05 Mart 2013

Ellerimizde kovalar, berbat ettiğiniz gazeteciliği temizlemek için buradayız!

Gazeteciliği, iktidar sahiplerinden önce grup medyalarına, haberciliği sindiren grup çıkarlarına karşı savunmalıyız

 

Milliyet'te 28 Şubat Perşembe günü “İmralı tutanakları” başlığıyla manşetten yayımlanan Namık Durukan'ın haberi, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “Gazeteciliğiniz batsın” çıkışının ardından bir medya krizine dönmüş durumda.

Biliyorum, “kriz” gazetecilerin çok yıprattığı bir kelime. Ancak bu kez gerçekten bir kriz var ve 62 yaşındaki Milliyet bu krizle sallanıyor. Gazete içindeki çalkantıyı krize çeviren gelişme, Milliyet'in en etkili yazarlarından Hasan Cemal'in yazısının yayımlanmaması oldu.

Hasan Cemal, “İmralı tutanakları” dosyasının yayımlanmasından sonra iki yazı kaleme aldı. İlk yazı 1 Mart Cuma günü “Barış olgunlaşmış durumda, resmin bütünü sakın ola gözden kaçmasın!” başlığıyla yayımlandı. Cemal bu yazısına, Milliyet'i ve daha önce defalarca Kuzey Irak'a birlikte gittiği Namık Durukan'ı kutlayarak başlıyordu.

Cemal'in “İmralı tutanakları” üzerine Milliyet'te yayımlanan ikinci ve son yazısı 2 Mart Cumartesi günü “Sayın Başbakan, tarihin eli yine omzunuzda, tarih bazen yaşarken de yakalanır!” başlığını taşıyordu. Cemal bu yazısında, Milliyet'in, ele geçirdiği İmralı notlarını yayımlamasını suçlayanları eleştiriyor ve “Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. İkisi birbirine karıştırılmasın. Kimse de kimsenin işine öyle karışmasın” diyordu.

Başbakan Erdoğan basın tarihine geçecek çıkışlarından sonuncusunu, bu yazının yayımlandığı gün, yani 2 Mart Cumartesi günü Balıkesir'de yaptı. Erdoğan bu konuşmada “Gazeteciliğiniz batsın” derken doğrudan Hasan Cemal'in yazısına gönderme yapıyordu, hatırlayalım:

“Biz çözmek için uğraştıkça çözdürmemek için uğraşanlar var. Biz yapmak için uğraştıkça, yıkmak için mücadele edenler var. Biz tamir etmek için uğraştıkça bozmak için elinden geleni yapanlar var. Biz kalpleri onarmak için uğraştıkça kalpleri kıranlar var. Biz samimiyetle kararlılıkla elimizi, bedenimizi, bütün vücudumuzu taşın altına koyup gençlerin kanınını annelerin gözyaşını dindirmek için çırpındıkça bunu sabote etmeye, bunu bozmaya bunu başarısızlığa uğratmaya çalışanlar var. Bunlar sizin karşınıza yalanlarla iftiralarla çıkıyorlar. Bunlar küfürlerle, hakaretlerle öfke ile nefretle çıkıyorlar. Bunlar sizin karşınıza dedikodu söylenti sabotajla provokasyonla medya operasyonlarıyla çıkıyorlar. İşte bir tane gazete çıkmış. Bir başlık atıyor. Attığı başlıkla İmralı'dan haberler veriyor. Her zaman söyledim. Bir kısım medya hiç bir zaman yanımızda olmadı. Bu medyanın bazı uzantıları, kalemşörleri şunu yazıyor. Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak farklı bir şey. Eğer bu ülkeye bu millete zerre kadar sevdanız varsa şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız böyle bir haberi atamazsınız, atmamanız gerekirdi. Bu süreç hassas bir süreç. (…) Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin..."

Erdoğan, aynı tavrı grup konuşmasında da yineledi, Milliyet'in haberini “gayri milli yayıncılık” olarak nitelendirdi ve “Bize basın özgürlüğü dersi vermeye kalkıyorlar” dedi.

Velhasıl Başbakan, bir dönem kameraların önünde “Abi” diye hitap ettiği tek gazeteci olan Hasan Cemal'i “kalemşor” olarak suçluyordu.

\Milliyet'in sahibi Demirören ailesi bu çıkışın ardından durumdan vazife çıkardı ve Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'a Hasan Cemal'in Milliyet'in yayınını savunan tavrından duyduğu rahatsızlığı iletti. Kendisi de Başbakan'ın çıkışına karşı haberi savunan ve “Haber doğruysa basarız” cevabını veren Sazak'ın çok zor bir kararın eşiğinde olduğu söyleniyor.

Ancak Sazak'ın kararından önce Hasan Cemal'in kararı verildi ve özetlemeye çalıştığım sürecin ardından gazeteye gönderdiği yazı yayımlanmadı. (Yazı yayımlandıktan sonra aldığım bilgiye göre, Hasan Cemal'in yazısını yayımlamama meselesi şöyle cereyan etti: Başbakan'ın çıkışı üzerine devreye giren gazete patronunun çıkardığı krizden haberdar olan Hasan Cemal, bugün yayımlanacak yazısını göndermedi. Gazeteden de hiç kimse Hasan Cemal'den 5 Mart Salı günü çıkacak yazısını istemedi!)

Yazısını görmeyince Hasan Cemal'i aradım, ancak “şimdilik konuşmak istemediğini” söylemekle yetindi. Sedat Ergin'in yayın yönetmenliği döneminde de Kürt sorununa ilişkin bir yazısı bir gün yayımlanmayan, ancak tartışma krize dönüşmeden ertesi gün gazeteye konulan Hasan Cemal, önümüzdeki günlerde önemli açıklamalar yapabilir.

Krizle ilgili olarak Derya Sazak'ı da aradım, ancak toplantıda olduğu için görüşemedim. İstifa ettiği iddialarını kendisine soramadım.

Elbette Hasan Cemal'in ayrılmak zorunda bırakılmasının Milliyet'i geri dönemeyeceği bir yola sokacağını söylemeye gerek yok. Erdoğan'ın Balıkesir konuşmasına cevap veren Can Dündar'ın kellesinin de istendiği, krizin istifalarla büyüyebileceği konuşuluyor. 

Milliyet, Demirören ailesine satıldıktan sonra önce AKP'yi rahatsız ettiği bilinen Nuray Mert'in yazılarına son verilmişti. Erdoğan Demirören'in, bazı yazarlara “Hükümeti rahatsız edecek yazı yazmayın” dediğini, birinci ağızdan duyduğumu da söylemeliyim.

Hasan Cemal; gazeteciliği, kitapları, çok doğurgan sonuçlar veren yayın yönetmenliği, kalemini kendi hatalarına da doğrultabilen cesareti ve ne olursa olsun demokrasiden yana tavrıyla Türk basın tarihine geçti. Görünüşe bakılırsa, Demirören ailesi de geçiyor!

Gazeteciliği, iktidar sahiplerinden önce grup medyalarına, haberciliği sindiren grup çıkarlarına karşı savunmalıyız.

Hep söylediğimizi Milliyet'in patronları için de tekrarlayalım. Ellerimizde kovalar, berbat ettiğiniz bu mesleği temizlemek için buradayız...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?