08 Mayıs 2015

Siyasette sabır önemlidir, Sayın Gül, ama cesaret ve vicdan daha önemlidir

Nerede susulması gerektiğini iyi öğrendiniz. Belki de bu yüzden, gürültülü hata yapmadınız; hatalarınız hep sessizlik içinde ve sessiz kalmaktan oldu...

Sayın Abdullah Gül,

Size bu mektubu yazmayı çoktandır düşünüyordum.

Hatta bir ara başlığına “beyhude bir mektup” demeyi bile tasarlamıştım.

Okurlardan epeyce eleştiri alacağımı da biliyorum. Yanlış, gereksiz, anlamsız, hatta aptalca bir yazı olduğunu söyleyen çok olacaktır (okurların çoğu kibar, bazen “aptal” kelimesi yerine “romantik” diyenler çıkıyor).

Yazmanın isabetli bir karar olduğundan hâlâ emin değilim.

Ama bazen yazı kaleme geldiğinde yazarın gözü bir şey görmüyor işte.

* * *

Ben siyasetten biraz anlarım.

Sizin kadar değil tabii.

Elbette sizin ve benim siyasetten anladıklarımız da tercihlerimiz de bambaşka.

(Bu yazı boyunca sizin gibi koskoca bir liderle kendimi kıyasladığımı düşünmenizi hiç istemem, amacım bu değil kesinlikle. Sadece bildiğim gerçekler üzerinden sizi anlamaya çalışıyorum.)

Şöyle bir tahminim var:

Siz 60’ların sonunda ben 70’lerin ortalarında çok farklı kanatlardan siyasetle ilgilenmeye başladığımızda - ideolojik-siyasi görüşlerimiz ne kadar uzak olursa olsun - herhalde ikimiz de şu tür değerleri kendi üslubumuzla savunuyorduk:

Adalet, özgürlük (hürriyet), kardeşlik, vicdanlı bir hayat, halkın mutluluğu...

Yollar farklı da olsa sizin için de benim için de siyasete girme kararı, sanırım öncelikle ahlaki bir tercihti.

* * *

Aradan uzun yıllar geçti.

Birçok şey yaşadık, gördük, okuduk...

Doğrusu ben hâlâ başladığım yerden fazla uzaklaşamadım.

Hâlâ adalet, özgürlük, kardeşlik, vicdanlı bir hayat, halkın mutluluğu benim için çok önemli değerler.

Gençliğimde bir ara yasadışı bir partiye girmiştim ve ilerde büyük bir siyasi lider falan olacağımı düşlemiştim.

Olmadı, başaramadım.

Bir sürü beceriksizliğimin dışında, otoritelerle hep sorun yaşadım; parti disiplini, yönetime bağlılık, kolektif bilinç gibi kavramlarla aram pek iyi olmadı.

* * *

Sizse çok başarılıydınız.

Sonuçta ülkenin en önemli siyasetçileri arasına girdiniz.

Siyaset sahnesinde çok yükseldiniz. AKP’nin kurucularından biri oldunuz. Bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptınız.

Bu başarılı ilerleyişiniz içinde adalet, özgürlük, kardeşlik, vicdanlı bir hayat, halkın mutluluğu sizin açınızdan nerede bulunuyordu; onu gerçekten tam olarak bilemiyorum.

Ama iyi bir örgütçü ve parti yöneticisi oldunuz. Otoritelerle, yönetimle, parti disipliniyle, kolektif bilinçle vb. sorununuz olmadığı izlenimini verdiniz.

Nerede ne söylenmesi ve – belki daha önemlisi – nerede susulması gerektiğini çok iyi öğrendiniz.

Belki de bu yüzden, siz hiç gürültülü bir hata yapmadınız; hatalarınız hep sessizlik içinde (ve sessiz kalmaktan) oldu.

* * *

Siz çok sabırlı bir insansınız, Sayın Gül.

Hani zaman zaman sizin yerinizde “sabır taşı olsa çatlar”, ama sizde çıt çıkmaz, o kadar...

Ben hiç sizin kadar sabırlı olamadım doğrusu. Özellikle de haksızlık gördüğümde hep bir şekilde karşılık vermeye çalıştım. Bazen aceleci ve abartılı tavırlarla yaptım bunu. Sonuçta birçok işten ya atıldım, ya da ayrıldım. Birileri benim kendisine sorgusuz sualsiz itaat etmemi istediğinde ya onunla kavga ettim, ya da çekip gittim.

Sizin sabrınıza hayranım...

Demek istiyorum, ama...

Bir şeyler beni tutuyor...

Diyemiyorum.

* * *

Evet, sabır önemli bir erdem, dayanıklılık ve soğukkanlılık gerektiriyor...

Ne var ki...

Benim önemsediğim başka değerler de var.

Mesela, adalet, özgürlük, kardeşlik, vicdanlı bir hayat, halkın mutluluğu gibi...

Bunlar uğruna bazen susmak değil konuşmak, sabretmek değil mücadele etmek, durmak değil harekete geçmek, “uygun zaman”ı beklemek değil hemen ayağa kalkarak riske girmek gerekiyor.

Sizin engin deneyimlerle dolu hayatınızda bu yazdıklarımı yaptığınız birçok dönem olduğuna eminim.

Ama en son ne zaman bunu yaptığınızı bilmiyorum.

* * *

Sayın Gül,

Türkiye son yıllarda olağanüstü zorluklarla karşı karşıya; birçok insanın ölümüyle sonuçlanan olaylar gündeme geliyor, iç savaş durdurulmuşken yeniden başlamaya yüz tutuyor, hırsızlık ve yolsuzluk gibi ahlak ve hukuk dışı gelişmeler toplumu kuşatarak sıradanlaşıyor, medyadan yargıya kadar bir dizi kurumun bağımsızlığı ortadan kaldırılıyor, ülkede baskıcı önlemler arttırılarak polis devleti ve tek kişinin otoriter rejiminin kurulması için adımlar atılıyor, dış politikada yanlış ve tehlikeli girişimler çoğalıyor.

Nedense ben, bu uzun paragraftaki hiçbir maddeye sizin kayıtsız kalmadığınızı sanıyorum.

Rahatsızsınız.

Ama susuyorsunuz.

* * *

Susmak ne kelime, eski cumhurbaşkanı olarak şu ya da bu şekilde sıraladığım olumsuzluklarda pay sahibi oldunuz. Bugün ülkede hangi sorunlarla karşı karşıya isek arayacağımız ilk sorumlu siz değilsiniz belki, ama ilklerden birisiniz.

Bununla birlikte ara sıra dozunu çok "ince" bir şekilde ayarladığınız kimi çıkışlarınızla iktidarın gidişini onaylamadığınızı ortaya koyuyorsunuz.

İnanın, o anlarda neredeyse bütün Türkiye nefesini tutup gözünü ve kulağını size çeviriyor. Ama tam o sırada sizin belirlediğiniz eleştiri porsiyonu bitmiş oluyor. Ta ki uzun zaman sonra yeni bir "dikkatli" adımınıza veya mecbur kaldığınızda dile getirdiğiniz "ölçülü" tepkiye kadar. 

Belli ki zamanınızın gelmesini bekliyorsunuz.

Gelişmelerin sizi bir kez daha vazgeçilmez bir lider olarak, üstelik "eski kardeş"inize karşı ana alternatif olarak öne çıkaracağı şartları bekliyorsunuz.

Siz "iyi siyasetçilik" ve "sabırlılık" testlerini birbiri peşi sıra amaçlarınıza uygun olarak başarıyla verirken, ülke hızla felakete sürükleniyor. 

* * *

Diktatörlük ve savaş tehlikesi (hem içerde hem de dışarda) ensemize soluyor.

Herkes tek bir kişiden korkuyor ve ona tepkili. Ama korku her şeyi bastırıyor.

AKP çalkalanıyor. Ama kimse ses çıkaramıyor. Herkes birbirine bakıyor. En çok baktıkları da sizsiniz.

Siz ise bunca karanlığın içinde cesaretli ve vicdanlı bir silkinişi bir türlü gerçekleştiremiyorsunuz.

Ama görüyorsunuz işte: Önce AKP'nin ve hükümetin başına gelmeniz kaba bir tutumla engellendi. Şimdi de 2013 Eylülü'ndeki bir "Pensilvanya ziyareti" üzerinden "zihin berraklığı"-bulanıklığı iddialarıyla iyice sıkıştırılıyorsunuz. "Paralelci" ilan edilmenize az kaldı.

* * *

Susuyorsunuz. Sabırlısınız çünkü. Siyaseti çok iyi biliyorsunuz.

Herkes size bakıyor. Ve bu bakışlar sizin çelikten sabrınıza çarpıp dökülüyor.

Bu arada merak ediyorum, eşinizin zaman zaman gösterdiği tepkileri onun "aşırı duygusal" ve "siyasetten uzak" olmasına mı bağlıyorsunuz? Belki de nedeni başka yerdedir...

AKP 7 Haziran'da şu veya bu biçimde istediği sonuçları alırsa, sizi de ezecekler, herhalde bunu da görüyorsunuz.

Siz kendi sahnenizi beklerken perdenin kapanabileceği hiç aklınıza gelmiyor mu?

Neden korkuyorsunuz?

Neden?

En kötüsü ne olabilir ki?

En fazlası nedir?

Hangi köydür en uzaktaki?..

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Bahsedilen sayı değil insandır

Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...

Bir sonraki Cumhurbaşkanı kim olmalı?

Türkiye'de aynı anda hem akıllı hem de ahlaklı olmak, seyrek rastlanan bir durum. Liderin bu iki özelliği taşıması benim en büyük dileklerimden biri

NATO: Batı uygarlığının parçası mı, eskimiş bir savaş aracı mı?

Avusturya, İrlanda, Japonya, Yeni Zelanda NATO’ya üye olmadıkları için insan hakları bakımından çok mu kötü durumdadır sizce?