25 Ekim 2014

Hadi ‘‘Kafandakini Çek!‘‘

Öğrencilerin coşkusu her defasında Datça halkını da etkiliyor. Datçalılar kah film kahramanı, kah set işçisi olarak öğrencilerden desteğini esirgemiyor.

Ekim ayında Datça’nın bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Ama Datça’yı daha güzel ve sevilesi kılan, ikincisi düzenlenen ‘’Kafandakini Çek’’ adlı gençlik buluşmasıydı. AB tarafından finanse edilen ‘’Kafandakini Çek’’ projesi sinemaya sevdalı altmıştan fazla Türk ve Alman gencini Datça’da biraraya getirmişti. Gençler, kafalarındaki kısa film projesini iki hafta içerisinde danışmanlarının katkıları ve atölye çalışmalarının verdiği deneyim ile hayata geçirmeye çalıştılar. Hem de inanılmaz bir bilgi ve emek alışverişi içerisinde. Ortaya çıkan filmler bugün Datça’da gösterildi. Ben Almanya’ya dönmek zorunda olduğum için izleyemedim. Ama proje bana göre, sırf iki ülke gençlerini kaynaştırdığı için çoktan amacına ulaştı.

 

Aynı sofrada aynı sette

 

” Get Your Own Picture” ‘’Kafandakini Çek’’ projesi on yıldır Almanya’nın Detmold kentinde zaten uygulanıyor. Bu yıl Nisan ayından itibaren ilk kez Türkiye’de de düzenlenmeye başladı. İlkinde de katılma şansım olmuştu ve ilk izlenimim başarısız olacağı yönündeydi. Düşünün bir kere sinema tutkunu altmıştan fazla genç buluşmuş, film çekme hayalini gerçekleştirmeye çalışıyor. Sinema kadar deli işi bu diye düşünmüştüm. Sinema kadar hayal ürünü ve sinema kadar zor. Ama sonuç beklediğimden çok daha olumlu oldu. Bu yüzden projeyi Datça’ya getiren Levent Arslan’ı gerçekten kutlamak gerekiyor. Hem gençlere bu şansı verdiği hem de onları aynı sofrada, aynı film setinde buluşturduğu için.

 

Ünlü Babelsberg Film Akademisi Datça’da

 

Projenin sonuçlarından memnuniyet duymuş olmalı ki, AB Nisan ayını beklemeden ikincisini gerçekleştirme şansı tanımış. Hem de bu kez Datça’ya Almanya’nın sayılı film akademilerinden Babelsberg Sinema Üniversitesi’nin de katkılarıyla. Üniversite sadece akademik kadrosu değil teknik donanımını da beraberinde getirmiş. Ve tabii kendilerine has disiplinlerini... O yüzden Nisan’dakinden farklı olarak bu ay üretilen filmler çok daha profesyonel bir süreçten geçtiler. Türkiye’den ise Mimar Sinan,  Ankara , 9-Eylül Üniversitelerinden öğrenciler projeye katıldılar.  Hatta 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz da öğrencilere destek sundu.

 

Ekim rehaveti coşkuya dönüştü

 

Ana başlığı ‘’Avrupalılık’’ olan konular daha çok Datça ve çevresinden seçildi. Gençler dramadan ziyade belgesel tarzına yöneldiler. Datça’nın tarihi ve doğal zenginliği düşünüldüğünde elbette bu son derece pratik bir seçim. Ayrıca Datça’da başta Alman olmak üzere Avrupalı nüfusu epey kalabalık. Gençlerin bazıları elbette uçuk fikirlerle geldiler. Ancak bu fikirler sıkı bir elemeden geçtikten sonra gruplar oluşturuldu. Kimi kamera karşısına kimi arkasına geçti. Kimi ışığı kimi de kurguyu üstlendi. İlk çekim çalışmaları başladığında adeta bütün Datça yarımadası kocaman bir film setine dönüşmüştü. Yavaş kentte Ekim rehaveti, heyecanlı bir telaşa dönüştü.

 

Datça halkı desteğini esirgemiyor

 

Öğrencilerin coşkusu her defasında Datça halkını da etkiliyor. Datçalılar kah film kahramanı, kah set işçisi olarak öğrencilerden desteğini esirgemiyor. En büyük destek Can Yücel ailesinden geliyor. Güler Yücel’in elinde bir kamerası eksik. Konular, kahramanlar buluyor, film projeleri için fikirler geliştiriyor. Su Yücel de proje sorumlusu Levet Arslan’ın adeta sağ kolu. Yıllardır farklı belgesellere imza atmış olmasına rağmen, bir yandan bu deneyimlerini paylaşıyor bir yandan da gençlerden ne öğrensem kardır telaşı içerisinde. Datça’da tamamlanıp gösterilen kısa filmler Detmold Kısa Film Festivali’ne de konuk olacaklar. Yani uluslararası alanda da görücüye çıkacaklar. ‘’Kafandakini Çek’’ projesi gerçekten sinema tutkunu her gencin katılması gereken bir etkinlik. Deneyim kadar dostluk ve ün de sunuyor.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ah İran! Ah Almanya!

Bu gidişe dur denmezse faşizmin ayak sesleri Almanya’da da yükselecek ki, bu da felaket demektir

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur