01 Ekim 2014

Erdoğan’la Davutoğlu’nun takiyeciliği!

Türkiye’nin bir ve iki numaralı muktedirleri, Cumhurbaşkanı’yla Başbakan ‘din her derde deva’ diye düşünüyor

Terörü din eğitimi önler!
Şiddeti din eğitimi önler!
Uyuşturucuyu din eğitimi önler!
Maceracıyı din eğitimi önler!
Irkçılığı din eğitim önler!
IŞİD’in ilacı ‘din eğitimi’dir.
Şiddetin ilacı, İmam Hatip Okulları’dır.
Din eğitimi her derde devadır!
Bunun içindir ki:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu din derslerini laikliğe aykırı bulan kararını bir yana bırakıp, anayasamızın (12 Eylül askeri yönetiminin anayasası, Evren anayasası yani) gereği olan zorunlu din derslerine sahip çıkalım!
Kim diyor?
Erdoğan’la Davutoğlu.

‘Ne hikmetse zorunlu matematik değil,
zorunlu din dersi tartışılıyor’

Terörü, uyuşturucuyu ‘din eğitimi’ önler, IŞİD’in ve şiddetin ilacı İmam Hatip Okulları’dır. Kim diyor? Erdoğan ile Davutoğlu

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün Yeşilay’ın bir toplantısında şöyle buyurmuş:

“Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz.
Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur.
Eğer olsun mu, olmasın mı diye tartışılacaksa, uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikâyet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir. Şiddet gelir.
Irkçılık gelir onun yerini doldurur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçen haftalarda Türkiye aleyhine bir karar aldı. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden öğrencilerin muaf sayılmasını temin edecek bir düzenleme.
Bu karar, yanlış bir karar.
Öyle anne babalar gördük ki gerçekten perişan olmuşlar. Çocukları alkol bağımlısı, uyuşturucu bağımlısı olmuş, biricik yavruları kopup gitmiş... Özgürlük deyip buna kayıtsız mı kalacağız.
En başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bize bu mücadeleyi yapmak için kesin yetki veriyor.”

‘IŞİD’in ilacıdır din eğitimi’

Türkiye’nin bir ve iki numaralı muktedirleri, ‘din her derde deva’ diye düşünüyorlar. Bu kafalarda laiklik, demokrasi, insan hakları, yoktur

Başbakan Davutoğlu da aynı fikirde.
Türkiye gazetesinin dünkü manşetinde yer alan sözleri şöyle:

Bakın size çok açık söylüyorum.
Türkiye’de IŞİD ve benzeri yapıların gelişememesinin önemli sebeplerinden biri İmam-Hatip Liseleri’dir.

İmam-Hatip Liseleri olmamış olsaydı, din adamının nasıl yetişeceğiyle ilgili formasyon olmamış olsaydı, sıkıntı yaşanabilirdi.
Bir de ailedeki dinî geleneğin sürmesi.
IŞİD’in ilacıdır din eğitimi…

Bu kafalarda laiklik, demokrasi, özgürlük yok

Türkiye’nin bir ve iki numaralı muktedirleri, Cumhurbaşkanı’yla Başbakan böyle diyorlar, din her derde deva diye düşünüyorlar.
Yazın bir kenara:
Bu kafalarda laiklik ve demokrasi yoktur.
Bu kafalarda özgürlük fikri yoktur.
Bu kafalarda insan hakları yoktur.
Bu kafalarda hukukun üstünlüğü yoktur.
Bu kafalarda özgürlükçülük değil, kapkara bir yasakçılık vardır.
Zorunlu din derslerini kimya, fizik, matematik dersleriyle karıştırabilen…
Şiddet ve terörle, ırkçılıkla, uyuşturucuyla mücadeleyi neredeyse zorunlu din derslerine indirgeyen…
Bu açılardan sadece zorunlu din derslerini değil, İmam Hatip Liseleri’ni de kutsayan bir zihniyet dünyasında ‘demokrasi kültürü’ne yer olamaz.

Herkes sizin gibi düşünmek,
inanmak, yaşamak zorunda değil

Evet, siz bunlara inanabilirsiniz.
Ben böyle düşünüyorum, diyebilirsiniz.
“Benim önceliğim ‘din’dir; ben dinimi yalnız özel hayatımda değil, kamuda da yaşamak isterim; benim referansım İslam dinidir çünkü…” diye savunabilirsiniz inancınızı.
Ama bu ‘İslami referansı’nızı eğer bütün topluma yaymaya ve devlet düzenine yerleştirmeye kalkışırsanız, işte bu olmaz.
Çünkü, herkes sizin gibi düşünmek, sizin gibi inanmak zorunda değildir
Sizin gibi yaşamak zorunda değildir.
Siz küçük kızınızın başörtüsü takmasını, örtünmesini isteyebilirsiniz.
Ben istemeyebilirm.
Siz çocuğunuzun din dersi almasından yana olabilirsiniz.
Ben taraftar olmayabilirim.
Siz ‘din’i her derde deva sayabilirsiniz.
Ben saymayabilirim.
Eğer demokrasi diyorsak…
Özgürlük diyorsak…
Temel ‘insan hakları’ndan söz ediyorsak…
Birbirimizin ‘hayat tarzları’na saygılı olmak zorundayız.
Farklılıklar konusunda özenli davranmak zorundayız.
Hiç kimse kimseye kendi ‘hayat tarzı’nı dayatamaz.
Hele bunu anayasa zoruyla, kanun zoruyla hiç yapamaz.
Yapmaya kalkıştığında ne mi olur?
Demokrasi olmaz.
Laiklik olmaz.
İnsan hakları ve özgürlükler düzeni olmaz.
Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu kafası Türkiye’yi, ne yazık ki, her geçen gün demokrasiyle alakası olmayan sulara sürüklüyor.

‘Özgürlükçü davranış sadece dindarlara’

Nuray Mert’in haklı deyişiyle:

Nuray Mert haklı: Bu iktidarın, dindarların hak ve özgürlükleri dışında hiçbir alanda özgürlükçü davranmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz

Bu iktidarın, dindarların hak ve özgürlükleri dışında hiçbir alanda özgürlükçü davranmadığını artık rahatlıkla söyleyebiliriz.
İster eski Türkiye deyin, ister 2002 öncesi.
O dönemdeki baskılar şekil değiştirerek sürüyor, bazısı artıyor bile...
Yarım saat önce muhafazakâr dille konuşan, yarım saat sonra cihatçı gibi konuşuyor.
Bu artık bir ikiyüzlülüğe dönüştü. Çıkıp, İslamcıyız deyin.
Bizi kandırmayın.
12 Eylül rejimi; kuralları, kurumlarıyla iktidarın işine geldiği noktalarda korunuyor.
En başta YÖK.
Dokunulmadığı gibi Haziran’daki değişiklikle daha güçlü hale getirildi. MİT’in yetkileri ancak ve ancak bir ‘muhaberat devleti’nde olabilecek şekilde artırıldı.
Muhafazakâr kesimin “Devlet, dini denetliyor” diye öteden beri itiraz ettiği Diyanet yine çok merkezi bir konuma getirildi.
İmar Yasası da var mesela…
Her biri daha az demokrasi demek olan adımlar birbiri ardına geliyor ve iktidarın toplum ve siyaset perspektifini, artık niyet okuyarak değil, yaşananlar üzerinden değerlendirmemiz için zemin oluşturuyor.
12 yıllık bir iktidardan ve son üç dört yılda hızlanan bir süreçten bahsediyoruz.
Artık, iktidarın en İslamcı bir politika yürüttüğünü telaffuz etmesi lazım. (29 Eylül 2014 tarihli Taraf’ta Tuğba Tekerek konuşmasından)

Nuray Mert: ‘Demokrasiye lüzum yok’ dediler

Katılıyorum Nuray Mert’e.
Bu saatten sonra artık ikiyüzlü davranmaya, -ya da takiye yapmaya- gerek yok.
Zaten her şey artık gözler önünde çırılçıplak oynanıyor.
Saklamaya ne gerek var ki.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor