02 Eylül 2014

Dünyayı bıktıran adam… (ve oğlu)

Dünya, gittikçe sıklaşan ve netleşen mırıldanmalarla bir şeyler anlatmaya çalışıyor… Galiba, “Bu yolun sonu kötü, dön artık” diye uyarıyorlar…

“Yargı bağımsızlığı” yalanıyla HSYK’yı tamamen ele geçirme operasyonunun her gün yandaş medya eliyle titizlikle yürütüldüğü şu günlerde, yirmi dört saat içinde, 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu yürüten polislerin gözaltına alınması ile 25 Aralık’ta haklarında gözaltı kararı çıkarılan 96 kişi için takipsizlik kararı verilmesi, her şeyi yeterince açıklığa kavuşturmuyor mu?

Cumhurbaşkanının oğlunun da aralarında bulunduğu şüphelilerle ilgili ortada onlarca ciddi iddia dururken, bir işaretle soruşturmadan kurtulmaları “Yeni Türkiye”den kast edilen şeyin ne olduğunu gözler önüne sermiyor mu?

“Yeni Türkiye”de cumhurbaşkanı çıkıp “Polise operasyonlar devam edebilir” de diyebiliyor…

O polislerin yürüttüğü soruşturmada kendi oğlunun şüpheliler arasında bulunmasına rağmen…

O oğluyla birlikte paraları sıfırlama “aktivitesi”ni duymayan kalmamışken…

Arazilerle ve medya havuzlarıyla ilgili konuşmaları hala kulaklarımızdayken...

O, sanki bir başkasından bahsediliyormuş gibi operasyonların devam edebileceğini söylüyor ve yargının ele geçirdiği kadarına yol gösteriyor.

Bir yandan da medyadaki dalkavuklarıyla beraber “yargı bağımsızlığı”nı dilinden düşürmüyor.

İsimleri hırsızlıkla anılan şüphelileri herkesin gözü önünde adaletten kaçırabilen birinin yargıyı tamamen ele geçirme hayalinin tek nedeni ise hukuktan ödünün patlıyor olması.

Boğazına kadar battığı suç bataklığında onu o çamurun içine sonsuza kadar gömecek her türlü ihtimalin önünü kesmek istiyor…

Başarabilecek mi peki?

Başarabilmek için Türkiye’yi devlet olmaktan çıkardı... Yürütme ile yargı küs, yargının toplantılarına cumhurbaşkanı gitmiyor diye hükümet de gitmiyor... Cumhurbaşkanı, Yargıtay’a “haşhaşiler” diyor... Yargı tek bir fire vermeden gövde gösterisi yapıyor ve cumhurbaşkanını da siyasi iktidarı da çok sert biçimde eleştiriyor... Muhalefet cumhurbaşkanını tanımıyor, ne elini sıkıyor, ne davetlerine cevap veriyor... Genelkurmay Başkanı, o ürkütücü “kırmızı çizgileri” yeniden masanın üstüne koyuyor... Polisler polisleri yakalıyor... İktidar ve yandaşlarına hırsızlık serbest ilan ediliyor…

Yine de, devleti batırma pahasına şimdilik fena gitmiyor… Hesap vermekten kaçmak için her şeyini ortaya koyuyor… Gerekirse yargıya darbe yapıyor, gerekirse gazete kupürleriyle operasyonlar düzenletiyor, gerekirse kovduruyor, gerekirse sürdürüyor.

Elinde ne yazık ki, arsızca ve hukuksuzca kullanmaktan çekinmediği bir güç bulundurduğu için içeride işleri öyle ya da böyle yoluna koyuyor.

Fakat dışarısı bu aralar hiç ummadığı ve hiç kontrol edemediği biçimde karışık…

Biliyorsunuz Alman istihbarat servisinin Türkiye’yi dinlediği ortaya çıktı yakın zamanda… Hem de bir Alman dergisi bu iddiayı yayımladı. Üstelik “vatan haini” de ilan edilmedi…

Der Spiegel’in böyle bir haberi durup dururken bizlere sunduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Dünyanın Türkiye ile ilgili düşünceleri epeydir değişmekte…

Müttefik ülkelere yönelik saldırgan propagandalar, Ortadoğu’da üstlenilen rolün altında kalınması, IŞİD’e ve benzerlerine verilen desteğin ayyuka çıkması, bir de üstüne sonu gelmez kanunsuzluklara bulaşılması, dünyanın uzun zamandır sınanan sabrını taşırmışa benziyor…

Çıkan haberlere baktığımızda dünya Türkiye ile ilgili nihai denilebilecek kararını çoktan vermiş gibi görünüyor.

