29 Temmuz 2018

Solculuğunuz, sağcılığınız, milliyetçiliğiniz falan sizin olsun; insanlıktan haber verin siz!

Türk sinemasının 'kötü adamı' Hüseyin Baradan, aynı anda eşini kaybetmenin büyük acısını ve şaşırtıcı bir dostluğun mutluluğunu yaşadığını anlatıyordu

Bilirim, aklınıza çok güvenirsiniz.

Pazarda akıllar satışa çıkarılsaydı hiç tereddüt etmeden yine kendi aklınızı alırdınız.

Sadece aklınıza mı, ahlakınıza da sınırsız güvenirsiniz.

Ve diğer pek çok özelliğinize.

Bağlı olduğunuz inançtan, ideolojiden, siyasetten milim kımıldamayacak kadar tamamdır güveniniz; ondan da hiç kuşku duymuyorum.

Sağcısınız, solcusunuz, milliyetçisiniz, iktidar yandaşısınız ya da muhalifsiniz...

Her nerede duruyorsanız örnek bir kişisiniz. Veya öyle olduğunuz duygusuyla yaşıyorsunuz.

Sadece hayatta hak ettiğiniz değeri görmemeniz canınızı sıkıyor. Ve tüm olumlu yanlarınıza rağmen “şu şanssızlık”tan çok çektiğinizi düşünüp iç çekiyorsunuz ara sıra.

*          *          *

Peki. Daha fazla bir şey demeyeceğim size. Sataşmayacağım.

Kişisel özelliklerinize, aklınıza, dünya görüşünüze, siyasi fikirlerinize asla dil uzatmayacağım.

Sadece merak ettiğim bir şeyi soracağım:

İyi bir insan mısınız siz?

Yani iyi yürekli misiniz?

Vicdanlı mısınız?

İnsanlara, hayvanlara, doğaya iyi davranır mısınız?

Zor durumda olanlara karşı fedakârlık yapar mısınız?

Ya da zor bir durum olmasa da: Öylesine, içinizden geldiği için?..

Birileri size görev vermese de siz kendiniz sorumluluk üstlenir misiniz? Hayata bir ucundan sahip çıkıp özgüveninizi tavra dönüştürdüğünüz, herhangi bir duruma müdahale ettiğiniz olur mu?

Yoksa pek beğendiğiniz aklınız ve diğer özelliklerinizle “Neme lazım” deyip tembel ve korkakça sürünün bir kenarına sinmeyi mi tercih edersiniz?

Yanınızdaki haksızlıklara ses çıkarmadığınızdan dolayı utanç hissi duymadan, bir de üstelik “Ben aptal mıyım!” gibi kendinize olumlu pay çıkararak geçirdiğiniz anlar olur mu?

*          *          *

Hiç tanımadığınız insanlar için iyi bir şeyler yapar mısınız?

Ya da hiç tanımadığınız insanlardan nefret ettiğiniz, onların zarar görmesini, yaralanmasını, ölmesini istediğiniz olur mu?

Sevmediğiniz uluslar var mıdır? Mesela, Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler, Yunanlar, Ruslar, Amerikalılar?..

Yıllar önce Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik Köyü yakınlarında bir havan topu ile yüzlerce parçaya ayrılan ve bir daha asla birleşmeyecek olan bu parçaları annesi tarafından toplanan Kürt kızı Ceylan Önkol için bir damla gözyaşı döktünüz mü? Merak edip olayı araştırdınız mı? Yoksa “siyasi” mi baktınız konuya?

Geçenlerde Yunanistan’daki korkunç yangında onca insanın canlı canlı yanması sizde nasıl bir his uyandırdı?

Kaygısızlık?

Merak ve heyecan?

Oh olsun duygusu (sosyal medyada böyle çok örnek vardı, bir gazete bozuntusu da “YANANistan” diye başlık attı)?

Solculuğunuzu, sağcılığınızı, falanizm ve filanizm bağlılığınızı sormuyorum size.

İyi bir insan mısınız, onu merak ediyorum.

*         *          *

Bir WhatsApp grubunda okudum, sonra dönüp orijinal kaynağını buldum. 2001 yılından bir olay ve bir yazı :

Ünlü sinema oyuncusu ve eski gazeteci Hüseyin Baradan (1932-2004) çok hüzünlü bir anısından söz ediyor.

Bayram tatilinde eşiyle beraber gemiyle Yunan Adaları’na gidiyorlar.

Gemi Girit'e yaklaşırken eşi Hayriye Hanım ölüyor.

