11 Aralık 2018

Cumhurbaşkanı polis şiddetinden mi şikayet ediyor?

Erdoğan'ın hassasiyeti ‘Fransa’da muhalifleri dövebildiklerine göre, biz de burada rahat rahat muhalif dövebilelim’ isteğinden mi kaynaklanıyor?

Şunu çok merak ediyorum:  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransa’daki protesto gösterilerine müdahale eden Fransız polisinin aşırı şiddet kullanmasına mı karşı?
Yoksa, Türkiye’deki protesto gösterilerinde polisin göstericilere karşı aşırı şiddet kullanıyor olmasının eleştirilmesine mi?
Konuşmasına hakim olan genel havaya bakacak olursak, ikinci ihtimal daha ağır basıyor gibi.
Dünkü konuşmasında yine bu konuya özel bir yer ayırdı.
Şöyle diyor:
“Bugün dünyada insan hakları diye bağıranlar en kötü sicile sahip olmaları tesadüf değildir. İstanbul'da yaşanan Gezi eylemlerinde insan hakları savunuculuğuna özellikle soyunanlar, Paris'te yaşananlar karşısında kör, sağır ve dilsiz hale dönüştüler. Medyada Fransa, Hollanda, Brüksel'i izlemedik. Gezi eylemlerinde dünyayı ayağa kaldırdınız. Niye, burası Türkiye olduğu için mi? Hadi şimdi aynı şekilde yayınlayın! Yayınlamadılar, dürüst değiller. Bizi demokrasi sınavlarına tabi tutanlar namlular kendilerine yöneldiğinde demokrasiyi askıya almaktan çekinmediler.”
Bir kere bu konuşmada anlatılan konu ile ilgili olarak kendisine verilen bilgi yanlış.
Dünya medyası, Paris’te yaşananlar karşısında “kör, sağır, dilsiz” olmadı.
Medyanın bu olaylara verdiği alan, Gezi gösterilerine ayırdığından da az değildi.
Cumhurbaşkanı’nın emrinde onlarca danışman var, çoğuna bir şey danışılmadan para da dağıtılıyor.
Bir emir versin, dünyanın önde gelen yayın kuruluşlarında bu haberler kaç santim / sütun yer aldı, televizyonlarda kaç dakika gösterildi?
Ulaşılması son derece kolay, somut bilgiler bunlar. Elimizde de Gezi verileri olduğuna göre, rahatça karşılaştırabiliriz.
Öte yandan insan hakları savunucuları polisin aşırı şiddet kullanımını eleştirmekle kalmadı, mesela Uma Thurman gibi uluslararası starlar göstericilere destek vermek için Paris’e de gittiler, meydanlara da çıktılar.
Koskoca Cumhurbaşkanı gerçek olmayan bir bilgiye dayanarak yorum yapmamalı.
Belli ki kendisini yanıltan birileri Saray’ın içine kadar sızmış.
Böyle bir şey yoksa da o zaman kendisi biz vatandaşları yanıltmaya çalışıyor demektir.
Yakışıyor mu? Ben yakıştıramıyorum.
Öte yandan Cumhurbaşkanı hem bu sözleri söylüyor, hem de Türkiye’de mesela çocuklarını faili meçhullerde kaybetmiş, cenazelerine bile ulaşamamış annelere yıllardır yaptıkları gösteriyi yaptırmamak için polis her şeyi deniyor. Yaşlı başlı kadınları itip, kakmak, göz altına almak da dahil!
Cumhurbaşkanı’nın ağzından bunu eleştirdiğine ilişkin bir kelime duymadık.
Sadece o değil, oluşmasını sağladığı yandaş medya da bu olaylara karşı “kör, sağır, dilsiz” oldu.
Yazının başlığındaki soruları sormamın nedeni de bu.
Bu konudaki hassasiyet neyden kaynaklanıyor? ‘Fransa’da muhalifleri dövebildiklerine göre, biz de burada rahat rahat muhalif dövebilelim’ isteğinden mi?

