18 Eylül 2018

Yoksa kapımızı çalmakta olan, biz batacaksak memleket de batsın, havası mı?

Bugünlerde bir tsunami lafıdır gidiyor

Bugünlerde bir tsunami lafıdır gidiyor, her taraftan kulaklara çalınıyor:

Tsunami geliyor!

Ekonomide büyük bir krizin an meselesi olduğu anlatılıyor, bu tsunami sözcüğüyle.
Öyle mi?..
Gerçek payı büyük.
Bu gidişle ekonomide çöküş kaçınılmaz gibi gözüküyor.
Bunun temel nedeni, öteden beri söylediğim gibi Erdoğan.
Yani tek adam yönetimi.
Erdoğan piyasayla inatlaşmaya devam ediyor.
Tek adam ya, ekonomide de yaptım oldu zihniyetiyle yol alabileceğini zannediyor.
İdeolojik takıntılarını sürdürüyor.
Faiz de bu takıntılardan biri.
Örneğin, Merkez Bankası'ndan gecikmeli de olsa bir faiz hamlesi geliyor, ama aynı gün tek adam'ın sesi duyuluyor:

Yüksek faize karşıyım!

Evren Paşa, tankları yürütüp demokrasiye son vermişti; Erdoğan tankla topla değil, seçim sandığından çıkıp demokrasiyi gömdü

Böylece kararın etkisi zayıflıyor.
İnandırıcılığı kalmıyor.
Çünkü kararın zorakiliği, eski deyişle kerhenliği derhal sırıtıyor.
Güven vermeyen bir yönetim su yüzüne vuruyor. Böylece, kısa sürede dolar kuru yeniden kafasını kaldırıyor.
Ya da tek adam, bir bakıyorsunuz, İş Bankası'nı diline doluyor, CHP'nin bankada temsil ettiği yüzde 28'lik Atatürk hisselerinin devletleştirilmesini istiyor.
12 Eylül zamanında Evren Paşa da aynı yolu denemiş ama yargıdan dönmüştü.
Evren Paşa, 'asker tek adam'dı, şimdiki sivil tek adam, ama o da aynı yolun yolcusu.
Evren Paşa, tankları yürütüp demokrasiye son vermişti. Erdoğan tankla topla değil, seçim sandığından çıkıp demokrasiyi gömdü.
Ve şimdi aklına eseni yapabileceğini sanıyor.
Bankalardan para çekildiği, döviz hesaplarının eridiği, büyük bankalarla şirketlerin üzerinde kara bulutların dolaştığı bir dönemde, İş Bankası'yla bankacılık tartışması açmanın akılla, mantıkla bir bağı gerçekten yok.
Hukukun hızla buharlaştığı, piyasada mülkiyet kaygılarının belirginleştiği, "Yarın benim banka hesaplarıma da el konabilir mi" sorularının fevkalade çoğaldığı bir ortamda, banka hisselerini devletleştirmeyi gündeme getirmek, elbette, piyasayla alay etmek oluyor.
Ve dolar kuru dünkü gibi yeniden yükselişe geçiyor.
Ya da Kanal İstanbul gibi projelere son verileceğine, kamuda tasarrufun ciddiye alınacağına dair haberler daha çıkarken yalanlanıyor.


Uzun lafın kısası:
Tek adam sürekli risk yaratıyor.
Risk yarattıkça, faiz operasyonları boşa gidiyor.
Yıl sonu için dolar kurunun 8'le 10 arasına yükselmesi yakın ihtimal sayılıyor.
Öngörüler karanlık.
Şimdiden yüzde 17 olan enflasyonda, yıl sonu beklentisi yüzde 20'nin üzerine çıkıyor.
Ekonomide büyüme değil küçülme hesapları yapılıyor ve gerçekçi görülüyor.
Bütün bunlar ne mi demek?

Yükselen enflasyonla birlikte ekonomik küçülme demek...
Bu da büyük kriz demek...
Çöküş demek.
Hayat pahalılığı demek...
İşsizlik demek...
Kısacası yoksullaşmak demek...
Ve sağda solda kulaklara çalınan tsunami demek...

Şaka değil, felaket kapımızda!
Yoksa kapımızı çalmakta olan, biz batacaksak memleket de batsın, havası mı?..

Yazarın Diğer Yazıları

HASO!

Günaydın oğlum, bugün 80 oldun! Unutma, yaşamak güzel şey...

Erivan'da, Hrant'la Baş Başa...

Hrant Dink, "Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim," demişti

Kissinger için bir yazı...

100 yaşında hayata veda eden Amerikan Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger için kolay yazı, zor yazı...