23 Mart 2011

TÜSİAD'dan anadili, özerklik, milliyetçilik ve başörtüsü manifestosu

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği 40. kuruluş yıldönümünde, derneğin tarihine geçecek bir toplantı yaptı...


Türk Sanayici ve İşadamları Derneği 40. kuruluş yıldönümünde, derneğin tarihine geçecek bir toplantı yaptı. Gerek eski başkanlardan Cem Boyner'in “İnsan onuru ve insan hakları Türkiye'nin bölünmesinden, devletten daha değerlidir. Türkiye'de İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca okul var, ama Kürtçe okul yok” diye özetleyebileceğimiz çıkışı, gerekse kamuoyuyla paylaşılan yeni anayasa raporu dernek açısından bu “tarihi” nitelemesini hak ediyor.
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısı, ilk kez baştan sona medya önünde yapıldı. Toplantıya ilişkin diğer bir not, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in “basın ve ifade özgürlüklerinin gerilediğini, iletişim özgürlüğünün fütursuzca ayaklar altına alındığını, haklarındaki suçlamanın ne olduğunu öğrenemeyen gazetecilerin tutuklandıklarını, yargının siyasi saiklerle hareket ettiği izlenimi verdiğini” dile getirmesiydi. Hükümetin, kamuoyunun görüşünü almaya gerek duymadığı nükleer santral girişiminin eleştirisini de içeren bu sözler vesilesiyle, Ümit Boyner ve TÜSİAD'ın, Anayasa referandumundan önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “taraf olmayan bertaraf olur” tehdidine muhatap olduğunu hatırlatalım.
TÜSİAD, Cem Boyner'in deyimiyle “Bu özgürlükler Türkiye'yi böler” tepkisiyle karşılaşması çok muhtemel bir anayasa raporunu kamuoyuna açıkladı. Hemen her başlıkta radikal önerilere yer verilen raporun hazırlanmasında, Türkiye için tartışılması “tabu” olan konulara girmemek gibi bir kısıtla hareket edilmediği anlaşılıyor.
22 akademisyen ve kanaat önderinin Prof. Ergun Özbudun ve Prof. Turgut Tarhanlı'nın eş koordinatörlüğünde yaptıkları yuvarlak masa toplantılarının sonucu olarak açıklanan rapor, yeni anayasa sürecinde temel ilkeler ve hedefler bağlamında bir dizi öneri içeriyor.

'AKP taslağında radikal davranamamıştık'
2007 yılında AKP'nin isteği üzerine bir anayasa taslağı hazırlayan ekibin de başında bulunan Prof. Özbudun, neden TÜSİAD için yapılan çalışmada daha “radikal” bir yaklaşım sergiledikleri sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“İki çalışma tam olarak mukayese edilebilir çalışmalar değil. 2007’deki tamamen maddeler halinde düzenlenmiş bir taslaktı. Buradaki yeni anayasaya hakim olacak temel ruh, temel felsefe üzerinde bazı önerileri ihtiva etmektedir. Bunların hukuki formülasyonuna gidilmemiştir. Bu çalışmamız daha radikal demokratik bir çalışmadır. O çalışma böyle değildi. Ruh itibarıyla paraleldi, ama orada biz 'yapılabilirlik' endişesiyle de kendimizi kısıtlanmış hissettik. Orada bizden istekte bulunan bir sivil toplum kuruluşu değildi, anayasayı tek başına değiştirebilecek olan bir iktidar partisiydi. Orada siyasi realitenin icapları, neyin yapılabilir, neyin yapılamaz olduğuna dair düşünceler de bizi bazı konularda daha az radikal çalışmaya itti. Bir de şu var; 2007’nin siyasi konjonktürü ile bugünün siyasi konjonktürü arasında ciddi bir fark var. Bugün birey odaklı bir anayasayı insanlar daha çok istiyorlar...”

BDP'nin talepleri açısından da önemli bir metin
TÜSİAD'ın “Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantılar Dizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel boyutu” başlığı altında yayımlanan ve tam metnini T24'te bulacağınız raporun hiçbir konuda kekeme davranılmadığı dikkat çeken içeriğini aşağıda özetleyeceğim. Ancak bu önerilerin, söz konusu çalışma için Kasım 2010-Mart 2011 döneminde çalışan 22 kişilik heyette veya TÜSİAD'da tam bir “görüş birliği”ni yansıtmadığını vurgulamak gerekiyor. Nitekim raporda da, karşı görüşlere ilişkin kayıtlar dikkat çekiyor.
Yeni anayasa sürecinde ciddi bir tartışma zemini olabilecek, BDP'nin de Kürt sorununun çözümü için telaffuz ettiği önerileri önemli ölçüde karşılayan, bu bağlamda “demokratik özerklik” talebine kayıtsız kalınmadığı gözlenen metinde ilk bakışta dikkat çeken öneriler şöyle:

'Türk milletine ve milliyetçiliğe atıf yapılmamalı'
- Yeni anayasa devlet odaklı değil birey ve insan odaklı bir felsefeyle kaleme alınmalıdır.
- Yeni anayasa milliyetçiliğe yer vermemeli, çoğulcu bir felsefeye sahip olmalı ve farklı kimliklere hak temelli yaklaşmalıdır.
- Vatandaşlık tanımlamasında “Türklük” kavramına yer verilmeden vatandaşlık bağı devletle birey arasındaki anayasal bir ilişki olarak tanımlanmalıdır.
- Ulus kavramı hukuki nitelik taşımadığından, Anayasa’da "Türk Milleti" veya milliyetçiliğe atıf yapan ifadeler ve etnik çağrışımı olan vurgular yer almamalıdır.

'Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı'
- Yüksek komuta kademesinde atamalar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin göstereceği belli sayıda aday arasından sivil otorite tarafından gerçekleştirilmelidir.
- Yüksek Askeri Şûra'nın sadece ihraçlara ilişkin kararları değil, bütün kararları yargı denetimine açılmalıdır.
- Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalıdır.
- Milli Güvenlik Kurulu anayasal bir kurum olmaktan çıkarılmalı, yeniden yapılandırılmalı, üye kompozisyonu değiştirilmeli ve görev alanı net çizgilerle belirlenmelidir. Cumhurbaşkanlığı'nın sembolik bir makam olması gerektiğinden hareketle  kurula başbakan başkanlık etmelidir.

'Cumhurbaşkanı yetkileri sınırlandırılmalı'
- Yeni anayasada parlamenter sistem benimsenmelidir. (Raporda başkanlık sisteminin sakıncalarına işaret ediliyor, Türkiye'de başbakanların ABD'deki başkanlardan daha yetkili olduğu anlatılıyor. D.A)
- Cumhurbaşkanı bugün parlamenter sistemin özelliklerine uygun olmayan bir biçimde geniş yetkilere sahiptir. Bu yetkiler sınırlandırılmalıdır.
- Cumhurbaşkanının rolünün parlamenter sisteme uyarlanması çerçevesinde Devlet Denetleme Kurulu kaldırılmalıdır.

'Milletvekilleri ve bazı kamu görevlileri başörtüsü takabilir'

- Yeni anayasa başörtüsü ile ilgili görüş ayrılıklarının çözüme kavuşturulmasında bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Üniversite öğrencilerinin, milletvekillerinin, öğretim üyelerinin ve belli kurallar dahilinde, kamu görevlilerinin başörtüsü kullanmalarına engel bir gerekçe bulunmamaktadır.
- Bununla birlikte hâkim, polis, savcı, asker gibi devletin egemenlik yetkisini doğrudan kullanan ve tarafsızlığın öne çıktığı meslekleri icra eden kamu görevlilerinin; çocukların etkiye açık olmaları nedeniyle okul öncesi eğitim, ilk ve orta öğretimde görev yapan eğitimcilerin; reşit olmamaları sebebiyle üniversite öncesi eğitim alan öğrencilerin din veya inancı belli eden simgeler taşıması uygun değildir.
- Yeni anayasa, 1982 Anayasası'nda yer alan gençliğin korunması, sporun geliştirilmesi gibi, devlet otoritesini birey karşısında güçlendiren düzenlemelere yer vermemelidir. (Başbakan Erdoğan, içki ikramı ve satışına getirilen sınırlamaları Anayasa'nın “gençliğin korunması” hükmüne dayandırmıştı. D.A)

'Siyasi partiler şeriatı ve faşizmi, ırkçılığı savunamamalı'
- Katılımcıların  bir kısmı,  tüzük ye programda yer alan  ifadeler  sebebiyle siyasi partilere doğrudan doğruya kapatma yaptırımı  uygulanmaması gerektiği görüşündedir. Bu  katılımcılara göre,  tüzük ye programda yer alan ifadeler,  ancak  bu ifadelerin tadiline  işaret  eden bir uyarının gereğinin yerine getirilmemesi üzerine, kapatma davasina konu  olabilmelidir. Siyasi partilerin faaliyetlerinin sınırlarının da soyut  hükümler yerine  çok somut  ifadelerle belirlenmesi, kapatmaya sebep olacak kavramların az sayıda  tutulması ve Venedik Komisyonu’nun benimsedigi,  şiddeti savunan veya şiddet yontemlerine başvuran partilerin kapatılabileceği ölçütünün kabul  edilmesi gerektiği savunulmuştur.
- Bir diğer  öneri,  siyasi  partilere uygulanabilecek kapatma dışı yaptırımların çeşitlendirilmesidir.
- Diğer bir grup katılımcı ise,  tüzük ve  programların kapatma yaptırımına yol  açabileceği görüşünü ileri sürmüştür. Bu görüşteki katılımcılar, siyasi partilerin şiddeti teşvik etmemesi veya şiddeti  uygulamaması gereğinin yanında, amaclarının ve  bu  yönde  kullandığı aracların da demokrasi ile uyumlu olmasi  gerektiğini belirtmiş ve faaliyetlerinin sınırı olarak olarak  Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin benimsediği ölçütlerin seçilmesini önermiştir. Bu bağlamda siyasi partiler şeriati,  faşizmi, diktatörlüğü, arkçılığı, ayrımcılığı savunamamalıdır, nefret  söylemine başvuramamalıdır.

'Diyanet'te temsil edilmeyenler paralel kuruluşlar kurabilmeli'
- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığına ve yapısına ilişkin görüşler farklılık göstermekle birlikte, katılımcıların tamamı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevcut konumunu, laiklik ilkesine ve din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bulmaktadır.
- Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde temsil edilmek istemeyen inanç gruplarının da paralel kuruluşlar kurmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- 1982 Anayasası'nın din  ye vicdan  özgürlüğünün kötüye kullanılması yasağını düzenleyen 24. maddesinin son  fıkrası,  dini  inancın her  türlü sosyal  görünümünü yasaklamaya müsait olması nedeniyle yeni anayasada yer almamalıdır. Bu hükmün yerine  İnsan Hakları Ayrupa Sözleşmesi'nin 9.  maddesinde  yer  alan  inanç   özgürlüğüne ilişkin sınırlama nedenleri kabul   edilebilir.

'Zorunlu din kültürü ve ahlak dersi kaldırılmalı'
- Nüfus kâğıtlarında din hanesi bulunmamalıdır. Bunun uygulamada gerçekleşmesi için Anayasa’daki mevcut hükmün doğru olarak yorumlanması yeterli olduğu halde, yasama ve yargı organları tarafından bu şekilde yorumlanmamaktadır.
- Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilköğretim okullarında zorunlu ders olarak yer alması hükmü yeni anayasada yer almamalıdır.
- Yeni anayasada devletin, pozitif  bir yükümlülük olarak  gerek  Lozan Anlaşması’nda teyit edilmiş olan inanç  gruplarının, gerekse bu anlaşmada belirtilmemiş olan inanç  gruplarının din ye vicdan hürriyetini gerektiği gibi yerine  getirmelerini kolaylaştıracak  tedbirler almakla  yükümlü olduğu ifade  edilmelidir. Buna dini  öğrenme ye ögretme hürriyetinin yanı  sıra  din  adamı  yetiştirme hürriyeti de dâhildir. (Fener Rum Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapalı olması nedeniyle yıllardır din adamı yetiştirememekten yakınıyor. D.A)

'Cemaatler tüzel kişilik kazanabilmeli'
- Venedik Komisyonu’nda da  gündeme gelen  dini  cemaatlere tüzel kişilik tanınması konusu tartışılmış ve başta mülkiyet hakkı ve dava  ehliyeti  olmak  üzere sağlayacağı faydalar  nedeniyle prensipte olumlu bulunmakla birlikte  buradaki pratik hukuki güçlüklere dikkat  çekilmiş ve diğer ülke modellerinin incelenmesinde fayda  görülmüştürt. Bazı katılımcılar, din ve vicdan  özgürlüğü kapsamında dini  cemaatlerin örgütlenme özgürlüğünün ve özerkliklerinin de  yeni anayasada güvence altına alınması gerektiğini vurgulamıştır.

'Atatürk'e saygı ifade edilsin, ideolojik referans yapılmasın'
- Yeni anayasanın başlangıç metninde Atatürk’ün şahsiyetine ve tarihi rolüne saygı ve şükran içeren bir ifadeyle yetinilmeli ve Atatürkçülüğe ideolojik ve hukuki anlamlar yükleyen referanslardan kaçınılmalıdır.

'Demokratik özerkliği' çağrıştıran bölgesel idare
- Yerel yönetim reformu kapsamında yerel birimler nüfusun sosyolojisi ve coğrafi dağılımı göz önünde bulundurularak birkaç ilin birleşmesinden meydana gelecek bölgeler şeklinde düzenlenebilir.
- Bölgelerin gelirleri kısmen merkezi bütçeden ayrılacak fonlarla, kısmen de söz konusu bölgenin vergilendirilmesiyle elde edilecek gelirlerden karşılanabilir. Sağlık, eğitim, bayındırlık, kültür gibi birçok hizmet uluslararası örneklerden hareketle belirli ölçülerde bölge idaresine bırakılabilir.

'Üniter devlet esnetilerek bölgeli yapı tartışılabilir'
- Demokrasinin yerel düzeyde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım, yerel yönetimlerin etkinlik ve verimliliğini artıracağı gibi, özellikle Güneydoğu’ya hakim olan Kürt sorununun ve diğer kimlik sorunlarının çözümüne katkı sağlayabilecektir. Yerelleşmenin artırılması koşuluyla üniter yapının güncel ihtiyaçlara cevap verebilmesi mümkün olsa da üniter devlet ilkesinin esnetilmesi ile ortaya çıkan bölgeli devlet yapısı da tartışılabilir.

Ana dilinde eğitim ve öğrenim tedbir alınmalı
- Anadilinde eğitim  ve anadilin öğrenimi konularında dünyadaki mevcut  modeller araştırılarak Türkiye'ye en uygun  modelin benimsenmesi gerekmektedir. Bu alandaki uluslararası uygulamalar, tamamen anadilde eğitim  yapılmasından, istek  üzerine o dilin  eğitimine farklı modeller içinde yer verilmesine kadar  ulaşabilen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Anadilinde eğitim ye anadilin öğrenimi konularında adım atılması için gerekli  toplumsal ye pedagojik (öğretmen yetiştirilmesi, müfredat hazırlanması v.b.) altyapının oluşturulmasına ilişkin tedbirler alınmalıdır.
- Bu bağlamda, eğitim hakkına ilişkin anayasal düzenlemede, ana eğitim dilinin  Türkçe olduğu, Türkçe'den başka  dillerde eğitimin  ve bu  dillerin  öğretiminin demokratik toplum ye kültürel çoğulculuk gereklerine uygun  olarak  kanunla düzenleneceği ifade  edilebilir.

'Kolektif kültürel haklar tanınmalı'
Anayasada kolektif  hak statüsünü içerecek şekilde “kültürel haklar”  başlıklı bir  hak kategorisinin yer  alması gerekmektedir. Başlangıç metninde ya da  ilgili başka  bir  bölümde, kültüren çoğulculuğa saygıyı içeren bir ifadeye  yer yerilmelidir.

'Eşcinsellere de ayrım yapılmamalı'
- Yeni anayasada ayrımcılığı yasaklayan ifadelere yer yerilirken, ayrımcılık  sadece ırk, etnik köken ya da inanç temelinde degil,  LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel-D.A) bireyleri  dahil  tüm grupları ye farklı hayat  tarzlarını da kapsayacak şekilde yasaklanmalı ve bu düzenlemede günümüzün insan  hakları standartlarında bir ayrımcılık  yasağı ifade edilmelidir.

Memura grev ve bireylere vicdani ret hakkı
- Anayasanın kişinin  özel yaşam  hakkını sadece aile ve ev yaşamı çerçevesinde değil  kamusal yaşama  taşan kısmıyla da düzenlemesi, devlet  memurları icin geçerli  olan grev yasağını kaldırması ve uluslararasi standartlara uygun  şekilde düzenlemesi, vicdani  ret hakkı, bireyin  kişisel özerkligi, çevre  hakkı, bilgi edinme hakkı gibi hakları  tanıması gerekmektedir.

'Değiştirilemeyecek madde sayısı 1'e insin'

- Anayasalarda, ileride mutlaka değiştirilemeyecek nitelikte madde hükümlerine yer vermek gibi bir kural bulunmuyor. (...) Bu konuda Türkiye bakımından asıl önem taşıyan husus, mevcut Anayasa'daki "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" biçiminde ifade edilen "Devletin şekli" başlıklı değiştirilemez madde hükmünün aynen korunmasıdır. (Bu ifade, raporun "Eş Koordinatörlerin Değerlendirmeleri" başlıklı bölümünde yer alıyor. Mevcut Anayasa, "Türkiye Cumhuriyeti'nin  
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir" hükmünü taşıyan 2., "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır" hükmünü taşıyan 3. maddelerin de değiştirilemeyeceğıni, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini hükme bağlıyor. Yaptığı sunuş sırasında "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek madde" uygulamasının Türkiye'ye özgü olduğunu vurgulayan Özbudun, bu hükmü önermediklerinin altını çizdi. D.A).

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?