***

Fethullahçıların ekmeğine yağ sürmeyin

Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici dün gazetelerimizde bir konunun hiç yer almadığına dikkat çekti.
Birleşik Krallık Mahkemesi’nin, Fethullahçıların en önemli finansörlerinden biri olan Akın İpek’in iadesine neden izin vermediği ile ilgili bilgiyle ilgili bir konu bu.
Bildirici’nin yazdığına göre, mahkemenin bu kararı vermesinin nedeni, “Akın İpek’e yöneltilen suçlamaların siyasi olduğu, Türkiye’de adil yargılama yapılmadığı, işkence ve kötü muamele ile karşılaşabileceği ihtimali” imiş.
Suçlamaların siyasi olduğu kararı, içi boş bir iddia.
Bu örgüt, bir askeri darbeye kalkıştı. Sivil insanlar, darbeci askerler tarafından hedef gözetilerek vuruldular, öldürüldüler, yaralandılar.
Askeri darbenin öncesinde aynı işi yargı marifetiyle yapmayı da denediler. Masum insanlar hapse atıldı.
Bu suçlamaların hepsi elle tutulur, somut deliller ile ispatlanabilir.
Ancak mahkemenin adil yargılama ve işkence – kötü muamele ile ilgili söylediklerine itiraz edebilmemiz o kadar da kolay değil.
Türkiye’de adil yargılama yok. Adamına göre yargılama var. Bu çok açık.
O kadar ki ilk mahkemeler, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına bile uyup – uymama kararlarını “adamına göre” veriyorlar.
Yargı siyasi etkiye açık, bağımsız değil.
Aynı şekilde işkence ve kötü muamele eski yaygınlığında olmasa bile devam ediyor.
Mahkemeler ve yöneticiler bu suçlamalara karşı “sıfır tolerans” noktasında değiller.
İşkence ve kötü muamele sanıklarını önce amirleri, sonra mahkemeler açıkça koruyor.
Bütün bunların düzeltilmiyor olması darbeci örgütün propaganda malzemesi haline geliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, bu suçluların iadesini gerçekten sağlamak istiyorlarsa önce içeriye bir çeki düzen vermeleri gerekecek.
Aksi takdirde bu sorun her aşamada karşımıza çıkacak.

***

Kısa bir sorum var

UNICEF’in Çocuk Hakları Çalıştayı’nda çocuklar ile ilgili haber metinlerinde dikkat edilecek noktalar belirlenmiş.
Amaç çocuklar ile ilgili haberleri verirken kullanılan bazı ifadelerden uzak durulması ve bazı temel prensiplerin ortaya konması.
Bunlardan biri de şu: “Çocuğa “haylaz çocuk” bile demeyin.”
Acaba Çalıştay katılımcıları şu sorunun yanıtını nasıl verirlerdi:
Diyanet İşleri Başkanı, bazı çocukları “şeytanla arkadaş” ilan etti. Bu haber nasıl verilmeliydi?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dışişleri Bakanlığı, "dış kapının mandalı" mı?

Kim bilir, belki de Dışişleri şu günlerde daha çok Gazze'ye yoğunlaştığı için T.C. vatandaşlarının sınırlarda neler çektiğiyle ilgilenecek zaman bulamıyordur

Partisinden ümidini kesmiş bir genel başkan

Bahçeli belli ki Türkiye’de yeni yüzyılın kurtarıcı liderinin kendisi olamayacağını idrak etmiş

“Siz yine de dikkatli olun” diyorum!

Gezilerine, toplantılarına davet ettiği kişilerin ortak özelliği gazeteci rolü oynamaları, gazetecilik yapmak gibi bir dertlerinin olmaması. Televizyona çıktığında kimin hangi soruyu soracağı, karşılığında nasıl yanıt vereceği önceden ayarlanıyor. Bütün bunlar “münasebetsiz bir soruyla” karşılaşmamak için yapılıyor