23 Eylül 2018

Ruhumun acelesi var, an'ı yaşamak istiyorum...

Artık hiçbir işe yaramayacağını bildiğim sonsuz toplantılara ve aptal insanlara ayıracak zamanım yok

Ortaokul ve liseden eski arkadaşlarla buluştuk.

Bazılarını en son 40 yıl önce görmüştüm.

Buluşma anında geçmişten gelen benzersiz bir sıcaklık, büyülü bir yakınlık hissi vardı.

Sarıldığın her arkadaşın, senin geçmişinin bir parçası gibi.

Yıllar geçti. Hem de çok fazla yıl.

Herkes kendi hayatını yaşadı; kendi başarılarını kazandı, kendi yenilgilerini tattı.

Ben de öyle.

Doğru mu yaşadım, yanlış mı?

Neler öğrendim hayattan?

Ve neleri bir türlü anlayamıyorum? Ya da anlasam bile yapmam gerekenleri bilemiyorum, beceremiyorum?

Buluşmadan sonra bu soruları soruyorum kendime.

*             *             *

Cevap ararken başvurduğum akıllı kaynaklardan biri, Brezilyalı edebiyatçı Mário Raul de Morais Andrade (1893 – 1945). Onun yazdığı “Olgunluğun Kıymetli Zamanı” adlı kıymetli kılavuzu buradan paylaşayım sizlerle de.

“Olgunluk tezahür etmeye başladığında, yıllarımı saydım ve bundan sonra, yaşadığımdan çok daha az zamanım kaldığını keşfettim.

Kendimi, bir şekerleme paketi kazanmış küçük bir çocuk gibi hissediyordum: Önce büyük bir zevkle ve iştahla yedim, ama azalmaya başladıklarını bir kez hissedince, şimdi teker teker, tadını çıkararak yiyorum.

Artık yasaların, kuralların, uygulamaların ve yönetmeliklerin tartışılıp durduğu ve hiçbir işe yaramayacağını bildiğim sonsuz toplantılara ayıracak zamanım yok.

Takvim yaşlarına rağmen hâlâ büyümeyen aptal insanlara destek olmak için de zamanım yok.

Vasatlıkla uğraşmak için de zaman ayıramam.

Şişmiş egoların bulunduğu toplantılara katılmayı hiç istemiyorum.

Artık dalaverecilere ve çıkarcılara tahammül etmiyorum.

Başarılı olmuş insanların yerine geçmeye can atan, onlara ve eserlerine zarar vermeye çalışan şu kıskanç insanlara hiç tahammülüm kalmadı.

Üst düzey bir makam için yapılan kavgaların kötü sonuçlarına tanık olmaktan nefret ediyorum.

İnsanlar içeriğe değil, sadece başlıklara bakar oldular. Benim zamanım ise, başlıklarla uğraşmayacak kadar değerli artık.

Öz'ü istiyorum, ruhumun acelesi var. Pakette şimdi daha da az şekerleme kaldı..

İnsan onurunu ve gerçekleri savunan, sorumluluktan kaçmayan, başarılarından dolayı şişinmeyen, kendi yanlışlarına gülebilen, vaktinden önce ‘oldum’ demeyen, insan olmayı anlamış insanlarla yaşamak istiyorum.

Asıl olan, yaşamı değerli kılmış eylemlerinizdir.

Yaşamın sert darbelerinden yumuşak bir ruh ile çıkmayı başarabilmiş ve başkalarının yüreğine dokunabilen insanlarla çevrili olmak istiyorum.

Evet, olgunluğun bana getireceği o doluluğu yaşamak için acelem var.

Elimde kalan tek bir şekerlemeyi bile yitirmek istemem. Şimdiye kadar yediklerimin hepsinden çok daha nefis olacaklar.

Amacım, sevdiklerim ve vicdanımla barış içinde ve yaşamdan da tatminkâr olmaktır.

Umarım sizin için de aynısı olur, çünkü her hâlükârda oraya varacaksınız.

*             *             *

Bugün biraz lapacılık yaptığımı söyleyebilirsiniz.  Ama bir de şiir paylaşacağım.

Jorge Luis Borges'ten (1899-1986) Anlar şiirini biliyor olabilirsiniz. 85 yaşındaki Borges için çıkarılan dersler kederle karışık. Çünkü kalan zamanı az.  

Biz ne kadar zamanımız kaldığını bilmiyoruz. Daha çok olduğunu umuyoruz. Kim bilir... 

Her hâlükârda yararlı olabilecek dizeler...

“Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

İkincisinde daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.

Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim,

Seyahat ederdim daha fazla.

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır,

Daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya,

Daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu

Hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum.

Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar, siz de ‘an’ı yaşayın.

Hiçbir yere, yanına; termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben.

Yeniden başlayabilseydim,

İlkbaharda, pabuçlarımı atardım.

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer

Ama işte, 85'imdeyim ve biliyorum

Ölüyorum.”

Yazarın Diğer Yazıları

“Allah’a ait mülkün emanetçileri” ya da siyasette iyi insanlara yer yok mudur?

İktidarda ve muhalefette kaç tane ahlaklı temsilcimiz var? Ya biz ahlaklı temsilciler seçebilecek kadar ahlaklı mıyız?

Yolları giderek ayrılan Erdoğan’la Putin birbirini idare etme çabasında

Türkiye-Rusya ilişkileri, Putin'le Erdoğan'ın birbirini manipüle ederek oynadığı riskli bir oyuna dönüştü

Abarttığımız özelliklerimiz, hatta hayatımız çoğunlukla tesadüflerin eseri

Hayat bazen küçücük faktörlere bağlı olarak farklı bir raya giriveriyor ve o andan sonraki yolculuğumuz çok değişiyor