26 Mayıs 2015

6 bileşenli bir seçim algoritması

Türkiye’nin korkusu bölünmek ve Erdoğan’la başbaşa kalmak arasındaki çeşitli tonlarda geziniyor

Git gide daha iyi anlaşılıyor ki, bugün Türkiye’nin korkusu bölünmek ve Erdoğan’la başbaşa kalmak arasındaki çeşitli tonlarda geziniyor.

Şiddet sırasına göre en hafifi özerklik olmak üzere başkanlık sistemi, bölünmek ve savaş seçeneklerinin arasında;

‘Ne olursa olsun AKP ile başbaşa kalmayalım’ başı çekiyor.

Çevrem şunu sorguluyor; ‘’tüm bu seçenekler kaçınılmazsa, Kürdistan kurulduğunda, ya da başkanlık sistemi ve özerklik olduğunda, onlar kurtuluyor ama biz Erdoğan’ın elinde kalıyoruz.’’

Ne olursa olsun, -yeter ki- Erdoğan başkan olmasın!

Ya da, Erdoğan ne olursa olsun, -yeter ki- başkan olmasın!

Bu öyle vahim bir resim ki…. Çaresizliğin esaretin resmi.

*

Bunun yanında güzel şeyler de oluyor.

İki muhalefet birbirine kucak açmış durumda, herkes birbirinin seçmenine sıcak saygı mesajları veriyor.

MHP rötar yapıyor. En azından ‘HDP’yle bizi birbirimize düşürmek istiyorlar’dedi. Ama daha da kuvvetle, onun da bu söylemi benimsemesi şart.

Korkuyu yıkmak, asıl korkuyu saptamak ve işaret etmek adına bu şart.

*

Her kesimden yazar tedbiren yazısıyla ne demek istediğini, ne hedeflediğini belirterek yazıyor.

Herkes HDP’nin barajı geçmesinin gerekli olduğunda hemfikir. Ama oy verecekler mi? Hayır.

Peki, bu sağlam bir duruş demek, fakat bölücülük söylemini zayıflatmak da şart.

Asıl korku bölünmek değil, bölünüldüğü gibi Erdoğan’la yalnız kalmak!

Burada da muhalefete çok iş düşüyor.

‘’Bunun için ne gerekirse gereksin, biz birlikte ve birliğe hizmet edeceğiz. Türkiye’nin ve dünyanın Doğu’sunu birlikte yükselteceğiz.’’

Muhalefet kadar kitle için de yaygın olarak bu söylem şart.

*

Sorunu çözümlemek adına ‘çok’ basit bir denklem kurdum ve bir algoritmasını yaptım, belki yardımı dokunur:

 

Denkleme geçmeden önce kısa bir problem daha:

Eğer ABD nem IŞİD’i hem de Kürtleri destekliyorsa ABD neyi destekler?

a- Savaş

b- İç savaş

c- Nükleer savaş

d- Hepsi

*

Seçim Barıştan Yana başlıklı eski yazımda pek çok şeyle beraber işaret ettiğim üzere BM Nükleer masası da devrildi, adımlarımızı buna göre atalım, çünkü savaşsız çözüm için o masaların kurulması şart.

 

Asıl soru’nun çözümüne şimdi geçelim:

‘’Kişi kendi gibi bilir işi.’’ Bu varsayımdan yola çıkar ve herkesin iyi niyetlerle, damıtılmış hakikati söylediğini varsayarsak:

 

A: ''Ne bölücü değilsin ya! bölücünün ta kendisisin!'' dedi.

B, C, D, E, F ve bütün alfabe: Kesin bölücü sensin! diyor

 

A böyle söylüyor; ama o Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, paraleli, kısacası herkesi –kendi gibi-bölücü görüyor, bu durumda A kesin bölücü.

 

B: ‘‘He’ deyin birleşelim’ diyor.

B tek ve 1 bölücü görüyor, birleşmek istiyor. Bu durumda bölücü de olmuyor veya yalnızca A’ya karşı bölücü hissediyor.

Onun dünyası daha sağlıklı görünüyor.

 

C: ‘Yaşanacak Türkiye’ diyor.

C de A’nın bölücü olduğunu düşünüyor, ama sözünü etmiyor, yaşamla ilgileniyor. Dolayısıyla hala yaşıyor.

 

D: A bölücü ama B de bölücü olabilir diyor.

E: A bölücü ama B de öyle diyor.

F; A böldü, B de böldü ama bir şans verirsek B birleştirebilir diyor.

 

Bu durumda birleşmekten söz eden bir A bir C bir de F kalıyor. Sanıyorum A-C-F'nin bileşeninin oranı birleşme ihtimalininin olasılığını belirliyor.

*

Bu algoritma kararsız CHP,HDP,MHP eğilimli seçmen için kurulmuştur.

CHP ve HDP’nin birbirine ihtiyacı sınırlar için dahi, sınırlardan daha büyüktür.

Her ne kadar kendi tabanından tepki alacaksa da; MHP bölünme korkusunu, milliyetçi muhafazakarlığını törpüleyerek sağaltmalıdır. Bu ona mevcut tabanını kaybettirmez.

