22 Mayıs 2017

Sükûnet apartmanında paltolama ve yalıtım işleri

Yasemin Özcan: Dünya paltolamayla dönerken...

Yasemin Özcan

İyi bir komşu kavramı üzerine düşünmeye ne zaman başladığımı hatırlamıyorum. Beni ben yapan geçmişi, Tünel’de geçen çocukluğumu nostalji çukuruna yuvarlanmadan nasıl hatırlayacağımı da... Ancak doğup büyüdüğüm Elmaslı apartmanındaki komşu zenginliğinin bugün, en hakikisinden göz alıcı bir sürrealizm olduğunun farkındayım.

Sokakta oynarken karşılaştığımda, çarşaf giydiği için hemen tanıyamadığım daire sekiz Münevver Teyze, evinde soyduğu salatalıkların kabukları cildine iyi geldiğinden yüzünde kabuklarla dolaşıyor. Ortadan kaybolduğunda uyuşturucu satışından içeride olduğunu anladığımız daire üç Feridun Amca’nın köpeği Ceyar’a, fosforlu sarı saçlı sevdiceği Saniye Teyze bakıyor. Gemilerde çalışan daire altı Adem Amca eve dönerken, öte dünyaların en güzel gazlı kalemlerinden bana da getiriyor. Çocuğunu kocasına bırakıp arzularının peşinden evi terk eden daire yedi Gülfer Teyze’nin oğlu, arkadaşım Murat ile balık yumurtası mumlayan daire beş Mösyö Hayim’in getirdiği havyarları yiyor ve  o yıllarda hep birlikte aynı apartmanda yaşıyoruz.

Bugün, ‘kültür mozaiği’ klişesini atlayarak, oradaki hakikati tahayyül edebilir miyiz? Huzurdan yana cömert, ana dillerden yana zengin Elmaslı apartmanından günümüze ışınlanmak ne kolay, ne de iç açıcı... Ancak bugünün gerçekliği içinde yaşamaktan daha zor olmasa gerek. Deneyelim.

Dünya paltolamayla dönerken...

 

Hikâyedeki kişilerin tamamen hayal ürünü olup, gerçekle hiç bir ilişkisi olmadığı bilgisi ile açılıyor perde. Olaylar, neredeyse herkesin kendi apartmanının ötekisi olduğu günlerde geçiyor.

Medeni durumu değiştiğinde “bakalım kahramanımızı neler bekliyor?” repliği üzerine hiç düşünmemiş olan Handan’ın ve başkalarının hikâyelerine bakmanın kolaylığı ile nice Handanların dünyaları çevresinde, tüm gezegenler hep birlikte dönmeye başlıyoruz...

Kendi hayatının kahramanı olduğunun henüz yeterince farkında olmayan otuzlarının ortalarındaki Handan, yaşayacağı yeni evi aramaya başlıyor.

Bütçesine uygun ve büyüdüğü Balat’takine benzer bir mimari doku peşinde İstanbul’u arşınlıyor. Öyle ya, ihtiyaç duyduğumuz temel şeylerden biri tanıdıklık. Tanıdık olan insana güven veriyor. Ev bu üstelik, başka şeye benzemiyor. Mahremiyetin kalesi, kişisel sınırların şahikası.

Biçimde, içerikte tanıdıklıklar peşinde evini ararken, “yuvayı neden hep dişi kuş yapıyor?” diye havlu attığı günler oluyor Handan’ın. Bir yandan reklam ajansındaki işine devam edip, diğer yandan evi için uğraşırken, kadın olduğunu sık sık hatırlatan emlakçıdan, ustalardan ikrah getiriyor.

“İşte bu!” dediği evi, İstanbul’un suya yakın mahallelerinden birinde buluyor. Sağdan, soldan uzun uzun inceliyor. Arkadaşla, mühendisle, mimarla defalarca ziyaret ediyor. Sahip olduğu en pahalı şey bilgisayarı olan Handan için ev, büyük bir alışveriş. Sükûnet Apartmanı’nda her katta tek daire var ve bu müstakilimsilik ona şahane görünüyor. Komşularla zaten bir mesaisi olmayacak. Oysa komşuların onunla mesaisi olma ihtimalini atlıyor. Arkadaşları da, ailesi de atlıyor. Ev alma, komşu al diyen ataların sesi de duyulmuyor. Sadece altı daireli bu apartmanın her katının doyumsuz lezzette komşulardan mütevellit olduğu, henüz bilinmiyor. Tadilatın ardından taşınıyor Handan, güneşli dairesine. Sesler de, güneş gibi evin içine sızıyor. Komşular kendini adeta zorla tanıştırıyor. Tahminen binyüzotuzdokuz yıllık ilişkileri yıpranmış olan iki numaralı dairedeki çift, yaşadığını kavga ettikçe hissediyor.

