28 Aralık 2009

Kaç kişi Cem Boyner'in yaptığını yapabilir?

Cem Boyner, hayatın çok cömert davrandığı insanlardan birisi. Varlıklı bir aile, seçkin bir çevre, iyi bir eğitim, büyük bir servet...

Cem Boyner, hayatın çok cömert davrandığı insanlardan birisi. Varlıklı bir aile, seçkin bir çevre, iyi bir eğitim, büyük bir servet... Kendisine bunlarla gelen bir hayatı yeterli bulmayacak kaç kişi vardır?

Boyner yeterli bulmuyor olacak ki, neredeyse çeyrek yüzyıldır hayatın kendisini “indirdiği” yerde değil, kaybetmeyi de göze alarak seçtiği yerlerde görüyoruz onu.

Cem Boyner'i, gazeteci olarak iki kez gördüm. Birincisinde, 1990'ların ortasında kurup başına geçtiği Yeni Demokrasi Hareketi'ni anlatmak için geldiği Ankara'da buluştuğu gazeteci grubu arasındaydım. Kürtler'in haklarından, yapılan eziyetlerden söz ediyor, Türkiye'nin bir “Türk sorunu” yaşadığını anlatıyordu. Boyner konuşurken dinleyenlerin gözlerinden geçen tepkiyi okuyabiliyordunuz: Neler diyor bu adam!

Boyner'i ikinci kez (uzaktan) görüşüm bir TÜSİAD toplantısı vesilesiyle oldu. Kendisiyle tanışmıyorum, ancak yıllardır izlediğim bu işadamı girişte yazdığım ifadeleri kullandırdı bana.

Milliyet gazetesi, pazar günü, eşi Ümit Boyner TÜSİAD Başkanlığı'na hazırlanan Cem Boyner ile yapılmış uzun bir söyleşi yayımladı. Eylem Türk'ün sorularını yanıtlarken dile getirdiği görüşler, Boyner'in neden hayatın kendisine ikram ettiği servetle yetinmediğini bir kez daha düşündürdü bana.

'Önce silahlar sussun, demek samimi değil'

O söyleşiden altını çizdiğim bazı satırları birlikte okuyalım:

- Türklerin kendilerini ezilmiş Kürtlerin, Kürtlerin de kendilerini sorunun özünden habersiz Türklerin yerine koymaları gerek. Bizleri bu noktaya getiren baskıcı devlet politikalarını, resmi yalanları gelin daha sonra tartışalım.

- İktidarın görevi bu sorunu barışçı yollardan çözmektir. Önce “silahlar sussun” demek samimi değil. Sustuğu zamanlar oldu, iktidarlar bir arpa boyu yol gitmedi. Zaman silaha değil barışa davranmak zamanıdır.

'Barış ve DTP, PKK'nın umurunda değil'

- PKK’nın DTP umurunda değildi. Galiba barış da umurunda değil. PKK sadece PKK’yı istiyor. Varoluş sebebi Kürtlerin hakları değil. PKK’nın devamı. Öcalan için de varsa yoksa kendi rolü. DTP kapatıldı şimdi ne olacak? Benim umurumda. Ama PKK’nın umurunda olduğunu sanmıyorum. Üstelik PKK’dan rol çaldığı ve PKK’nın altını boşalttığı için PKK’ya göre, kapansın ki iş gene dağa, PKK’ya, kan dökmeye kalsın.

- Hemen demokratik açılım! Hiç vakit kaybetmeden. Düşünün, Kürtlerin kendileri için istedikleri hak ve özgürlükler kazanılmış, af ilan edilmiş ve savaşın nedeni, aşırılığın nedeni, yalnızca Öcalan’ın rahatı, geleceği ve PKK’nın yönetim kadrosunun dar siyasetine sıkışmış. Böyle bir ortamda hâlâ gençlerin dağa çıkacağını düşünür müsünüz? Bunlar bir an önce gerçekleştirilirse PKK’nın dağ kadrolarının, çığ gibi örgütten ayrılma ihtimali yüksek.

'Meseleye 86 yıllık sopa siyaseti yerine iyilikle yaklaşsak'

- PKK’nın tasfiyesi amaç olursa yanlış yaparız. Devlet doğru olanı yaparsa PKK tasfiye olabilir. Öcalan, PKK ve DTP’deki aşırı kadrolar bugün Kürt açılımı önünde engel oluşturuyor ve bu, Kürt halkına zarar veriyor. Onları izole etmenin yolu gaspedilmiş hakları daha da kasmakla değil, var oluş nedenlerini ortadan kaldırmakla olur. 86 yıldır sopa siyaseti. Bir kere de iyilikle yaklaşsak meseleye

- Devletle-Kürtlerin kavgası, Türklerle-Kürtlerin kavgası haline gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan bitmeli. Hemen. Çok zamanımız kalmadı. Hatta hiç zamanımız kalmadı. Çaresizlik ve umutsuzluk insana her şeyi yaptırabilir.

'Kürtler'e borç ödenmeli, özür dilenmeli'

- Son tahlilde bu meseleyi birlikte çözeceğiz. Türkler başlattı, Türklerle birlikte bitirilecek. Formüller belli değil mi? Şapkadan tavşan çıkmayacak ki. Muhatap aranması ayrı bir oyun. Fikirler alınır, danışma platformu genişletilir, ancak işin ucunda hak verilmesi var müzakere yok, Kürt halkına borç ödenmesi var. Borç ödenirken karşılıklı pazarlık edilmez. Alacaklı, olmayacak fazladan taleplerde bulunursa, tehdit olarak silahı gösterirse, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini korkutup sindirmek ihtimali var mıdır? Asla! Ne olur? Bugüne kadar ölen 40 bin kişiye yeni onbinler eklenir.