Bu arada benim anladığım kadarıyla da, Almanlar dinleyince dinlenmiş sayılmıyoruz…

Tüm teamüller gibi artık bu da değişti sanırım.

Alman yetkililerin, istihbarat servisinin Türkiye’yi dinlediği ortaya çıktıktan sonra bir de açık açık, “Biz sizinle dost değiliz zaten” açıklamasını yapmalarına rağmen birkaç mahçup, ‘Bunlar dostluğa yakışmıyor” siteminden başka bir hareket yok bizim hükümette ve medyasında.

Adamlar, “Dost değiliz ki zaten” diyor, bizimkiler yapılanları “dostluğa” yakıştıramıyor…

Bir Alman atasözü der ki; “İnsanın aptal arkadaşı olacağına, akıllı düşmanı olsun”.

Bu konuyla ilgili pek konuşmak da istemiyorlar… Sorarsanız, “evritink iz milkport” onlara göre…

Kapı kırdırıp gazeteciyi evinden aldırmayı düşleyen İçişleri Bakanı bile oldukça soğukkanlı bu konuda… “Bu dinlemeler kabul edilemez” diyor, başka bir şey diyemiyor…

Nerede o eski Ala’lar? “Yeni Türkiye”nin “Yeni Ala”sı eskisinden daha olgun artık… 

Tabii ki kabul edilemez de, siz ne yapacaksınız bu konuda?

İnlerine mi gireceksiniz?

Gücünüz yeter mi bilemem ama zaten onlar sizden önce davranmış gibi görünüyor… İnlerinizden bildiriyorlar epeydir…

Sadece Almanlar da değil üstelik… Der Spiegel’in son olarak yayımladığı “Snowden belgeleri”ne göre Amerikan ve İngiliz istihbaratlarının da kulağı uzunca bir süredir Ankara’daymış…

Dinleme konusunda bu kadar hassas olan insanların, yabancı ülkelerin istihbarat servisleri tarafından dinlenildikleri ortaya çıktıktan sonraki sessizliğini nasıl açıklamalı peki?

“Sağlam irade”yi gözümüzün önünde dut yemiş bülbüle döndüren, çaresiz bir rehineye çeviren sırlar ne acaba?

Suç makinası ve adamlarının ilgi alanında sadece araziler ya da medya kuruluşları yok biliyorsunuz…

Çiçeği burnunda başbakan ve MİT Başkanı’yla beraber Ortadoğu’ya nizam vermek için kendilerini hevesle içine attıkları suç sarmalı da yavaş yavaş bu dinlemeler sayesinde ortaya dökülecek gibi…  

IŞİD… El Kaide… MİT TIR’ları… Süleyman Şah Türbesi…

Her gün yeni bir belge, yeni bir haber çıkıyor ve çıkmaya da devam edecek…

Dünya, gittikçe sıklaşan ve netleşen mırıldanmalarla bir şeyler anlatmaya çalışıyor…

Galiba, “Bu yolun sonu kötü, dön artık” diye uyarıyorlar…

Peki dönmezse ne olacak?

Böyle giderse neler olabileceğinin ipuçlarını önümüzdeki haftalarda Der Spiegel’in “Dünyayı bıktıran adam” serisinde okuyacağız herhalde…  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayaller duşakabin

Bu saçma sapan hayalin toslayıp paramparça olacağı duvara fazla bir şey kalmadı…

"Ay resmen evrim"

Mizahtan korkanların çaresiz vahşetleri bunu durdurmaya yetmez…

Reddedildi

Bana kalırsa bunların para sayma makinasından çok hesap makinasına ihtiyaçları var…