-Ananı s…..m.!

-Ben senin ananı s…..m.!

Sabah sekiz buçuk, gece on iki, ne tonlama ne küfür çeşitliliği değişiyor. Daire iki, daire değil de ebedidövüşkulübü. Daire dördünse, nesiller arası libidinal bir sıkışma içinde olduğu Freud’un yardımı ile kısa sürede anlaşılıyor. Kadınlık aktarımında arzu, dürtüsel bir miras olarak düdüklü tencere içinde, bir sonraki jenerasyona teslim ediliyor. Babaanne, anne, kız ve torunlar. Dört nesil bir arada yaşıyor. İki film birden ya da üçübirarada kahve tamam da, arzularını düdüklü tencerede kilitlediğinden huzursuz dördübirarada komşu fazla geliyor. Ve sükûnet o günlerde sadece bir apartman adı olduğundan, tadilat yorgunu Handan istemeye istemeye ses izolasyon firmalarından fiyat teklifleri alıyor.

Ya daire iki ebedidövüşkulübü komşu küfrediyor, ya daire dört dördübirarada komşunun babaannesi Aysel Hanım ergenliğinin baharındaki torununu bir tohumunki gibi çimlenme stresine sokuyor.

–Orospu! Baban duymasın, seni öldürürler, havada uçuyor. Dördübiraradalar ailece, tüm dünyanın mütemadiyen seviştiğini düşünüyor. Bu iklimde Handan’a bekar bir kadın olmanın, zihinlerdeki tezahürlerini idrak etmek kalıyor. Küllerine muhtaç olduğumuz komşular yetişiyor yardıma, torununa orospu diyen Aysel hanım elbette Handan’ı da ayırmıyor.

–Ne reklamcısı, eve erkek alıyor orospu!

Handan inanamıyor, üç adımda orospu olmaya değil de, çiçeklerini sularken apartman boşluğunda çınlayan cümleye.

–Çiçek sulayacağına, ....ı sula orospu!

Dördübirarada komşunun düdüklü tenceresinden fırlayan, apartman boşluğundan Handan’ın penceresine uzanan bu yaratıcı cümleyi Handan uzun süre, bir miktar mayi içmeden arkadaşlarına tekrarlayamıyor. Komşunun değil de Handan’ın duyduğu mahcubiyete mayiler de şaşırıyor. Feminizm üzerine zihin açan tartışmalar yaptığı aktivist arkadaşı bu travma sırasında “Handan’cığım, peki iyi misin?” gibi basit bir soruyu soramayınca, en yakınında olan biteni görmekle, yalnız olmadığını hissettirmekle başlıyor feminizm diye düşünmeden edemiyor.

Aynı günlerde ajanstaki müşterisi su sorununu ele alacak bir radyo programına sponsor olurken, Handan çiçeklerini sulamaya devam ediyor.

Hukuk yolu ya da “her şeyin başı iletişim”, bu denli bir patolojide bir seçenek ya da  kadınlık mirası düdüklü tencere içindeki arzular olan aileye Freud’dan selam götürmeden konuya girmek, olası görünmüyor.

Bir zaman sonra, başlangıçta sesleri duyulmadığından başa gelmeyenin kalmadığı atalarımıza hürmetle diyelim ki, dinsizin hakkından imansız geliyor ve daire dört dördübirarada komşu Handan’dan özür diliyor. Burada Handan’ın sınır korumadaki dirayeti, sokaktaki apartmanların kentsel dönüşüm adı altında birbiri ardına yıkılması ile daire sahibi olduğunun hatırlanması ya da genetik miras kara kaşın, kara gözün yüzde oranı siz sevgili okuyucunun hayal gücüne bırakılıyor. Özür dilemekle yetinmeyen daire dört, eli yükselterek komşuluktan, dayanışmanın öneminden bahsediyor.

Handan artık ‘tanıdık!’ komşuları ile yeni maceralara hazır; sınır korumada bir başka faza geçiliyor. Komşular nezdinde Handan, Handan Hanımlığa terfi ediyor.

Artık evin dokusu Handan’a, Handan Hanım ise komşulara tanıdık.

Bir zaman sonra…

Daire iki ebedidövüşkulübü’nün boşanma davası başladığından, adam evden taşınıyor. Yeni saç rengi ile daire iki kadın, o güne kadar yaptıkları gürültünün farkında olduğundan:

–Nasıl ama, artık hiç gürültü yok değil mi? diye soruyor Handan’a karşılaştıklarında.

