09 Ağustos 2013

Futbolda sıkıyönetim

Anlaşılan kulüp yönetimlerinde Gezi olaylarından sonra büyük bir korku oluşmuş. Kendilerini hükümete karşı zor durumda bırakacak tüm eylemleri önlemek için tedbir üstüne tedbir alıyorlar

 

 
 
Yeni futbol sezonu başlıyor. Ama her zamankinden farklı başlıyor.  En önemli fark ise futbolun muktedirlerinin tribünlerde sıkıyönetim uygulamaları olacak. Tam da ülkede askeri vesayet kalkarken...

Baksanıza tribünlerde atılan sloganların, açılan pankartların siyasi içerikli olmaması isteniyor. İstemekle kalınmıyor iş taraftarlara kombine satışlarında taahhütname imzalatmaya kadar vardırılıyor. Anlaşılan kulüp yönetimlerinde Gezi olaylarından sonra büyük bir korku oluşmuş. Kendilerini hükümete karşı zor durumda bırakacak tüm eylemleri önlemek için tedbir üstüne tedbir alıyorlar. Ama bir yandan da taraftarın desteğini kaybetmek istemiyorlar.
 
Bir önceki “Çarşı Yanlış Yapmışmış” başlıklı yazımda Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’nın “Beşiktaş siyasi bir parti değildir” cümlesiyle başlayan ve basına yansıyan konuşmasından bahsetmiştim. Bu bağlamda Çarşı’ya ilişkin eleştirilerini eleştirmiştim. Başkan daha sonra sözlerinin yanlış anlaşıldığını açıkladı ve Çarşı’yı eleştirme haberlerini yalanladı. Ne ki, basın mensuplarına verdiği iftarda Çarşı’nın bu tavrından rahatsız olduğunu da açıkça belli etmişti.
 
Zaten Kaşımpaşa Kulübüyle yapılan Stat anlaşması ardından kombine alan Beşiktaşlı taraftarlara imzalatılan taahhütname bu rahatsızlığın açık ifadeleri oldu. Siyah beyazlı taraftarların elini kolunu ve dilini bağlamaya yönelik girişimlerdi bunlar.
 

En büyük taraftar apolitik taraftar
 

Bu sezon iç saha maçlarını Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadında oynayacak olan Beşiktaş ile Kasımpaşa arasında imzalanan anlaşma özel maddesiyle büyük tartışma yarattı. Bu özel maddeye göre statta siyasi içerikli tezahürat ve küfürde bulunulması halinde sözleşme tek taraflı fesih edilebilecekti.
 
Zaten Beşiktaş Başkanı Fikret Orman da özel maddeyi doğruladı; “Evet aramızda yaptığımız anlaşmada böyle bir madde var. Ama bu sadece küfürle ilgili değil. İçinde şiddeti de, siyasi tezahüratları da yasaklayan geniş kapsamlı bir madde. Bunu Kasımpaşa Kulübü istedi. Biz taraftarlarımıza güveniyoruz. İnşallah böyle bir durum olmayacak” dedi.

Ne yazık ki iş bu kadarla da bitmedi. ‘Taraftara güven’ lafta kaldı. Beşiktaş Yönetimi taraftarlarına kombine karşılığı taahhütname imzalatma uygulamasını başlattı.
 
“  ..toplumsal, siyasal ve ideolojik olaylara sebebiyet verebilecek şekilde veya bir kişiyi, bir zümreyi hedef alacak şekilde hakaret etmeyeceğimi, hakaret içeren sloganlar atmayacağımı aksi halde BJK’nin sezon kartını bedelsiz olarak geri alma ve iptal etme hakkına sahip olduğunu böyle bir duruma itiraz etmeyeceğimi ve bu nedenle BJK’den herhangi bir talepte bulunmayacağımı ayrıca böyle bir duruma sebebiyet vermem halinde BJK’nin uğradığı veya uğrayacağı zararlardan sorumlu olduğumu…” şeklinde devam eden bir taahhütnameydi bu.
Yani yurttaşlık haklarına taban tabana zıt; insanların siyasi görüşlerini açıklama hakkını, ifade özgürlüğünü ihlal eden.
 
Üstelik biz Beşiktaş’ın Çarşı Grubunu her türlü toplumsal olaya duyarlılığı nedeniyle takdir etmedik mi bu güne kadar? Bundan sonra siyaset yapmayan bir Çarşı mı hayal ediyorsunuz yoksa? Oysa ki insanın olduğu her yerde siyaset de vardır. Ve demokrasilerde beğenseniz de beğenmeseniz de farklılıklara tahammül etmek zorunluluğu vardır. Kimse bana bu uygulamanın asıl amacının küfürü ve hakareti önlemek olduğunu söylemesin. Tabii ki küfür ve hakaret savunulacak şeyler değil. Bir özgürlük alanı da değil. Ama benim bildiğim ırkçılık da savunulacak bir şey değil. Ne var ki bizde küfür ve ırkçılık her nedense hoş görülür.
 
Küfürlü konuşma örnekleri için Şike tapelerini okumanız bile yeter. Koca koca insanların birbirlerine nasıl hitap ettiklerini görürsünüz. Ya yıllardır tribünlerde tanık olduğumuz ırkçı söylemler? Ya da ayırımcı, seksist söylemler? Özellikle Milli maçlarda ve takımlarımızın yabancı takımlarla yaptıkları maçlarda milliyetçilik kisvesiyle yapılan ve TFF ile devlet tarafından desteklenen ırkçı, militarist tezahüratlar? Diyarbakırspor’un defalarca maruz kaldığı “PKK dışarı” sloganları? Peki bir türlü öz eleştirisini yapamadığımız, yüz karamız Türkiye-İsviçre maçında yaşananlar? Yine tribünlerde sıkça karşılaştığımız ve futbol alanlarını linç ortamına dönüştüren tekbir sesleri? Bugüne kadar bunların hiç birine önlem almayan futbolun muktedirleri şimdi birden bire tribünlerde siyasi sloganları yasaklıyor.
 
Çünkü tribünler siyaset yeri değilmiş.
 

Sloganları da sıkıyönetim bildirisiyle belirleyin

 
İyi de ırkçılık yapmak, tekbir getirmek siyaset yapmak değil mi? Ayrıca bir sloganın siyasi olup olmadığına, hakaret içerip içermediğine kim karar verecek? Son derece tartışmaya açık bir konu bu. Masumane bir talebi bile siyasi addetmek öylesine mümkün ki. Ya da çok ağır bir hakareti kültürümüzün bir parçası gibi görmek. Zaten kolaylıkla her tavrın, her verilen kararın siyasi bir karşılığını bulabilirsiniz. Siyasetten kaçmak mümkün değil.
 
Fikrini beyan etmek kadar susmak da bir siyasettir. Eyleme geçmek kadar, eyleme geçmemek de siyasettir. Ama anlaşılan o ki sadece muktedirlerin istemediklerini yapmak ‘tribünde siyaset yapmak’ olarak yorumlanacak ve cezalandırılacak.
 
Aslında sizler seçim zamanı her gittiğiniz yerleşimin takımının atkısını takarak futbol üzerinden siyasetin alasını yapmıyor musunuz? 
 
Avrupa Kupaları’nı, Olimpiyatları, alınan madalyaları siyasi çıkar aracı yapmıyor musunuz?
 

Bize barış siyaseti lazım

 
Biliyorsunuz Gezi olayları sırasında birbirleriyle hayatta beraber olmayacak taraftar grupları kol kola omuz omuzaydı.
 
Bu yıllardır beklediğimiz ama oluşmasını ummadığımız bir tabloydu. Bu kardeşliğin maçlar başladığında da devam etmesini ummuştuk. Rekabet mutlaka olmalıydı; rekabet olmadan gelişme olmazdı, futbolun tadı da çıkmazdı. 

Ama Gezi vesilesiyle, rakibe düşmanlık üzerinden var olma politikası sona erer belki diye sevinmiştik. Ne yazık ki taraftarlar arasında esen dostluk rüzgârları belli ki kulüp yönetimlerini hiç etkilememiş. Hemen hepsi bıraktığımız yerde kalmış. Baksanıza yine İstanbul derbilerinde rakip taraftarlara yer vermeme kararı aldılar. Bir tek Beşiktaş bu karara karşı çıktı. Ama o da yalnız kaldı. Demek ki düşman yaratarak var olma durumu bundan sonra da devam edecek. Muktedirler seyirciyi baş düşman görmeye devam edecek.
 
Futbolda sıkıyönetim, bol bol verilen seyircisiz oynama cezalarıyla başlamıştı. Ardından deplasman yasağı geldi. Hatta bu yasak 4 büyüklerin dışına da genişletildi. Şimdi tezahüratlara yasak getiriliyor. Rakibe küfreden, ırkçı, militarist ve linççi sloganları tekrarlayan ama futbolun, sporun siyasetiyle, toplumsal gelişmelerle hiç ilgilenmeyen bir taraftar tipi amaçlanıyor. Askeri vesayet geriletildi ama iktidarı sürdürmek için darbelerin otoriter araçlarından yararlanmakta bir beis görülmüyor.
 
Madem öyle statlarda bağırılması caiz olan sloganları bir sıkıyönetim bildirisiyle açıklayın. O da olmadı, tribünlere bindirilmiş kıtaları, ya da cansız mankenleri doldurun. Başka çareniz yok. Çünkü bu millet susturuldukça zekâsını kullanıyor.
 
 Baskıya mizahla direniyor. Yeni Nasrettin Hocalar, Şair 
 
Eşrefler, Neyzen Tevfikler, Can Yüceller, Optik Başkanlar çıkarıyor.
 
Bilen bilir; taraftar hiçbir şey diyemeyince hakeme şöyle bağırırdı:
 
Hakeeem… Anlarsın ya!
 
Anladınız mı? 
   

Yazarın Diğer Yazıları

Oynamadan üç puan

Balıkesir karşısında yavaş, dağınık, çabuk unutulacak bir top oynadı Beşiktaş. Buna rağmen 3 puan aldı

Tottenham-Beşiktaş: 1-1'e üzüldük

Deplasmanda elde edilen puan açısından bakıldığında sevindirici bir beraberlik ama oynanan futbola ve elde edilen pozisyonlara bakınca üzülmemek elde değil

Futbol durarak oynanınca

Tribünlerin boş olduğu futbol karşılaşmaları TV'den izlenirken bile zevksiz. Ama ne gam! Yeter ki tribünlerden istenmeyen sesler çıkmasın