08 Haziran 2014

Dün CHP’den dostlar gelmiş; sol olsunlar!

CHP ne kadar görünmeye açık ise Avrupalılar da CHP’yi o kadar görmeye hazırlar. Yeter ki CHP biraz daha sol olsun!

Mülkiye balolarından birine daha sağken Can Yücel katılmış ve o davudi sesi ve hafif alaycı tarzıyla birkaç şiirini okumuştu. Bir tanesini CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Essen gezisi sırasında yeniden hatırladım. “Dün CHP’den dostlar gelmiş, sol olsunlar!”

Kılıçdaroğlu’nun madencileri ile ünlü Essen kentini seçmesi ve programına madenden bozma müzede, ölen bütün madencilerin adına bir dakikalık saygı duruşuyla başlaması bana “CHP sol mu oluyor ne?” dedirtti. Soma’nın acıları tazeyken bu ziyaret çok iyi düşünülmüş bir propaganda stratejisi aynı zamanda.  Bir madencinin mihmandarlığında müzeyi gezerken, güvenlik konusunda pek çok soru soran Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın Soma faciasından sonra maden kazalarının bu işin fıtratında olduğunu söylemesine bir mesaj daha vermek istemiş. Kılıçdaroğlu birkaç kez en değerli şeyin alın teri olduğunu hatırlatarak, CHP’nin bir işçi partisi olduğunun da altını çizmek istedi sanırım. Türkiye’nin bir sol çizgideki bir işçi partisine, her zamandan daha çok ihtiyacı var.

Kemal Kılıçdaroğlu da iki hafta önce  Başbakan Erdoğan’ın yaptığı gibi Almanyalı Türkiyeliler ile buluştu Essen’de. Sanırım iki liderin Almanya ziyaretlerinin tek ortak noktası geleceğin seçmenleri ile buluşması ve oy istemesiydi. Bunu Kılıçdaroğlu açık açık yaparken Başbakan Erdoğan satır aralarında dile getirdi. Çünkü Erdoğan daha önceki Köln buluşmasından dolayı sabıkalıydı ve Almanya’da çok sayıda siyasetçi tarafından alenen istenmiyordu. Kılıçdaroğlu’nun gelmesini Demokratik İşçi Federasyonu DİDİF dışında benim bildiğim kimse eleştirmedi. İstenmemek Erdoğan için ne kadar yeni ise, ilgi görmek de Kılıçdaroğlu için o kadar yeni.

CHP başta Alman sosyal demokratları olmak üzere Avrupa’da kendi çizgisindeki partiler tarafından epey bir süre itilip kakıldı. Taaa ki Başbakan Erdoğan’ın tek adam siyaseti, AB üyeliğini reddeden kıvama gelene kadar CHP Avrupa’da AKP’ye alternatif bir parti olarak görülmüyordu. İşin rengi değişmiş, CHP kaale alınan bir siyasi parti olarak görülmeye başlanmış olmalı ki, Kemal Kılıçdaroğlu Essen’de ilk defa Türkiye’nin AB tam üyeliğini gönül rahatlığı ile ve şiddetle savundu. Ya da biz ilk defa bunu bu kadar net algıladık. Kılıçdaroğlu’na göre Türkiye Ortadoğu’ya değil, Batı demokrasisine yani, AB’ne ait. Batı’nın CHP’yi ne kadar kendisine ait göreceğini de bize önümüzdeki dönem gösterecek.