Bu noktada CHP ve HDP’nin hedefi de ulusalcı söylemi eriterek bölücü korkuyu zayıflatmak olmalıdır.

*

Önemli bir nokta var ki onu da hatırlamak gerek:

 

Korkularımızın ve gitgide kritikleşen yanlış seçimlerimizin en başında, seçmen, mütevazi Kılıçdaroğlu’na delikanlı Erdoğan’ı yeğlemişti,

 

‘One minute!’ diyerek bu seçimi de işte o seçmen yapmıştı; Kılıçdaroğlu’nu yer yer Erdoğan üslubunda bir ağız dalaşına taşımıştı.

Oysa daha güzel insandı Kılıçdaroğlu bir sonraki turda Erdoğan’la ölümüne kapışmak zorunda kalana kadar.

 

Huu!

 

Politika çok yüzlülük demektir, seçimler ise görmek istediğimiz yüzleri de seçer.

Kılıçdaroğlu ve Demirtaş yukarıdaki çıkarımlar dahilinde birbirlerine muhtaç oldukları gibi, siyasetin yegane yumuşak yüzleri.

Gandhi’nin bir sözünü vurguluyorum yeniden:

‘’Önce önemsemezler, sonra gülerler, sonra savaşırlar, sonunda kazanırsınız."

Artık politika değil insan kazansın ya Hu.

Önemsenmediler, gülünç bulundular, kavgaya tutuşturuldular, artık kazansınlar ya Hu.

Birileri de, ne politika yapacağı için değil de güzel insan olduğu için kazansın be ya Hu!

 

HDP’yi bugüne taşıyan Gezi Direnişi’dir.

 

Direniş!

Ama neye direniş? Orası kıyamet gibi karışık...

Çünkü şimdi Gezi de bölündü;

Ki Gezi, CHP’nin sahip çıktığı bir direniştir.

Nihai sonuç aslında o günden bellidir.

Bu, sistemin, ‘masada çözüm’ arayışıdır.

Nükleer çözüm zirvesi darbe yedi. Tehlike çanları çalıyor.

‘’Türkiye'ye şeriat gelecek, kanlı mı gelecek, kansız mı gelecek?"

Hatırlarsanız böyle söylemişti rahmetli Erbakan.

Çok şükür henüz buraya gelmedik, ve belki bu tehlikeyi bertaraf etmek için son şansımız.

HDP ise yardımına muhtaç olduğumuz bir destek.

 ‘’Türkiye’ye fiziki bölünme, başkanlık sistemi ya da özerklik gelecek, kanlı mı gelecek, kansız mı gelecek?"

Şimdi ben de böyle söylüyorum.

Jeopolitik gerginlik bağlamında gündemle birlikte Arap Baharı -hatta Ukrayna Turuncu Devrimi, Yunanistan ve Kıbrıs direnişlerini de sayalım- kitle direniş hareketlerini gözlemlediğimde benzer bir tablo görüyorum, bu gözlemimden bir hayli eminim.

Bu coğrafya bir restorasyona tabidir.

Bu ülkelere (Tunus, Kıbrıs, Yunanistan/Mısır, Libya, Suriye şeklinde) sıcak, askeri ya da masada çözümle değişim önerilmektedir.

Türkiyenin seçimi ise Mısır, Suriye, Libya ekseninde olamaz.

Tam da bu noktada;

HDP’li ya da HDP'siz, ülke jeopolitikasının orta düğümüne gelinen noktada kaderi süper güçler belirleyecekse, yani illa ki bölünülecekse, yine de bir seçim şansı varsa; neden en erken vadede, yani-ya da şimdi-lik birlik-te durmayı seçemiyoruz? HDP sorusu BUDUR.

Başa dönelim:

B, C, D, E ve tüm alfabe: Kesin bölücü sensin!

Şimdi çuvaldızı kendimize batırma vakti:

Bölücülük biraz da içimizde yok mu?

Bugün zaruri öncelik dinler ve politika değil, inaç ve insandır.

Şimdi birleşebilirsek, bakarız bölünme tehdidi geldiğinde onu da bertaraf edecek bir seçimimiz olur.

*

Toparlarsak,

Her bölge coğrafyasında her ne olacaksa olsun; masada çözümü desteklemek,Türkiye için şiddeti önleyecek tek seçenektir.

MHP ise buna destek olmalıdır.

 

Tüm bunlar ihtimal dahili olmasa da…

 

Sağlıklı seçim yapmak için ihtiyacımız olan huzur atmosferini ancak korkuyu gideren bir ağız birliği sağlayabilir.

Bu sebeple tüm muhalefette, birbirini destekleyici ve birleştirici bir söylem şart.

Bir de not, herkes yüreğinden geçeni yapmakta özgürdür, şimdi bunun yapılması çok gerekli bir gündür. Seçime katılın çağrısı yapmak tabii ki çok gerekli, bir mevcudiyet görevi. Ama Mehmet Şimşek’in katılım ile ilgili yorumuna da bir göz atın derim.

Bu yüzden, birbirimizi kınamayalım, bölmeyelim, destekleyelim, yüreğimizi dinleyip, yürekten destekleyelim, yürekten çeşmeyelim ve de yürekten seçelim… ve birleşelim.


@ErenTopcu_

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir