09 Şubat 2010

Ramazan Akyürek'i Başbakan'ı da dinleyen telekulak mı götürdü?

Yaklaşık 7,5 yıldır iktidarda bulunan AKP'ye muhaliflerince yöneltilen sürekli eleştirilerden birisi “devlette kadrolaşma” oldu...

Yaklaşık 7,5 yıldır iktidarda bulunan AKP'ye muhaliflerince yöneltilen sürekli eleştirilerden birisi “devlette kadrolaşma” oldu. Her iktidar döneminde tanık olduğumuz bu mesele, AKP üzerinden “irticai kadrolaşma” nitelemesiyle söz konusu edildi. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu konuya da uzanan bir araştırma yapan ve elde ettiği bulguları bizzat anlatmak isteyen Prof. Dr. Binnaz Toprak'ı geçen hafta Dolmabahçe Sarayı'ndaki ofisinde dinledi.
George Soros'un kurduğu Açık Toplum Estitüsü'nün desteğiyle yürütülen "Türkiye'de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı araştırma Binnaz Toprak yönetiminde İrfan Bozan, Nedim Şener ve Tan Morgül tarafından yapıldı.
Erdoğan'ın, muhafazakâr medyada “Sorospu çocukları” gibi küfüre varan tepkiler de gören çalışma için Binnaz Toprak'ı bizzat dinlemesi önemli. Araştırma sonuçlarına itiraz etmekle birlikte Erdoğan'ın Toprak'ı dinlemesi, iktidarına başka bir aynadan bakma olanağını reddetmemesi anlamı da taşıyor. Bu vesileyle, Başbakan'ın özel uçağına davet alanlar arasında, Binnaz Toprak ve arkadaşlarına verdikleri cevap “Sorospu çocukları” seviyesinde kalan gazetecilerin de yer aldığını not edelim.

Cemaatler arasında 'fraksiyon' kavgası

Peki kadrolaşma tartışmaları bürokrasi koridorlarında nasıl yaşanıyor, Ankara'da neler konuşuluyor?
İçişleri ve Maliye bakanlıkları ile Hazine'den bazı üst düzey yetkililer, yaptığımız özel sohbetlerde, bu soruyu kısmen yanıtlayan bilgiler veriyorlar.
Ekonomi bürokrasisinde konuşulan ilginç konuların başında, AKP döneminde yönetsel kadrolara gelen bazı isimler arasında yaşanan ve “cemaat farkı”ndan kaynaklanan tartışmalar geliyor.
Cemaatler arası çekişme, AKP öncesi dönemde yönetsel kadrolarda bulunan bürokratlar tarafından, “fraksiyon kavgası” ifadesiyle dile getiriliyor. Sol hareketin geleneksel terminolojisini yansıtan “fraksiyon kavgası” ifadesi, bu dönemde cemaatler için kullanılıyor.
“Makam aracı vermeme, sekreter görevlendirmeme, yetki kullandırmama” gibi tasarruflar “fraksiyon kavgası”na benzetilen cemaat mensubu bürokratlar arası çekişmenin tezahürleri olarak anlatılıyor.

En etkili görünen Gülen cemaati

Bürokratik kadrolar arasında en yaygın görünen cemaatin Fethullah Gülen grubu olduğu belirtiliyor. Erdoğan'ın, bazı kadrolara atama veya bazı kadrolardaki isimlerin korunması konusunda Gülen cemaatinin ısrarını aşırı bulduğu konuşuluyor.
Bu bağlamda emniyet koridorlarında dile getirilen önemli bir iddiayı özetleyelim. Hrant Dink cinayetinin önlenememesinde ve cinayet sonrasındaki soruşturmada sergilenen ihmal ve kusurlarda en çok eleştirilen isimler arasında yer alan Ramazan Akyürek, 16 Ekim 2009'da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan alındı.
Gülen cemaatine en yakın bürokratlar arasında adı geçen Akyürek, Dink cinayeti konusunda uğradığı ağır eleştirilere karşın hükümet tarafından korundu ve 19 Ocak 2007'de yapılan suikastin üzerinden yaklaşık 3 yıl geçtikten sonra görevden alındı. Ancak Akyürek idari yargıya başvurarak görevden alınmasına ilişkin kararın yürürlüğünün durdurulmasını istedi. Ankara 14. İdare Mahkemesi de Akyürek'in istemini kabul etti.

Ramazan Akyürek sıra dışı bir yola başvurdu

AKP iktidarı ile yakın bir çalışma sergileyen üst düzey bürokratlar arasında, daha sonra görevden alma gibi bir işlem yapıldığında Akyürek gibi mahkemeye başvurmanın yaygın bir eğilim olmadığının altını çizelim. Örneğin, AKP'nin Gelir İdaresi Başkanlığı'na getirdikten kısa bir süre sonra görevden aldığı Mehmet Akif Ulusoy, haksızlığa uğradığı AKP içinde de fısıldanmasına karşın, dava yoluna gitmedi. KKTC Büyükelçiliği'nde Maliye Müşavirliği'ne atanan Ulusoy bu görevi kabul etmedi, emekliliğini isteyerek köşesine çekildi. Ulusoy'un neden ışık hızıyla görevden alındığına daha sonra döneceğiz.
Akyürek, neden Dink cinayeti nedeniyle görevden alınmış olamaz?

Medyaya sızan bazı ortam ve telefon dinlemeleri için tepki gösterilenler arasında adı öne sürülen Akyürek'in görevden alınmasını Hrant Dink cinayetindeki ihmal ve kusurlara bağlayan görüş dört noktada zaaf gösteriyor.
Birincisi; biraz önce de belirttiğimiz gibi, Akyürek'in Dink cinayetinden yaklaşık üç yıl sonra görevden alınması.
İkincisi; Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal'ın, görevden almayı Dink cinayetine bağlayan görüşleri “Öyle bir şey yok” diyerek kesin bir dille reddetmesi.
Üçüncüsü, “Dink cinayetinde ihmal ve kusur” suçlamasıyla açılan soruşturmada Akyürek'in de diğer polisler gibi kusurlu bulunmaması.


Dördüncüsü; yeni bir ihmal bulgusu varsa, bu durumun sadece görevden almayı değil, yeni bir soruşturma açmayı da gerektirmesi. Ancak bildiğimiz kadarıyla Akyürek hakkında bu nedenle açılmış yeni bir soruşturma bulunmuyor. Kaldı ki Akyürek de, davasını “haksız ve sebepsiz yere görevden alındığı” gerekçesine dayandırıyor.

Gerçek neden sızdırılan Erdoğan-Gür konuşması mı?

Gelelim, emniyet koridorlarında Akyürek'in görevden alınmasının nedeni konusunda öne sürülen iddiaya... Resmen teyit ettirme olanağı bulamadığımız bu iddia, Başbakan Tayyip Erdoğan ile çocuklarına burs veren işadamı Remzi Gür arasındaki konuşmanın yasadışı usullerle dinlenmesi ve medyaya sızdırılmasını içeriyor.
Konuşmayı yayımlayan Aydınlık dergisinin basılarak aranmasına da neden olan bu konuşmanın dinlenmesi ve sızdırılmasının, Erdoğan'ın Akyürek'i istihbaratın başından uzaklaştırmasının temel nedeni olduğu iddia ediliyor.
Mehmet Akif Ulusoy'un Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan ışık hızıyla uzaklaştırılmasına gelince... Ulusoy, Başbakan'ın hiç hazzetmediği Doğan Yayın Holding'in Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile yaptığı rutin bir telefon görüşmesi gerekçe gösterilerek görevden alınmıştı. Ramazan Akyürek istihbaratın başındayken görevden alınan Ulusoy'un kellesini götüren o telefon konuşmasının da yasadışı yollarla dinlendiğini ve sızdırıldığını hatırlatarak noktalayalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?