 CHP Lideri Kılıçdaroğlu AB’ne tam üyelik yolunun Almanya’dan geçtiğini de biliyor. Bu nedenle Almanya’ya karşı diplomatik bir dil kullanılması gerektiğini hatırlatan siyasetçi,  “Biz buraya efelenmeye, kızmaya gelmedik” diyerek Başbakan Erdoğan’ı eleştirmekten de kaçınmadı. Kılıçdaroğlu çok doğru bir tespitte bulundu;  Türk Alman ilişkilerinin gerilmesinden en fazla zarar görenler Almanya’da yaşayan Türkiyeliler olacak ve bu da kendini yabancı düşmanı eğilimlerin artması ile gösterecek. Ne tesadüftür ki, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını yaptığı gün Essen’e çok yakın başka bir kentte Köln’de aşırı sağcı terör örgütü NSU’nun düzenlediği bombalı saldırının 10. yılı anılıyordu. Kılıçdaroğlu’nun Köln’e gelip üç gün boyunca sürecek bu anma törenine uğraması, Almanyalı seçmenlerinin gönlünü alacaktı. Aslında bu CHP’nin sadece Alman siyasetine değil, Almanya’daki göçmenlerin yaşamına da ne kadar uzak olduğunun da bir göstergesi. Kılıçdaroğlu bu hatayı kabulleniyor ve düzeltme sözü veriyor.

Kılıçdaroğlu partisinin Avrupa’da başlattığı seçim propagandası konuşmasında pek çok söz, hatta namus sözü verdi. Bunlardan ilki Soma’nın takipçisi olmak. Herkesin karnının doyduğu, iş kazasında ölmediği bir Türkiye inşa edeceklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, hiç kimsenin düşüncelerinden dolayı hapse atılmayacağı yani düşüncenin ve medyanın da özgürleşeceği vaadinde de bulundu. “Meydanlar halkın olacak” derken protesto hakkını da dikkate alacağı sözünü verdi. Başbakan Erdoğan’ın tersine Kılıçdaroğlu hakaret etmek bir yana Gezi Hareketi’ni defalarca övdü, onurlandırdı. Kılıçdaroğlu’nun onurlandırdığı bir başka grup da kadınlar oldu. Birkaç kez kadın haklarına işaret eden siyasetçi, din ve inanç özgürlüğünün altını ise “Kimseyi inancından ve kimliğinden ötürü ötekileştirmeyeceğiz” sözleriyle çizdi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması Başbakan Erdoğan’ınkinden farklı olarak CHP’nin somut planlarını da içerdiğinden daha açıklayıcı dolayısıyla tam olması gereken bir seçim konuşmasıydı. Mesela seçim yasasını bir an önce değiştirmek isteyen CHP,  Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin sadece seçme değil, seçilme hakkına da sahip olması için Meclise verdiği yasa teklifinin takipçisi olmaya devam edecek. Özellikle hukuk alanında hedefledikleri değişiklikleri somut bir biçimde anlatan Kılıçdaroğlu, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için de çaba harcayacak. Kılıçdaroğlu,  “Şaibeli kirli bir cumhurbaşkanı istemiyoruz” diyerek cumhurbaşkanı adayının tek bir siyasal partiye ait olmayan,  toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, dünyanın her yerinde saygınlık duyulan bir kişi olacağının da altını çizdi. CHP’nin bu kıstasları yerine getiren adayı Türkiye’de olduğu kadar artık Almanya’da da merak ediliyor.

Açıkça söylemek gerekirse Başbakan Erdoğan’ınkiyle karşılaştırıldığında Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının içeriği kadar kullandığı dil de daha birleştirici, daha barışçıl ve daha demokrattı. Sahneye çıkışı ve sunuluşu da bir pop star değil, seçim gezisine çıkmış bir siyasetçi gibi dolayısıyla daha gerçekçiydi. Kılıçdaroğlu’nu izlemeye gelenler Erdoğaninkilerin en fazla dörtte biri kadardı. İzdihamlar yaşanmadı, coşku da daha ölçülüydü. Özetle Kılıçdaroğlu, ilk kez Almanya’da bu kadar yüksek bir sesle “CHP de var” dedi. CHP ne kadar görünmeye açık ise Avrupalılar da CHP’yi o kadar görmeye hazırlar. Yeter ki CHP biraz daha SOL OLSUN! Çünkü Avrupa’nın da hiç olmadığı kadar çok bir sol partiye ihtiyacı var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur