24 Nisan 2017

Komşudaki anahtar...

Metin Solmaz: Komşunuz açken tok yatmayın. Komşunuza anahtarınızı verin

Metin Solmaz

1990’ların ilk yılları, Rumelihisarı’nda, Bülent Somay’ın evinde misafirim. Salondaki kanepede yatıyorum. Bülent erken çıkmış, işe gitmiş. Gözlerimi bir araladım, bir kadın, güzel bir kadın, karşımda parmaklarının ucunda zarafetle yürüyor. Gerçek mi rüya mı anlamadan sersem kafayla seyrettim bir miktar. Loş ışık altında CD’ler kitaplar topladı, bir şeyler bıraktı, uyandığımı fark etti, mahcup oldu, fısıldayarak özür diledi. Sonra kadın mı erkek mi hatırlamıyorum bir başkası geldi başka bir şeyler aldı koydu bir şeyler yaptı gitti. Bu sefer seyretmedim. Uyumaya devam ettim.

O vakte kadar komşuluk dediğin benim için içine düştüğün, bir kısmı nemrut, bir kısmı yardımsever, bir kısmı gerçek yüzünü ancak 6-7 Eylül’lerde ortaya çıkacak kadar sinsi bir mürekkepti. Bu mürekkebe herkes eşini dostunu sokuşturmaya çalışırdı elbette. Ama nihai olarak şehir hayatında komşu dediğin hazır gelirdi.

Oysa Bülent’ler o meşhur, sarmaşıktan görünmeyen apartmanda karınca sürüsü gibi bir organizma haline gelmişlerdi. Özel alanları vardı ama müştereken kullanıyorlardı o özel alanları. “İstanbul’da telefon etmeden gidemezsin kimseye” edebiyatı bütünüyle hükümsüzdü. Komün filan değillerdi. Bildiğin komşulardı.

Şahanesi bu. Bu kozmetik ama. Yapma. Normali ne?

....

Türkiye’nin atasözlerinin ciddi bir bölümü şuursuzdur. Efendim bir dirhem et niye bin ayıp örtsün allasen? Çirkinler niye şanslı olsun? Ama komşu komşunun külüne muhtaçtır. Ev alma komşu al hakikaten. Gerçekten de kötü komşu insanı zengin eder.

Komşuluk Türkiye’nin nasıl olup da hala yıkılmadığının kanıtıdır. Bütün tutuculuklara, ahlak bekçiliklerine Çorum, Maraş, 6-7 Eylül’deki ispiyonculuk ve alçaklıklara rağmen Türkiye’de bir arada yaşama şansının devam ettiğinin kanıtı komşuluk müessesesidir.

Komşu kendiliğindendir, bizatihidir, elle yapılmaz. Oturmuş mahallelerde komşular arasında yakalanmış olan şey ritimdir. Emekliler, çocuklular, evde kalmışlar, dullar, yetimler, nemrutlar, mülayimler, hatta LGBTİ’ler, hafifmeşrepler senkoplu da olsa bir ritim içerisinde yaşar.

Mahalle işlerine polis karıştırılmaz. Bir evden gürültü mü çıkıyor, Batı’daki gibi polis çağırılmaz. Katlanılır yahut kulak çekilir ama içeride halledilir. Öyle Almanya’daki gibi felçli gülümsemelerle dolu bir zarafet bulunmaz. Hakikaten yardımlaşma vardır.

Genellikle tabii.

 

Mahallede kaçmak imkansızdır. Her şey göz önündedir. Belki bu yüzden bu kadar fazla aklın yan yana bulunduğu mahallede aklın yolu bir değildir. Çünkü mahallede akıllar birlikte yaşamak zorundadır.

Mahalle akılların birlikte yaşaması güzelliğinin uygulama alanıdır.

….

İçine girince bu böyledir tabii. Akıllar yani. Dışarıdan bakınca o iş öyle olmaz.

Pek çok kimse Çingene, Kürt mahallesine yerleşmek istemez misal. (Rum mahallesine yerleşir. Öyle bir mahalle kalmadığından tabii. Artık en fazla aşırı yaşlanmış eser miktarda Rum’un yaşadığı mahalleler var…)

Ama kazara bir Kürt mahallesine yerleşirse kabul görür. Şahane hayatı olur. Yahut en bir Türk mahallesinde bile kimse apartmanında Kürt oturuyor diye başka yere taşınmaz, onu taşınmaya zorlamaz.

