07 Eylül 2017

Oran değil ensest rahatsız etsin, yazana değil yapana bağırın!

Bu ülkede perdelerin ardında gizlenen, halıların altına süpürülen, yatakların altında saklanan, kapı arkalarında yok edilmeye çalışılan çok fazla kir var

Son bir haftadır Melis Alphan’ın ensest oranı üzerine yazdığı yazı konuşuluyor. Daha doğrusu yazısında kullandığı rapordan bir veri. Vay efendim “dava açılmalı”, yok efendim “hakaret etti”, “üfürdü”, “salladı”, “attı”, tuttu”… Veryansın eden edene.  Bu arada sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler, küfürler de cabası. Bu tartışmaları okuyunca kendinizi bir Avrupa ülkesinde sanıyorsunuz sanki diyeceğim yok hayır sanmıyorsunuz çünkü Avrupa ülkesinde bir yazar başka bir yazarı insanları galyana getirmeye çalışarak, hedef haline getirmez, linç etmeye çalışmaz. Eğer gerçekten yazar ise yazısıyla yanıt verir. Ve yazmak çok meşakkatli bir iş de değildir. Yani bir yazara bunca hakaret edip kendini vebal altında bırakacağına iki saatini ayır bu konuda kim neler demiş, ne gibi araştırmalar yapılmış, nasıl raporlar yayınlanmış ne olmuş ne bitmiş bir bakarsın. Raporları daha önceden yapılan basın açıklamalarını okursun ki bir kısmı eğer silmediysen hala mail kutunda duruyor bile olabilir. İkna olmadıysan başka raporlara bakarsın. Sorup soruşturur, sonra da oturup üslubunca usturuplu bir yazı yazarsın. Yazarsın ki yanlış yazan yanlış yazdığını anlasın. Onu okuyan bak bu da başka bir şey yazmış, bir de bunun yazdıklarını okuyalım desin. Yok artık öyle olmuyor. Hayatın her alanına yayılan nobranlık, hoyratlık yazıya ve habere de bulaştı. Linç etme çabası bir yana en hafifinden “üfürme” deniyor mesela.

Kime göre neye göre üfürme? Yüzde kaç oran sizi keser? Türkiye’de yüzde kaç oranında kadın tecavüze uğrarsa bunu köşenize taşırsınız? Kaç çoğun bedeninde hem de aileden, yakınlardan birinin o iğrenç eli dolaştığında rahatsız olursunuz? Kaç kadının, erkeğin, çocuğun enseste maruz kalması bu konu üzerinde tartışma açmak ama “magazin malzemesi” olarak değil, teşhir etmek için yeterli olur?

Ülkede ensest oranın yüksekliği yeni söylenen bir şey değil. Bu mesele yıllardır konuşuluyor. Kadın dernekleri bu meseleye ilişkin araştırmalar yapıyor, raporlar hazırlıyor, basın açıklamaları yapıyor. Sesi ve gücü yettiği kadar bu meseleyi anlatamaya alışıyor. “Sanki insanların evlerine kamera koymuşlar” gibi bir tanımlama yapıp bu meselenin ancak gözetlenildiğinde ortaya çıkabileceğini düşünmek bunu maruz kalan insanları ne kadar incitir bir düşünmek lazım. Her hangi yaştan yada cinsiyetten bir bireyin ensestte maruz kaldığını birisine anlatmasının ne kadar büyük bir azap olduğunu anlamak için alim olmaya da yazar olmaya da gerek yok. İneternette yada sosyal medyada “ensest” yazıp küçük bir arama yaptığınızda bile karşılaştığınız manzara meselenin ne kadar tüyler ürpertici boyutta olduğunu anlamak için yeterli. Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle hemen her gün bir insan hakkında soruşturma açılan ülkede ‘ensest’ kullanıcı adıyla başlayan sosyal medya hesapları neden kapatılmaz?

Ensest konusunu tartışmaya açmak, buna karşı ne gibi çözümler bulunmalı? Nasıl yaptırımları olmalı? gibi soruları sorup bunları tartışmak yerine sadece orana takılıp yok yüzde 40 yok 30 tartışması yapmak bile bu iğrençliğin devam etmesini sağlıyor.

Her gece kaç çocuk kabuslar görüyor tahmin edebiliyor musunuz? Çocuklar niye karanlıktan korkuyor mesela? Anneler neden çocuklarına “tanımadığın kimseyle konuşma” diyor, neden birisinin kucağına oturduğunda rahatsız oluyor. Arkadan gelen bir soluk bazı çocuklar için nasıl bir kabus hiç aklınıza getirdiniz mi? “Amca” dediğin, “abi, dayı” hatta “dede” dediğin insanların senin vücudunla ‘oynamaları’ bir çocuğu oyun oynamaktan nasıl vazgeçtirir bir düşünün. Bir çocuk birden biri nasıl büyür. Gözde korkuyu, tende morlukları düşünün… Düşünün canınız acısın biraz. Solukları, ellerli, nefesleri, hırıltıları… İğrenç değil mi? Evet iğrenç! Bu iğrençliğe bu ülkede yaşayan insanların en fazla yüzde kaçının maruz kaldığını tartışmak da ayıp.

Bu ülkede perdelerin ardında gizlenen, halıların altına süpürülen, yatakların altında saklanan, kapı arkalarında yok edilmeye çalışılan çok fazla kir var. Ve bu kirler ancak o halılar kaldırıldığında, o yatakların altı çekildiğinde temizlenip azalabilir. O kirlerle, o karanlıkla yüzleşmeden hesaplaşılamaz. Bir gerçek görmezden gelinerek yok edilemez. Ensesti yazana gösterdiğiniz o büyük ‘hassasiyeti’ ensesti yapana göstermiş olaydınız bu oran bu kadar artmamış olabilirdi. Bir de buradan düşünün…

Ve peki… Biz ‘üfürmüş’ olalım. Ama yeter ki özellikle çocukların bedeni üzerine kapanan o iğrenç kirli eller ortadan kalksın. Bu iğrençlik son bulsun…

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz