28 Mayıs 2014

Erdoğan’ın otoriterliği: Putin mi, yoksa Lee Kuan Yew mi?...

Lee Kuan Yew, Doğu'nun değerleri ile Batı demokrasisi arasında kan uyuşmazlığı olduğunu savunurdu.

Bir zamanlar Uzak Doğu, Japonya seferine çıkan Türk devlet adamları Singapur’a da uğrar ve bu küçücük ada devletinin güçlü adamı Lee Kuan Yew’le mutlaka görüşürlerdi. 
1985’te Özal’ın, 1990’ların başında Demirel’in böyle bir seferinde ben de gazeteci olarak bulunmuştum.
Lee Kuan Yew uluslararası sahnede özellikle çok iyi bir Çin gözlemcisi olarak önemli bir yere sahipti.
Türkçeye bilge devlet adamı diye çevrilebilecek elder statesman diye çağrılırdı uluslararası arenada.
Cambridge Üniversitesi mezunu bir hukukçuydu. 1965’te bağımsızlığına kavuşan 4,5 milyon nüfuslu eski İngiliz sömürgesi Singapur’da seçim sandığı yoluyla iktidar koltuğuna oturmuştu.
Fena halde otoriter bir liderdi.
Ama ekonomiyi kontrollü biçimde dışa açarak ekonomik bakımdan Singapur’u çok iyi bir yere getirmiş ve ülkede refah çıtasını yükseltmişti.

‘Batı demokrasisi Asya’da kaos anlamına gelir’

Lee Kuan YewLee Kuan Yew, ‘Batı demokrasisi’nden hiç hoşlanmazdı.
Doğu’nun değerleri ile Batı demokrasisi arasında kan uyuşmazlığı olduğunu savunurdu.
Singapur’da muhalefet ve basın baskı altındaydı. Singapur vatandaşlarının hayat tarzları da devlet tarafından kontrol altındaydı.
Singapur’da demokrasi değil, Konfüçyüs düşüncesine dayalı otoriter bir sistem geçerliydi. 
Lee Kuan Yew’in bakış açısı şöyle özetlenebilirdi:
Çoğulculuk, sivil toplum, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi demokratik değerler Batı’nın kültürel dokusunu yansıtır; ancak Batı’da uygulanabilir; Asya değerleri  farklıdır; bunun için de Batı demokrasisi Asya’da kaos anlamına gelir.

‘Türkiye’de demokrasiyi zorlamayın olmuyor’

Singapur’da demokrasi değil, Konfüçyüs düşüncesine dayalı otoriter bir sistem geçerliydi.

Lee Kuan Yew’le ben de bir kez birlikte olmuştum, Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda.
1990’ların ikinci yarısıydı.
Türkiye 28 Şubat’ı yaşıyordu.
Erbakan Hoca, başbakan olarak asker tarafından ablukaya alınmış, istifaya zorlanıyordu.
Bir grup gazeteci, Singapur’un güçlü adamı Lee Kuan Yew’le Davos’ta bir sabah kahvaltıda buluşmuştuk. Ben kendisine demokrasiyi, Batı ve Doğu değerlerini sormuştum.
Türkiye’den olduğumu öğrenince, sözü 28 Şubat’la Erbakan Hoca’ya getirerek özetle şöyle dediğini anımsıyorum:
“Bakın, Başbakan Erbakan’a neler yapıyorsunuz. Türkiye’de demokrasiyi zorlamayın, olmuyor.”

Japon modeli demokrasi

Lee Kuan Yew, demokrasiyi değil otoriterliği savunurken, bir gözü de ‘Japon modeli’ndeydi.
Çünkü Japon modeli, çoğulcu demokrasiden ziyade tek partili demokrasi gibiydi.
Muhalefet de tek partinin bünyesi içinde toplanmıştı. Çok güçlü bir bürokrasi vardı. Ekonomideki tercihlerin ve yatırımların yönünü daha çok rekabet değil, bürokrasinin merkezi kararları belirlerdi.
Bu model, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’ya siyasal istikrarla birlikte ekonomik büyümenin kapısını açmıştı.
Ama aynı zamanda siyasal sistem boğazına kadar rüşvet, yolsuzluk ve kayırmacılığa batmıştı.

Özal’ın Japonya’ya ilgisi

Turgut ÖzalJapon modeli hem Özal’ın, hem Erdoğan’ın ilgisini çekti.
1985’te Japonya’ya gittiğimiz zaman Başbakan Özal’ın bu ilgisine yakından tanık olmuş, yazmıştım.
1987’de AB’ye Türkiye’nin tam üyelik başvurusunu yapan merhum Özal’ın, “Avrupa yoksa Japonya var” dediği de bilinir kapalı kapılar arkasında...
Ama Özal, partisi ANAP’ı umduğu kadar büyütemedi, muhalefeti küçültemedi ve Türkiye’nin çıkmazları konusunda mucizevi formül olarak gördüğü başkanlık sistemini gerçekleştiremedi.

Erdoğan Batı’ya sırtını dönüyor

Tayyip Erdoğan’a gelince...
Yüzü artık Batı’ya değil Doğu’ya dönük.
Batı’dan ve değerlerinden hoşlanmıyor.
Hâlâ var mı bilmiyorum ama bir zamanlar Erdoğan’ın kulisinde Japon modeli konuşuluyordu.
Yüzde 50 küsurluk, yüzde 60’lık seçmen çoğunluğuna dayalı bir iktidar partisi...
Güçlü bir bürokrasi...
Ve başkanlık sistemi...
Ya da başkan babalık!
Bugün artık Erdoğan’ın gönlünde yatan bu. Batı’yı gitgide boşluyor, sırtını dönüyor ona...
Nilüfer Göle’nin geçen pazartesi günü Hürriyet’teki söyleşisinde dediğini yaşıyoruz.

Huntington’ın medeniyetler çatışması tezi, Türkiye’yi İslam ve Batı arasında arafta kalmış ve bu yüzden de çözülmeye mahkûm bir ülke olarak tarif etmişti, hatırlarsınız.
Türkiye medeniyetler arası çatışma tezini doğrulayacak mı, yoksa tersine bu çatışmanın aşıldığı bir yer mi olacak?
Türkiye’nin mercek altına yatırılmasının nedeni buydu.
Arap Baharı’yla birlikte Türkiye model ülke olarak tartışılmaya başlandı.
Siyasi istikrar, refah ve kültürel sermayeyi birleştiren bir emsal yaratmıştı.
Ama gerçekte tam tersi oldu.

Erdoğan’ın gönlünde yatan…

Evet, Erdoğan’la tersi oldu.
Şimdi de ister istemez akla şöyle sorular takılıyor:
Erdoğan, Putin’in yolunda mı?
Yoksa Lee Kuan Yew’ın yolunda olabilir mi?
Bu aklı ona verenler var mı?
Ya da Erdoğan’ın gönlünde hâlâ çok güçlü bir devlet bürokrasisi ve tek partiye dayanan başkan babalık mı yatıyor?
Anlaşılan öyle.
Ama bir nokta kesin:
Erdoğan’ın gönlünde bugün artık demokrasiyle Batı değerleri yatmıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

HASO!

Günaydın oğlum, bugün 80 oldun! Unutma, yaşamak güzel şey...

Erivan'da, Hrant'la Baş Başa...

Hrant Dink, "Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim," demişti

Kissinger için bir yazı...

100 yaşında hayata veda eden Amerikan Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger için kolay yazı, zor yazı...