:

“Burada devletin şunu deme hakkı var; devlet ‘Ben seninle çalışmıyorum, sana güvenmiyorum’ diyorsa devletin, sağlığını korumak, güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu insanları da (o hekime) teslim etmeme hakkı vardır.”

Bakan Yardımcısı Güven’in 'devlet' diye bu şekilde tarif ettiği oluşum, demokratik bir devlet olamaz.
Bir kere, demokrasilerde vatandaşların nasıl soruşturulup, suçlu bulunurlarsa nasıl cezalandırılacaklarına devlet memurları değil, bağımsız mahkemeler karar verir.
Devlet, vatandaşların tümüne güvenmek zorundadır. Mahkeme kararı yoksa, suç da, suçlu da yoktur. Vatandaşların hakları, devletin bu haklara karşı yerine getirmek zorunda olduğu görevleri vardır.
Vatandaşların bir bölümünü, her türlü haklarından mahrum etmeye yönelen rejimler, bunu gerçekleştirme derecelerine göre faşizme doğru yaklaşırlar.

***

 

Güzel kutu, anlat bana!

Sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yakınlığı ile bilinen Karar gazetesi, dünkü sayısında okuyucularına ve kamuoyuna bir açıklamada bulundu.
İktidar, Karar gazetesine yönelik bir ambargo uyguluyor ve bu çerçevede gazeteye reklam verilmesini engelliyor.
Açıklamada yoktu ama benim duyduğuma göre Yay-Sat’ın Demirören ailesi tarafından piyasadan çekilmesinden sonra tekel konumunu elde eden Turkuvaz Dağıtım da gazeteye ödenmesi zor bazı faturalar çıkarıyormuş.
Karar gazetesini yayınlayan, yöneten ve yazıp çizenler Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte yola çıktılar.
Yakın zamana kadar da Erdoğan’ın kendilerine tanımladığı görevleri yerine getirdiler.
Ahmet Davutoğlu’nun bir saray darbesi ile Başbakanlık'tan indirilmesinin ardından kırılan kol yen içinde kalmış ama yine de ufak tefek eleştiriler Karar gazetesinde yayınlanır olmuştu.
Ve öyle görünüyor ki bu durum AKP’nin medyayı yöneten siyasi komiserinin hoşuna gitmemiş.
Bildik yöntemler devreye sokulmuş: Ajanslar uyarılmış, bu uyarıya rağmen reklam vermeye devam edenlerin kulakları çekilmiş ve bir reklam ambargosu ile gazete yayınlanamaz hale getirilmeye çalışılmış.
Benim için sürpriz değil.
AKP hükümetinin ilk Başbakanlık Müsteşarı, daha sonra Çalışma ve Milli Eğitim bakanlığı da yapan Ömer Dinçer’in haftada bir yazdığı yazılara bile tahammül edememişlerdi.
Dinçer, yazılarının iktidarda yarattığı rahatsızlığın gazeteyi sıkıntıya soktuğunu görünce kendi isteğiyle haftalık yazılarına son vermişti.
AKP rejiminin basın özgürlüğü ile başının hoş olmaması normal.
Cumhurbaşkanı’nın bağımsız medya ile ilgili düşüncelerini biliyoruz, zaten saklamıyor da.
Bu akademik yılın başlaması nedeniyle Saray’da yaptığı konuşmada bakın ne diyordu:

“Medyayla filan falan demokrasi olmaz!”

Kurmak istedikleri tek adam rejimi için önce yargıyı doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağladılar. Meclis deseniz o da öyle.
İktidarın yaptıklarını denetleyecek bir kurum bırakmadılar, bu çerçeve içinde medyayı da yeniden dizayn ettiler.
İktidarın neden denetlenmek istenmediğini de ben burada söylemeyeyim, herkes evindeki ayakkabı kutusuna sorsun, o dile gelip anlatır her şeyi.

Uykusuz dergisinin kapağından

Yazarın Diğer Yazıları

Dışişleri Bakanlığı, "dış kapının mandalı" mı?

Kim bilir, belki de Dışişleri şu günlerde daha çok Gazze'ye yoğunlaştığı için T.C. vatandaşlarının sınırlarda neler çektiğiyle ilgilenecek zaman bulamıyordur

Partisinden ümidini kesmiş bir genel başkan

Bahçeli belli ki Türkiye’de yeni yüzyılın kurtarıcı liderinin kendisi olamayacağını idrak etmiş

“Siz yine de dikkatli olun” diyorum!

Gezilerine, toplantılarına davet ettiği kişilerin ortak özelliği gazeteci rolü oynamaları, gazetecilik yapmak gibi bir dertlerinin olmaması. Televizyona çıktığında kimin hangi soruyu soracağı, karşılığında nasıl yanıt vereceği önceden ayarlanıyor. Bütün bunlar “münasebetsiz bir soruyla” karşılaşmamak için yapılıyor