- Cumhuriyetin 86. yılında, biriktirilmiş, gasp edilmiş borçları ödemek gerekiyor. Borçlar ödenmelidir, yanlışlar düzeltilmelidir, kabahatler için özür dilenmelidir.

'Ankara'daki ihtiyarlar çözüm yerine gençleri savaşa gönderiyor'

- 25 yıldır kendi toprağını bombalayan, kendi vatandaşını öldüren başka devlet var mı? Ölmeye devam mı? Ne için ölmeye devam? Tam bir anlatsanıza bana. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazmak ne işe yaradı? Kendini Türk hissetmeyenleri üzmek dışında?

- İngilizler, “Yaşlı siyasetçiler birbirleri ile konuşmalı ki gençler savaşta ölmesin” der. Ankara’daki tombul ihtiyarlar birbirleri ile konuşup çözüm üretmek yerine gencecik insanları savaşa göndermeyi tercih ediyor.

- (Ölen gençleri) Asla unutmayacağız. Kaybettiğimiz on binlerce insanın boşuna ölmemiş olması gerekli. PKK’nın silahı bırakması, Kürtlerin eşit haklara kavuşması zafer olmaz mı? Barış zafer olmaz mı? 40 bin insanımızı kaybettik, daha nice 40 binler kaybedelim diyebilir miyiz? Acılar çok ve karşılıklı.

'1915'teki Ermeniler'le göç ettirilen Kürtler çok mu farklı?'

- Yetmedi mi cenazeler, dağda namazsız gömülenler, izi dahi bulunamayanlar? 6 bin köyü PKK’ya lojistik desteği kesmek için yakmamızın bir mantığı olabilir. Ama 6 bin köyü yakarken içinde yaşayan binlerce köylüyü evsiz barksız göçe zorladığımızı da hatırlayalım. Diyarbakır’ın nüfusu nasıl 2 milyon oldu? Doğurarak mı?

- Ermenileri 1915’te Suriye’ye kadar yürüttü Osmanlı. Son 20 yılda köyünü yaktığımız on binleri kamyon kasalarında yakın bir şehrin varoşlarına döktük. Çok mu fark var arada? Açık kasalı kamyon farkı mı? Acı çok, doğru, ancak asla tek taraflı değil.

'Rumca, Ermenice eğitim varken Kürtçe eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz?

- Problemler, yasaklar gözümüzün önünde. “Çöz Beni” diye bağırıyor! Rumca, Ermenice eğitim veren okullar varken, Kürtlere ana dillerinde eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz? Başkalarına değil, kendimize nasıl izah ediyoruz? Hadi sayalım hemen yapılması gerekenleri... Önce yeni anayasa... Kültürel haklar; TV, ana dilinde eğitim, seçme ders, okul, her neyse... Ne gerekiyorsa yap. Hemen af ilan et. Kapsamını tutabildiğin kadar geniş tut, korkma! Savaşta yakılan, yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde... Güneydoğu’yu ekonomik olarak güçlendir, para ver, yatırım yap, batıya bağla, teşvikleri coştur. Barajı yüzde 5’e indir. Parti kapatmayı “demokratik rejimi tehdit etmek”le sınırla. Siyasi partiler kanununu değiştir. Muhalefet buna ve anayasa değişikliğine karşı çıkarsa istifa et, erken seçim yolu aç!
- (Tekrar siyaset) Asla yok. O defter kapandı. Konuşmam vatandaşlık vazifemin gereği. Belki bir duyan olur. Belki bir kardeşimiz eksik ölür.

'Haber okursam, koleksiyonumu satamam' diyen de var

Pazar gazetelerinde bir işadamı söyleşisi daha vardı. Boyner'le aynı sektörde çalışan Emir Yargıcı, Habertürk'ün Ekonomi ilavesinde Esen Evran'ın sorularını yanıtlamıştı. Yargıcı'nın  şu sözlerinin altını çizmişim:

“Haber izlemem, dizi izlemem ben. Televizyonu açıp haber izlesem, korkup masanın altına saklanırım, kendimi dolaba kapatırım, bu işlerin hiçbirini yapamam. Gazeteleri okusam, özene bezene yaptığım koleksiyonumun satılmayacağına kanaat getiririm...”

Gelecekten bakmak...

Yargıcı'nın sözleri, Boyner'in kendisine seçtiği yerin neresi olduğunu çok güzel tarif ediyor.
Evet, nerede durursanız orada görünürsünüz. Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız, ancak Boyner'in sadece şirketlerinin kâr-zarar muhasebesini yapmakla yetindiğini kimse söyleyemez.
Kişisel çıkarlarına da zarar verebilecek bir cesaretle kitabın ortasından konuşan bu adama kızmayın. Yıllar önce yaptığı gibi yine Türkiye'ye gelecekten bakıyor... Yolun başı, bir kez daha yolun sonunda anlaşılmasın diye elini taşın altına koyuyor.
“Belki bir kardeşimiz eksik ölür” diyerek...
Az şey mi?


Tüm Türkiye Cem Boyner'in dediklerini tartışıyor

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?