04 Eylül 2017

Yoldaşımsın, öyleyse varım

İnsan bir kuytuya konduğunda, döşeğini serip ocağını yaktığında dünyayla arasına bir sınır çeker

Murat Alat

başını omzuma yasla

göğsümde taşıyayım seni

gövdem gövdene can olsun*

I

Çocukluğumun bir kısmının geçtiği Yeni Sölöz Köyü, Çeşme Sokak'taki kerpiç evimizin girişinde kim bilir nereden gelmiş mermerden bir sütun ayağı dururdu. Babaannem havalar ısındı mı gününü bu taşa oturup yoldan gelen geçeni izleyerek geçirirdi. Kimiyle laflar, kiminin sepetindekilerden göz payını alırdı. Sadece babaannem değil az ötede Mahmut Amca yan yatmış bir kestane kütüğü üzerinde aylak aylak otururdu tüm gün, biraz daha ötede  ise  Rafet Dede ve Vaide Teyze. Şimdi hayal meyal hatırlıyorum da köyün her köşesinde hayat benzer şekilde yollarda geçerdi. Ev içleri zaten mimarilerinin de  bir sonucu olarak yemek yemek, uyumak, sevişmek ve zamanı geldiğinde de ölmek içindi. Birisi öldüğünde ise cenazesi köyün ana caddesinde tüm köylünün eşliğinde mezarlığa taşınırdı. Benim için muteber olan evler de zaten ana caddeye bakan evlerdi. Özellikle bayramlarda kızlı erkekli gruplar sıra sıra yol boyu bir aşağı bir yukarı gezer piyasa yaparlardı. Ufak tefek bakışmalar, kaçamak gülüşler. Yola bakan bir evde oturup bu hareketi takip edebilmek en büyük arzumdu. Muhtemelen Balkanlardan göçüp geldiklerinden ve  hayatlarının önemli bir kısmı yolda geçmiş olmasından mütevellit yol bu insanların hayatlarının ana hattını oluşturmuştu Ben  de bu sebepleri arkama alarak  bu  insanlara komşular yerine yoldaşlar demeyi tercih ediyorum. Yazının geri kalanında bu iki kavram arasındaki farkın ne kadar önemli olduğunu açıklamaya çalışacağım.

II

Yoldaşlığa olan ilgim sadece kişisel hikâyemden kaynaklanmıyor ne yazık ki. Orta Doğu’daki savaşın sebep olduğu kitlesel  hareketler, insanların konacak yer bulamayıp kendilerini zorunlu olarak yollara vurmaları bu kavramı benim nazarımda  daha da mühim kılıyor. Lakin bu konulara bulaşmadan önce hem komşu hem de yoldaş kavramlarını merceğin altına yatırmak gerekiyor. Eski Türkçe kökenli “komşu” kelimesi “konmak” kökünden türemiş; karşılıklı ya da yakın oturan kimse anlamına geliyor. Yoldaş kelimesini incelemekse daha kolay. Kelime -daş ekinin yardımıyla aynı yolu paylaşan kişiler için kullanılıyor. Lakin kelimenin sol jargonda çok belirgin bir yer edinmesi kelimenin anlamını biraz da bulandırmıyor da değil. Ben de suları bir nebze durultmak gayesiyle kelimenin Marksistler arasındaki itibarını ilk etapta göz ardı edeceğim.

 

III

ODA**

……………………ODA=ADA
Evin doğası sessizliktir. Odalar, sofalar,
merdivenler, döşemeler sessizlik eğirir.

SESSİZLİK İSTER EV.

Kapı yolları yumağıdır ev. Bu keçi yolları besler
onu. Böyle bir sessizlik, sınırsızlık saçar.

Her şey de bu sessizliği dolu dolu yaşar.
(Evde paylaşılan tek şey de budur.)

Odadır, ev.

Bir ada.
(Kendi halinde)
Bir içe çağrı.
Kapalılığa, yalnızlığa övgü.

Ama biz bir evi görürüz hep.
Oysa ev seyircidir.
Gezinir, yokmuş gibi yaşar.
Açar kapar kapıları
Evde her şey birbiri için vardır.
(Kapalılık bunu gerektirir.)
Oda yalnız kendisi için yaşar.
Her durumda düşe çekilir ev.
Oda hep uyanıktır.
Her şeyi konuşur oda.
Her şeyin de bir anlamı vardır.
(Hiçbir şey anlamdan kurtulamaz.)

İnsan bir adadır.

Oda: Bir dünya.

 

IV

İnsan bir kuytuya konduğunda, döşeğini serip ocağını yaktığında dünyayla arasına bir sınır çeker. Ateş yayılır güvenli bir mekâna evrilir, bir sığınak yaratır her türlü düşmanı kovar. Tarihin akışı içinde ışığın sınırları yavaşça evlerin taş duvarlarına evrildiğinde artık bu sınır  aslen insanı hemcinslerinden ayırmak içindir. Sınır insanları önce ayırır, biri iki yapar sonra da ilişkilerini düzenler, kız alıp kız vermeler, önce trampa sonra ticaret ve tabii ki din ve siyaset. Bunlar komşuluğun olmazsa olmazlarıdır. Artık her insan bir adadır ve de duvarlarla ayrılmış iki komşu arasında kat edilemez bir mesafe vardır. Komşu komşunun külüne muhtaçtır muhtaç olmasına ama  komsunun tavuğu komşuya da kaz görünür. Bir taraftan iten bir taraftan çeken bu ilişki her zaman sınırın süzgecinden geçer. Duvarların ardındaki insan komşusuna ihtiyaç duyduğu kadar ondan gelecek tehlikeye karşı da paranoyaktır.  Canını ve malını korumak, varlığını başkasına muhtaç olmadan sürdürebilmek için, “birey” olabilmek için sürekli duvarları sağlamlaştırır. Bu yüzden diyebilirim ki salt iyi bir komşu yoktur. Her komşu muhtemel bir tehlike oluşturur ki bu tehlikenin nüvesi komşuluğu tesis eden sınır ve sınırın yarattığı mesafede bulunur.

Sınırdan doğan komşuluk her nasıl mesafe ve korunma itkisi üzerine tesis edilmişse, yoldaş da -daş ekinden de aldığı güçle  paylaşımda anlamını bulur. Yolun paylaşılması, azığın paylaşılması, sevginin paylaşılması, canın paylaşılması, ölümün paylaşılması, nihayetinde de varlığın paylaşılması. Yol hayattır, duvarlar arasında korkudan kendi içine kapanmış enerjinin esaretinin sonlandırılmasıdır. Yoldaşlar ne birbirini sever ne de birbirinden korkar, onlar yaşamın sunduğu sevgiyi ve ölümün getirdiği korkuyu paylaşırlar. Anlattıklarım yoldaş kavramına bir güzelleme olarak görünebilir lakin nasıl komşuluk kendine has bir ontolojik yapılanma öne sürüyorsa yoldaşlık da farklı türde, paylaşım temelinde bir ontolojinin imkanlarını sunar. Yoldaşlık  yekpare, birbirine mesafeli atomize  bireylerin varlığını kabul etmez, bu noktada bireye karşı kullanacağım kavram olarak tekillik paylaşımın sonucu bir yarılmayla açığa çıkan farklı türden bir mesafe alma olarak vuku bulur. Artık ben ve öteki yoktur, birbirinin ötekisi olan iki tekillik vardır ve bu vuku bulan mesafe, yarılma olarak yaşamdır.  Mesafe komşulukta olduğu gibi deneyimden önce gelip deneyimi mümkün kılan bir öğe değil bir sonuçtu., Tekillikler ve mesafe paylaşmanın sonucudurlar. Ve nasıl komşulukta sınır mesafenin korunması için sürekli tesis edilmek zorundaysa yoldaşlıkta da kopuş sürekli olarak yenilenir çünk her karşılaşma yeni bir yarılmadır ve yeni  mesafeler açığa çıkarır. Bu sürekli karşılaşmalardan  ve mesafe almalardan mütevellit, spirale benzeyen bir devinimdir. Ve son olarak ekleyeceğim şey yoldaşlıkta atomize bireylerin yerini atomun olağan hareketinde bir sapma olarak görülebilecek  önceden kestirilemeyen “clinamen”in *** alışıdır

 

V

Dünyanın sınırlarla çevrilmiş güvenli bölgeleri bir savaş üretme makinası gibi gezegenin geri kalanına çatışma ihraç ederken yoldaşların müstahkem mevkileri terk edip bilinmeze karşı yola koyulmaları zulme karşı savaşmada ilk adım olabilir. Bu bilinmeze doğru yolculuk ancak bir yoldaşın eşliğinde başarıyla ulaşır, bir dostun yoldaşlığı, bir ağacın yoldaşlığı ve ya bir tırtılın yoldaşlığı yolcuya doğru yolu gösterir. Doğru yol önceden belirlenmemiştir, kervan da yolda düzülür. Bu noktaya kadar yüzleşmekten kaçtığımız komünizm fikri de burada anlam kazanır. “Communism” ve “commarade”**** arasındaki ilişki basit bir kelime oyunundan ibaret değildir. Sadece yoldaşlardan oluşan bir sisteme komünizm denilebileceği gibi burada paylaşılan ne bir ideoloji ne bir ülküdür ne de davadır. Komünizm yoldaşların varlığı paylaştıkları ve ontolojik kökenlerini bu paylaşımlarda buldukları bir rejimdir. Bu tabii ki günümüz siyasetini oluşturan birey, hak, özel mülkiyet gibi temel kavramların ve bunların üzerine kurulduğu toplumsal sözleşmenin ilgasını gerektirir.

*Arkadaş Zekai Özger – Aşkla Sana

**İlhan Berk

***  An event without any cause: in reference to the Epicurean theory of the causeless swervings of the atoms.

*****yoldaş

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...