27 Mart 2014

TİB, hangi yasal yetkiyle YouTube'u kapatabildi?

İnternet sitelerine erişimin engellenmesi için artık yargı kararına bile ihtiyaç duymayan bir modele evrilmiş görünüyoruz. Bir başka deyişle, "demokratik bir hukuk devleti" olup olmadığı bir yana, "kanun devleti" olma noktasında bile duramayan bir Türkiye karşısındayız.

İnternet sitelerine erişimin engellenmesi için artık yargı kararına bile ihtiyaç duymayan bir modele evrilmiş görünüyoruz. Bir başka deyişle, "demokratik bir hukuk devleti" olup olmadığı bir yana, "kanun devleti" olma noktasında bile duramayan bir Türkiye karşısındayız.

Evet, Tlekekomünikasyon İletişim Başkanlığı, kısa adıyla TİB, video paylaşım sitesi YouTube'u hangi yasal yetkiye dayanarak kapattı?

Birazdan, kendi internet sitesinden de alıntılar yaparak TİB'in idari kararla YouTube'u yasaklayamayacağına dair gerekçeleri özetlemeye çalışacağım. Ancak bu sıkıcı bölüme geçmeden önce, sorunun yanıtını kestirmeden verebilecek o konuşmayı hatırlamalıyız. Zira hiçbir çaba, kayıtları ortaya çıkan o konuşma kadar Türkiye'de bu işlerin artık nasıl yürütüldüğünü ortaya koyamaz.

Telefonun bir ucunda 17 Aralık operasyonu sonrası parlamento dışından İçişleri Bakanlığı'na atanan dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, diğer ucunda TİB'in de bağlı bulunduğu Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer var. Ala, gazeteci Mehmet Baransu'ya ait Yeni Dönem adlı internet sitesinin kapatılmasını istiyor. Acarer, "mahkeme kararı bulunmadığı için suç duyurusu yapılması gerekir" diyecek gibi oluyor, ama Ala'dan şu cevabı alıyor:

“Yapsınlar kardeşim, mahkeme kararı, orada gizli belgeleri yayınlıyor. Bak rahat olun, idarenin şeyi önleme yetkisi vardır. Bundan hiç çekinmeyin. Onu yapmayan savcı hakkında suç duyurusu olur. (…) Suçüstü halidir bu. Hoşuma gitmiyor. Yayınlar eyvallah ama bu mahkeme kararlarını yayınlıyor. Bu gizli. Buna siz müdahale etmeseniz suç. (…) Adalet Bakanı’mız da oraya gidecek siz merak etmeyin.”

Acarer "Yani bizim bu YouTube" diye başlayan cümlesini kesen Ala, devletin en yüksek düzeyli bürokratı, yani Başbakanlık Müsteşarı olarak bu ülkenin hukuk tarihine kendisini şu cümlelerle ilave ediyor:

"Ya kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız... Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben, boş ver gerisini, siktir et affedersin. Hiç önemli değil.”

Konuşma Acarer’in “Tamam oldu sayın müsteşarım” ifadesiyle sona eriyor.

 

TİB, üç konuda doğrudan müdahale edebilir

 

"TİB YouTube'u hangi yasal yetkiyle kapattı" sorusuna cevap arayan bir yazının, bu konuşmayı hatırlatmaktan daha önemli bir vaadi olamaz. Ama devam edelim.

Sorunun cevabı için önce TİB'in resmi internet sitesinde (tib.gov.tr) verilen bilgilere başvuralım. TİB, kendi sitesinde yer alan "Sıkça Sorulan Sorular" başlığı altında "Erişimin engellenmesi kararını kimler verebilir" sorusuna, yazım hataları dahil, aynen şu cevabı veriyor:

"Cumhuriyet savcılıkları, ceza mahkemeleri ve Başkanlığımız erişimin engellenmesi kararı verebilir. Ancak Başkanlığımızın bu kararı verilebilmesi için İnternet sitesinin içerik veya yer sağlayıcısının yurt dışında olması gerekir. Yurt içi yayınlarda sadece çocukların cinsel istismarı ve müstehcenlik suçunda hâkim onayına sunmak şartıyla Başkanlık erişimin engellenmesi kararı verebilir."

Evet, TİB, Mayıs 2007'de yürürlüğe giren 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'daki yetkisinin sınırını bu cevapla duyuruyor. Gerçekten, yasa uyarınca TİB, sadece "çocukların cinsel istismarı" ve "müstehcenlik" gerekçesiyle doğrudan erişim engelleme yetkisine sahipti. Şubat ayında yasada yapılan değişiklikle, "özel hayat ihlali" durumunda da TİB'e doğrudan, yani yargı kararı olmadan "içerik çıkarma" yetkisi tanındı. Dikkat ederseniz "içerik çıkarma yetkisi" ifadesini kullandım. Zira, yasa değişikliği ile konulan genel kural "erişim engellemenin sadece ilgili içerikle ilgili olacağı" yolunda. Yeni hüküm, "hâkimin, zorunlu omadıkça internet siteleri hakkında kapatma kararı alamayacağını" hükme bağlıyor.

Bu bağlamda TİB'e tanınan ek yetki "bir siteye erişimi tamamen engelleme" değil, sadece "içerik çıkarma."

Bu durumda "idari tedbir"le YouTube'u kapatan TİB yasadaki hangi yetkisini kullanmış olabilir?

- Çocukların cinsel istismarı, müstehcenlik veya özel hayat ihlali.

Kaldı ki, bu gerekçelerle kapatma kararı için de, idarenin sorunlu gördüğü içeriklerin kaldırılması konusunda YouTube'a başvuru yapması ve ret cevabı aldıktan sonra bu yola başvurması beklenir.

Dünyanın en büyük video paylaşım sitesinin idare tarafından hangi gerekçeyle kapatıldığını bilmiyoruz. Zira bu konuda, gece saatlerine kadar  yapılmış hiçbir açıklama yok. Anadolu Ajansı Dışişleri Bakanlığı'nın "ulusal güvenliğin tehdit edildiği" yazısı üzerine TİB'in YouTube'u kapattığını bildiriyor.

Eğer bu bilgi doğruysa, kararın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in katılımıyla yapılan ve Suriye ile savaş ihtimalinin konuşulduğu toplantının ses kayıtlarının yayını üzerine alındığını düşünebiliriz.

Ancak, TİB'in yetkilerini düzenleyen yasada, TİB'in kendi internet sitesinde de duyurduğu üzere, böyle bir yetki yok. Yani TİB'e doğrudan erişim engelleme yetkisi veren maddeler arasında "ulusal güveniğin tehdit edilmesi" yok.

TİB'in, ses kayıtları yayınlanan Suriye ile savaş ihtimallerinin görüşüldüğü toplantıya ilişkin haberin çıkarılması için Cumhuriyet gazetesine gönderdiği yazıdan, meseleyi "özel hayat ihlali" kapsamına sokarak kendi yetki alanına taşıma gayreti içine girdiğini de görüyoruz. Gülünç duruma düşmüş bir devlet karşısında mıyız, yoksa özel hayat tanımı konusunda hiçbir hukuk devletinin ulaşamayacağı bir hayal gücü karşısında mı, siz karar verin.

 

'Nasıl kapatıldı' sorusu için üç cevap

 

Aynı sorunun benzer bir düzlemde Twitter'ın yasaklanmasında da yaşandığını söyleyebiliriz. YouTube'dan farklı olarak Twitter "mahkeme kararları" gerekçe gösterilerek kapatıldı. Ancak o kararlarının Twetter'ın tamamen kapatılması değil, şikâyet konusu içeriklerin kaldırılması yönünde olduğuna ilişkin hiçbir haber ve yorum ne TİB, ne de BTK tarafından yalanlandı. Aksine BTK, Twitter'ın "mahkeme kararlarını uygulamadığı için" tamamen erişime kapatıldığını duyurdu. Ancak yasada, idareye tanınmış böyle bir yetki de yok. Yani yasanın ne 2007'den beri yürürlükte olan hükümlerinde, ne de şubat ayında eklenen maddelerde "mahkeme kararlarına uyulmaması durumunda idareye doğrudan site kapatma yetkisi" veren bir düzenleme var.

Evet, TİB'in, hangi yasal yetkiye dayanarak, hangi yasal yetkisini doğru yorumlayarak Twitter ve YouTube'u kapattığı bilinmiyor.

Ama "TİB neye dayanarak bu siteleri kapattı" derseniz, ikna edici cevaplar alt alta diziliyor:

Başbakan Tayyip Erdoğan: Twitter'ın kökünü kazıyacağız. Twitter'ın arkasında YouTube var. Bu Twitter, bu YouTube, bu Facebook aileleri kökünden sarstı.

İçişleri Bakanı Efkan Ala: Kapatın siteyi, gerekirse yasa yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.

İnternet Yasası'na eklenen son değişiklik: TİB Başkanı'nın işlediği suçlar hakkında cezai soruşturma yapılması ilgili bakanın (hükümetin), TİB çalışanları hakkında cezai soruşturma yapılması TİB Başkanı'nın iznine bağlıdır!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?