Ha, iş çene mertebesinde çok ürkütücü tabii.

Bir gün parkta bir komşumla oturuyorum. Bir hırsızlık olayı üzerine konuşuyoruz. Konuştuğum insan dönüp “Kesin çingeneler yapmıştır, aha şurada mahalleleri” dedi. Bunu diyen orta yaşlı ayrımcı erkek, Batman’lı bir Kürttü ve ayrımcılığın seksen türlü acısıyla büyümüştü.

Maalesef ezilenlerin çoğu başka ezilenlere düşman. LGBTİ’lerin çoğu, LGBTİ, kadınların çoğu kadın, solcuların çoğu solcu, hayvan besleyenlerin çoğu hayvan düşmanı buralarda.

Maalesef bu memleketin yüzde doksan altısı yabancı düşmanı yahut ayrımcı. Bu pürsentajı ben hesapladım. Bilimden çok işkembe-i kübra ve tefekküre dayanıyor. Bir takım istatistikler okudum, karşılaştırdım, düşündüm, buldum. Hata payı vardır elbette. Ama çok yüksek değildir.

Ama işte tek avuntumuz şu. Bunların çoğu çenede. İster Gezi Parkı’nda, ister rakı sofrasında dilerse apartmanda bunlar komşuluk etmeyegörsünler, düşmanlık filan kalmıyor.

Zeki Müren’in arkasından hüngür hüngür ağlayacak kadar duygusal, eşcinsel cinayetlerini normalleştirmekte beis görmeyecek kadar kalpsiz ve ayrımcı olabilen acayip topraklar buralar.

….

Son lafım da komşulukla ilgili önyargıları olmadığını düşünenlere.

Geçenlerde bir arkadaşım soluk soluğa aradı. Yeni doğmuş çocuklarıyla bir bahçeli eve yerleşeceklerdi. Çok severek tutmuşlardı evi. Fakat komşularının bir katil olduğunu öğrenmişti arkadaşım. Ve çok korkmuştu.

Komşusu 20 sene önce karısını bir adamla yakalamış ve öldürmüş. Cezasını yatmış çıkmış.

Arkadaşımdaki tedirginliği tahmin edebiliyor musunuz? Karısına söylemekten korktu bir müddet. Öyle ya bunu hiç duymamış gibi yapabilirdi. Söyledi tabii. Karısı onun gibi davranmadı. Hiç beklemediğimiz bir soru sordu: “Neyle öldürmüş?”

Arkadaşım bloke oldu. Ne alaka? “Ne demek ne alaka? Planlayıp tabancayla öldürmesiyle sinirlenip eline ilk geçirdiği şeyle öldürmesi bir mi?” dedi. Ve ekledi: “Hoş kararımı etkilemez. 20 yıl önce bir şey yapmış. Cezasını da çekmiş. Bize ne?”

Sonrasını arkadaşım kendi kendine yaşadı zaten. Bir hayata bakış sorgulamasına döndü iş.

Öyle ya, güvenlik soruşturmalarına, GBT’lere, sabıkaya, insana geçmişinin yapıştırılmasına, sabıkalıya iş verilmemesine kökten karşıydı. Şimdi ne oluyordu peki ona? Geçmişte suç işlemiş diye o adam tecrit mi edilecekti?

Arkadaşım tabii ki o evi tuttu. Komşusu Ekrem abiyle ben de tanıştım. Şahane birisi. Azıcık nemrut, çok yardımsever, hem iyi kalpli. Arkadaşımın çocuklarıyla da çok iyi anlaşıyor.

Velhasıl bu işler öyle değil.

….

Komşunuza güvenin. Telefon etmeden gidin. Aralık kapılardan içeri seslenin. Elinizde fincanla tuz istemeye gidin. Değişik bir şey pişirince kokma alanı için de pişirin. Eve dolu gelen kapları boş göndermeyin. Evden eve bağırarak konuşun. Tatildeki komşunuzun çiçeklerini sulayın, kedisine bakın. Canınız isterse çamaşırlarınızı dışarı asın, ayakkabılarınızı dışarıda çıkarın. Çocuklarınızı evden çıkmadan, cama çıkıp bağırarak eve çağırın. Komşunuz açken tok yatmayın.

Komşunuza anahtarınızı verin.

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...