01 Eylül 2016

Uzun ince bir yolda 7 yıl...

​Kötüleri, onlar gibi olmayarak cezalandıracağız...

Hayal kurmak, istediğin yerde olmaktır. 
Yüzlerce yıl önce sönmüş ışığını bugün görebildiğimiz yıldızlara benzeyen medyanın yalan dünyasında T24'ün hayalini kuralı yedi yıl oluyor. Ne bir şirket, ne bir kurum, ne bir örgüt, ne bir hareket, ne ideolojik takıntılar, ne onun bunun parası... Yedi yıldır bambaşka bir dünyanın ve farklı bir zamanın ritmiyle T24'ün içinde yaşıyoruz. 

İnsan, mutluluktan çok acıları hatırlar.
Aslında mutluluğu hatırlamak kadar acı bir şey olmadığından mı?
Yoksa, geçmişteki acıları hatırlamanın, şimdiki mutsuzluğu inkâr çabası anlamı da taşımasından mı?
Bilmiyorum. 
Bize onur ve cesaret veren çok şey var anlatacak. Ama bugün uzun uzun T24'ten bahsetmek gelmiyor içimden.

                                            * * *

"Üçüncü dünya savaşında hangi silahlar kullanılacak bilmiyorum, ama dördüncüsü taş ve sopa ile yapılacak!.."

Einstein'ın, insanlığın kendisini yok etmeye doğru yolculuğuna dair bu sözlerinin üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçti. Taş ve sopalara davranmaya ne kadar kaldı bilinmez, ama insanların diğerine acıma duygusunu yitirdiği bir dünya, cehenneme çeviriyor hayatımızı. 

Otoriter/totaliter rejimlere en kestirme yol ötekini anlamamak, en büyük malzeme etnik ve dini farklar, en büyük zafer zalimlerin kılığına girmiş kitlelerdir. Demokrasi, bu yollarda, kendisinin tersini de ispat eder!

İradesini, kendisine dini makamlar icat etmişlere/aşkın/mutlak güçlere terk etme geleneğine eğilimli kitlelerle; insanların eşitliği ve hukukun üstünlüğü temelinde uzlaşmış bir toplum arasındaki mesafe yüz yılları buluyor. Hakikatler elbette niyeti bozdu, ancak Atatürk jakobenizminin hareket noktası da bu mesafe sayılır.

15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimin ardından "devletin yeniden kuruluşu"nu tartışıyoruz. "Fethullah Gülen cemaati bu güce nasıl ulaştı" sorusunun cevaplarını on yıllar öncesinden itibaren aramaya yönelmeyen bir muhasebe yapılmazsa "yenilenen değil, yeni güce göre yinelenen" bir devlete gideriz. Kimin eline geçtiyse ötekine acımayan bir devlete... 

                                            * * *

T24, gazeteciliğin de alabildiğine zorlaştığı böyle bir Türkiye'de yedinci yaşını dolduruyor. Zaman zor, koşullar çetin. Yedi yıl önce bugün, 1 Eylül 2009'da yayına başlarken de öyleydi.

Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde önüne konulanın ardına bakmayan gazetecilik, bugün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından aynı ezberlerle yineleniyor. Medya mahkemelerinde infazlar yapılıyor.

Peki ne yapmalı?
Gazetecilik için cevap aynı; önüne gelenin ardına bakmak, Ergenekon/Balyoz süreçlerinde olduğu gibi, suçlu-suçsuz ayrımına dikkat ederek darbe heveslilerinin içinde kaybolacağı bir karanlığa ışık tutmaya çalışmak.

Karanlık işlere asker yazılmış "gazeteciler" de var bugünlerde. Arar gibi yaptığı doğruları bulmaktan korkan bu topraklarda hep oldu.
Vaktiyle Gülen cemaatiyle iş tutup şimdilerde arka kapıdan fıymaya çalışan gazeteci kılıklı yanaşmaların "T24 de kapatılsın" yakarışları ne şaşırtıyor bizi, ne de korkutuyor.

Büyük nefretlerin ardında büyük korkular olur. 
Ergenekon/Balyoz dosyalarındaki doğrular ve yanlışlarıcemaat yayınlarında yapılan yargısız infazları, bugün önemli itiraflar yapan savcı Ferhat Sarıkaya'nın cemaat talimatıyla yaptığını açıkladığı icraatı, İlhan Cihaner'in Erzincan Başsavcısı olarak başına örülen cemaat çorabını, cemaate yakın bürokratlarca Başbakanlığı sırasında Tayyip Erdoğan'ın telefonlarının dinlendiğini, 7 Şubat MİT krizinin ardından özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına direnen Gülen cemaatinin tarihinde yapılan DGM reddiyelerini yıllar, yıllar önce T24 yazarken inşa ettikleri mazileri korkutuyor onları.

O yıllarda ekranlarda, köşelerde, sütunlarda Fethullah Gülen eleştirisine yasak koyanlar bugünkü nefret sahnesinin de konu mankeni olmaktan başka bir şey yapamazlardı, yapamıyorlar. 
Gazetecilik adı altında tetikçilik yapmanın, niyeti olan yalanlarla operasyon çekmenin zincirleme tarihiyle dolu medyamız yine iş başında. Zira bu tarih, medyada tetikçiliği kurumsallaştırdı. Onun için de buradayız!

Aklıyla, fikriyle, çıkarsızlığıyla, parasızlığı ve cesaretiyle başedemedikleri T24'ü devlet gücüyle yok etmeye çalışan zavallılara uzun, upuzun bir ömür dilemekle yetinelim. Hak ettikleri utancı sonunda yaşayabilecekleri kadar uzun bir ömür. Akıllarını aşan ihtiraslarının, yalanlarının, kirlerinin paslarının bedellerini gazeteciliğin ve toplumun değil, kendilerinin ödeyeceklerini görecekleri kadar uzun bir ömür...

                                            * * *

Onlarca gazeteci, yazar, akademisyen cezaevinde; gazeteler, internet siteleri, televizyonlar kapatılıyor.
Evet, kendimizden bahsetmek istemiyorum bugün. 

                                             * * *

Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey: 
belki diyor.

Piraye, Nâzım'a şiirini böyle bitirir; belki...
Ama Nâzım'ın cevabı "elbette"dir:

Ve elbette ki, sevgilim, elbet, 
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, 
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla 
bu güzelim memlekette hürriyet...

                                            * * *

T24'ün cefakâr editörleri, muhabirleri, dünyadan da izlenen çıkarsız, saygın yazarları ve siz okurları... Sağolun.
Bir kez daha berbat edilen gazeteciliği, finansal ve ideolojik takıntılardan bağımsız sürdürmek için buradayız.
Burada; uzun, ince yolumuzdayız.
Kötüleri, onlar gibi olmayarak cezalandıracağız...

_______________________________________________

Başka bir gazetecilik mümkün

7 yılı dolduran T24'ün hikâyesi: Aklımızı kaçıralım!

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?