–Apartman adının hakkını nihayet veriyor! diyor Handan gülümseyerek. Ertesi gün, merdivende ebedidövüşkulübü kadının şarkısı duyuluyor.

–Arım balım peteğim, gülüm dalım çiçeğim.

Ses uzaklaşırken, başlayan melodiyi içinden tamamlayan Handan gülümsüyor…

–Bilsem ki öleceğim, yine sana döneceğim. Lütfen dönme!

Bir zaman sonra…                                                

Ebedidövüşkulübü kadın, apartman girişinde, elindeki karton poşetin ağzını sıkı sıkı tutuyor. Taksi çağırmaya giden kızını bekliyor. Poşetin içindeki muhabbet kuşunu veterinere götüreceklermiş. Ne oldu, diyor Handan.

–Babası gözünü oydu! diyor kadın.

Aynı kafeste adı muhabbet olan kuş baba, kuş kızının gözünü oymuş. Ebedidövüşkulübü kadının tatlı insan kızı taksi ile dönmüş, kuşu ve annesini araca bindirirken Handan, konuşmanın sembolikliğine inanamıyor.

Bir zaman sonra…

Apartmanın çatısı tadilat gerektiriyor. Bir başka güzide karakterimiz daire altı cevvalesnaf çatıda oturduğundan, emrivaki bir mantolama bütçesi talep ediyor. Yıllardır toplantı yapmayan apartman sakinleri, daire başına düşen hatırı sayılır paradan mütevellit acil toplantı kararı alıyorlar. Sükûnetin ancak yokluğu ile var olduğu apartmanda günde yirmi mesaj ile sınırları zorlayacak ‘sükunet_sorunlarımız’ başlıklı bir Whatsapp grubu kuruluyor.

Cevvalesnafın muhasebe ofisinde ertesi akşam 6’da toplanmak üzere sözleşerek uykuya dalıyor Sükûnet Apartmanı. Handan, uykusundan sabah 6’da bir patlama ile uyanıyor. Korku ile zıplayıp camdan sokağa bakıyor. Birkaç pencerede uykulu kafalar, gürültüden korkup uçan kuşlar dışında bir şey görünmüyor. İçeri girdiğinde, kesif duman kokusundan, patlamanın kaynağının kendi apartmanı olduğunu idrak ediyor. Elektrik ile ısınan ve tüm apartmanı sınayan cevvalesnaf eski sayacı patlatmış. Yan komşuların aradığı itfaiye olay yerine anında geliyor.

Apartman kıl payı yanmaktan kurtuluyor. Sabahın altısında korkuda ortaklaşmış altı daire, aynı gün saat 6’daki toplantıdan vazgeçmiyor. Sorunlar şahken şahbaz oluyor. Pırıltılı lacivert takım elbiseli kurtlar ovası olmadı şahin tepesi esnafa, sivri süet ayakkabılar eşlik ediyor. Toplantıyı ısıtmak üzere, çaycı askıda oraletlerle geliyor. Ebedidövüşkulübü kadın oraletini karıştırırken daire beş cevvalesnafa soruyor,

–Meemet (en açık e ile) allah aşkına bir şey soracağım, ben kat kat giyiniyor üşüyorum, sen sabah 6’da nasıl öyle ince fanilayla çıktın dışarı?

Handan işinin kolay olmayacağını ve toplantının kolaylaştırıcısına dönüşeceğini farkediyor. Cevvalesnafa kurtlar ovasındaki beş keklik gibi av olmak istememekte buluşan bu beş kadın, olduğu ve aldığı kadar dayanışmayla yola devam ediyor. Bazen şuurlu bazen şuursuz bu iklimde aklıselim olmak insanı yoruyor.

Apartmanın sorunları tek tek konuşuluyor, öncelikler sıralanıyor, planlar, bütçeler yapılıyor. Konuşmalar sık sık raydan çıkıyor.

–Mükerrem Abla, kızın eve provaya gider mi? diyor daire 4, sonra moderatör bellediği Handan’a mahcubiyetle dönüyor,

–Pardon! arkadaşım evleniyor da...

Nereden nereye diye düşünmeden edemiyor Handan, artık apartmanda asgari bir sükûnet ve sınır tesis edildiğinin farkında. Yine de her apartmana bol aklıselim dileyerek oraletinden yudumlarken, neden paltolama değil de mantolama* denildiğini düşünüyor. Dünya paltolamayla dönüyor.

Çatı tamam, elektrik panosu yenilenmiş, ziller çalışıyor, sessizlik yalıtımsız sağlanmış.

Sükûnet Apartmanı çok tanıdık ve artık tanıdık olan nicedir güven vermiyor.

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

 

 


* manto: isim Kadın paltosu

   palto:  isim Soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...