Dilini bilmediği bir yerde eşinin cenazesi ve çaresizlik ile kalakalıyor Hüseyin Bey. Ama Girit'te bir seyahat acentası sahibi olan Manolis Gavrilakis çıkıyor karşısına. Acısını paylaşmaya çalışıyor.

Gavrilakis, Hüseyin Bey’i yasal sorunlarla karşılaşmaması için - “Annem” dediği Hayriye Hanım’ın cenazesini İzmir'e gönderme sözü vererek - zorla uğurluyor. Hem de en ince ayrıntıları düşünerek. Cebine para ve ilaç koyarak. Bir de “Her ne kadar sen Müslümansan da, yardımı olur” deyip çantasına bir ikona yerleştirerek. Onu defalarca arayıp hatırını sorarak. Onunla birlikte ağlayarak.

Sözünü tutuyor. Hem de tüm masrafları üstlenerek cenazeyi gönderiyor. Tabutu gelinler gibi süslenmiş bir halde.

Türk sinemasının unutulmaz “kötü adamı” Hüseyin Baradan, aynı anda 45 yıllık eşini kaybetmenin hüznünü ve şaşırtıcı bir dostluğun mutluluğunu yaşadığını şöyle anlatıyor:

“Yardımseverlik hiçbir şey dinlemiyor; ne dil, ne din, ne ırk! İnsanlık başka bir olay...
Acıyla dostluğu bir arada yaşamak nasıl bir şey, bilir misin? İşte ben bunu ilk kez gördüğüm bir insanla o kadar yoğun yaşadım ki...”

*          *          *

Manolis Gavrilakis, Hüseyin Baradan’ı tanımıyordu.

Peki, Elin Ersson, İsmail Khawari'yi tanıyor muydu?

Hayır, ama hakkında bazı bilgiler edinmişti. İsveç’ten sınır dışı edilmesi kararlaştırılan bu Afgan sığınmacı, ülkesine vardığında belki de hayatını kaybedecekti.

Bunu önlemek için sığınmacıyı götürecek olan Göteborg-İstanbul seferini yapan Türk Hava Yolları uçağına bir bilet aldı 21 yaşındaki İsveçli öğrenci.

Ve uçakta yerine oturmayı reddederek sığınmacının uçaktan indirilmesi gerektiğini, insan hayatının değerini anlatan İngilizce konuşmalar yaptı ve bütün bunları Facebook’tan canlı gösterdi.

Yalnızca mürettebata değil, “Bırak bu saçmalığı da, daha fazla gecikmeden uçak kalksın” diye kendisine sözlü ve fiziki müdahaleler yapan yolculara da direndi. Giderek bazı yolcuların desteğini aldı.

Genç kızın gözlerinde bazen kararlılık, bazen kuşku ve hüzün vardı. Bir ara ağladı.

Öylesine güzeldi ki! Ancak cesur insanların olabileceği kadar...

Sonunda direniş başarılı oldu ve Afgan sığınmacı uçaktan indirildi.

Sığınmacının geleceği ne olur ve “havacılık kuralları ihlali” sayılan bu eylemi için hakkında soruşturma açılan İsveçli aktivistin başı ne kadar derde girer, bilmiyorum.

Ama bu genç kızdan öğreneceğimiz çok şey var diye düşünüyorum.

Ben bu yazıyı bitirirken onunla ilgili bir haber daha düştü internete. Bir gazeteye şöyle demiş:

“İnsan insandır. Benim görevim ölüme gönderilen insanların sınır dışı edilmesini önlemektir.”

Bir de fotoğrafı var. Baktım... Bir daha baktım... Bana birini hatırlatıyor sanki.

Birkaç dakika sonra hafızamın beni götürdüğü yerde bir başka genç kız vardı: 2003’te Gazze’de, İsrail güvenlik güçlerinin buldozerle ezdiği Amerikalı aktivist Rachel Corrie.

Hakkında iki kez yazı yazdığım, hani şu ünlü “Zulüm bizdense ben bizden değilim” cümlesinin sahibi, koca yürekli küçük kız...

Yazarın Diğer Yazıları

Ne şarkılara pranga vurulabilir ne de anılara

Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır, canını yakar

Bahsedilen sayı değil insandır

Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...

Bir sonraki Cumhurbaşkanı kim olmalı?

Türkiye'de aynı anda hem akıllı hem de ahlaklı olmak, seyrek rastlanan bir durum. Liderin bu iki özelliği taşıması benim en büyük dileklerimden biri