28 Ağustos 2014

Yetenek avcılığı

İtiraf etmeliyim ki yetenek avı, en zor avcılık. Biraz da mavi balina avına benziyor.

Geçenlerde sosyal medyada sörf yaparken  karşıma çıkan parlak k aynamsı isparize balığı  çocukluğumda  tuttuğum o  ilk balığın  muhteşem parıltısını anımsatarak tüm ruhuma pozitif duygular yaymayı başardı.  Gözlerimi kapayarak  arkama yaslandım. Geçmişe soyunarak zaman tünelinden içeri balıklama atladım. Kafamı sudan dışarı çıkardığımda o çok sevdiğim Karadeniz'in tuzsuz  sularından gemilerin salındığı  Trabzon limanındaydım. Tombul kayaların üzerinden atladığımız, dalarak gemilerin altından geçtiğimiz yeşille mavinin dans ettiği kentteydim. Evet. 7 yaşında, şapkalı  küçük Süheyl olarak kayalıkların arasına  kafasını sarkıtmış halde buldum kendimi. Abimle birlikteyiz. Abim   sadece olta yemleri olan ganzilis'leri (rumca küçük karides) torla kayaların arasından toplamam için beni limana götürürdü.  Balık tutmak onun işiydi. O tabi doğuştan büyük bir avcıydı ve beni de kahramanın etrafında dolanan getir götür dediği yamak  olmak rolüne ikna etmişti muhtemelen. Neyse o an abimin bir yerlere gitme ihtiyacı hasıl olmuştu ve oltanın misinası boşta kalmıştı. İçimdeki davetkar küçük şeytanı dinleyip misinayı elime aldığımı  anımsıyorum ve o an şansıma oluşan titreşimlere karşı refleks olarak daha fazla dayanamadan oltaya asıldığımı. O resimdeki balığın aynısının güneş ışınlarının da etkisi ile 15 metre ötede görünen kayanın arkasından çıkarak bana doğru ayna gibi done done parıldayarak geldigini ve heyecanla çığlık çığlığa  kalışımı  hiç unutamam. Abim de çığlıklarımı duyarak yanıma gelmiş  ''Aferin lan'' diyerek o anki zafer duygumu perçinlemişti. O gün evin yolunu büyük bir gururla pek bir böbürlenerek savaş kazanmış  bir komutan edasıyla adımladığımı  hatırlarım . O günden sonra hem ganzilis toplayıcısı  ve hem de tescilli küçük bir avcıydım. Hayatın av veya avcı olmak üzerine kurulu olduğu gerçeğini o yasta daha kavramış olarak.

Yıllar yılları kovaladı. O dönemde başlayan farkındalığım bankacılık gibi satış ve hedef baskılı bir sektörde oldukça işime yaradı. Satışta temel kural şudur;  size ''avcı''  olduğunuz söylenir. Avcı, ya avıyla ya da avsız gelir diye de eklenir. Hedefinizi vurursunuz veya vuramazsınız. Ya doyarsınız ya da aç kalırsınız. Aniden yağan yağmurun geyiğin ayak izlerini silmesi kimsenin umurunda olmaz. İyi avcıların bahanesi olmadığı söylenir.  Av hiç bir zaman bitmez. Bir avcının avını tesadüfen vurabileceği düşüncesiyle, iyi avcı olmanın koşulunun, tekrar tekrar avını vurabilmek olduğu hep hatırlatılır.

Bankacılık sonrasında kariyerim yetenek-avcısı( head-hunter) olarak devam etmeye başladı. İtiraf etmeliyim ki yetenek avı, en zor avcılık. Biraz da mavi balina avına benziyor. Doğru yeteneğin peşinden gitmiyorsanız teknenizi devirebilir de.

Tarih boyunca herkes farkı yaratan yeteneğin peşinde olmuştur. Şirketlerin karşı karşıya bulunduğu en büyük problemlerin başında, yetenek konusunda arz ile talep arasındaki uyumsuzluk geliyor. Yeteneğin bedeli arz ve talebe dayanır, ustalığa değil.

Dünyanın en akıllı stratejileri, en gelişmiş teknolojileri bunları uygulamaya koyacak yetenekleriniz yoksa anlamsızdır. Yetenek avlamak da, yeteneği yönetmek de  aslında hiç kolay değildir.

Yetenek avcılığında en önemli nokta; Karakteinr  yeteneğin üzerinde yükseldiği ana temel olduğu gerçeğidir. Önemli olan elbise değil, kumaşın kalitesidir.

Peter Schutz'un  bu konuda bir sözü vardır.  ''Karakteri işe alın, yeteneği eğitin (Hire character, train skills)''  Bugünkü arayışlara bakıldığında; kurumlar genelde ne karakter ne de yetenek arayışındalar gibi görünüyor.  Hepsi iş tanımına uygun  bir profil peşindeler.  Oysa asıl olan karakter ve onun üzerinde inşa edilecek yetenektir. İstemci firmalar genelde söz konusu yeteneğin geliştirilmesi için gereken zaman ve maliyeti de dikkate alarak hareket etmekte  bu nedenle yeteneğin öğretilebilir olmadığı gibi bir düşünceyle hareket etmekteler.

 

 

Adayların mevcut yetenekleriyle pozisyonun gerektirdiği özellikler arasındaki farkın giderilebilir olup olmadığı (Teachable fit)  kritik önem taşır. Bu durumlarda Schultz'un  önerisi fevkalade anlamlıdır. Karakter güçlüyse şirketin değerleri ile örtüşüyorsa bire bir yeteneklerin iş tanımına  uygun olması şart değildir. Karakter işe alınıp, yeteneğin eğitilmesinde bu şartlar altında kesinlikle yarar vardır.  Yeteneği eğitirsin ama karakteri asla! Karakter ağaçtır yetenek ise gölgesi.

Yetenek avında; yanlış kişiyi işe almaktansa elli kişiyle mülakat yapıp hiç birini işe almamayı tercih etmekte yarar vardır. Bir yeteneği  işe alırken üç şeye bakılır. Karakter, zeka ve enerji. Bunların arasında en önemlisi karakterdir. Çünkü eğer o yoksa diğer iki özellik kurumunuzun sonunu getirebilir!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kuş uçuşuyla Succession

Dizide finale yaklaşırken "Sence Succession'ı kim kazanacak?" sorusunun cevabı kuş dizisi repliklerinde ifade edildiği gibi ''en iyi saklanan'' oluyor

Eski dünyadan yeni dünyaya

Yeni dünyada hepimize mutlu bir yıl dileğiyle!

Yaşlarım ve bitimsiz farkındalıklarım

Hepimiz ikinci bir zihinsel-psikolojik doğuma ruhsal bir rönesansa ihtiyaç duyarız…