15 Ağustos 2013

Demirtaş: Öcalan 'sorunu çözmek için bir daha fırsat bulamayabiliriz' diyor

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul'da bir grup gazeteciyle bir araya geldi. Ağırlıklı olarak çözüm sürecinin konuşulduğu buluşmada, Erbil'de yapılması planlanan Kürt Ulusal Kongresi ile Suriye'deki gelişmeler de gündeme geldi.

 

\

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul'da bir grup gazeteciyle bir araya geldi. Ağırlıklı olarak çözüm sürecinin  konuşulduğu buluşmada, Erbil'de yapılması planlanan Kürt Ulusal Kongresi ile Suriye'deki gelişmeler de gündeme geldi.

Serin kanlı değerlendirmeler yapan ve çözüm sürecine inancını koruyan Demirtaş'ın, Abdullah Öcalan'la görüşmelere de dayanarak yaptığı açıklamalar, Türkiye'nin yakın geleceği açısından önemli mesajlar taşıyor. Öncelikle iki tarihin altını çiziyor Demirtaş; 1 Eylül ve 15 Ekim. 1 Eylül'e  kadar çözüm sürecinde atılacak adımların genel çerçevesini oluşturacak projenin ortaya konması, 15 Ekim'e kadar da bu çerçeve kapsamındaki paketi yasalaştırma adımlarının atılması.

Demirtaş, iki tarihli bu takvim için önümüzdeki haftaların “kritik” olduğunun altını çiziyor.  “Takvimin henüz sarkmadığını, hükümetin süreci işletmek istediğine ve sonuçta ortaya bir şey koyacağına inandığını” söylüyor.

Peki Başbakan Tayyip Erdoğan “Paketi 2014'teki Köşk seçimlerinden sonraya bırakalım” derse?

Demirtaş'ın cevabı önemli:

“Paket olmazsa, bunun alternatifi savaştır. Biz 'Süreç bitti' denilmesin diye elimizden geleni yapacağız. Ama ilk kurşun atıldıktan sonra yeniden görüşmelerin başlaması 2-3 sene sürüyor.”

Demirtaş, Öcalan'ın “15 Ekim’e kadar adım atılacak, dedim. 15 Ekim’e kadar bu adımlar atılmazsa ben söz verdiğim gerillaya ne diyeceğim, ne yapabilirim” dediğini söylüyor ve PKK liderinin böyle bir durumda süreçten çekileceğini, 2009'dan beri “50'den fazla” konuşma yaptığı İmralı'daki heyetle görüşmelerin kesileceğini vurguluyor.

Selahattin Demirtaş, Öcalan'ın, Türklerle Kürtlerin bu sorunu “başbaşa çözmeleri” için “bir daha fırsat bulamayabileceklerini” düşündüğüne, sürecin çökme ihtimalinden tedirginlik duyduğuna işaret ediyor. Bir de, “kendisi söylemedi, ama benim gözlemim” diyerek önemli bir ilave yapıyor Demirtaş:

“Öcalan’ın yaşı ve sağlığıyla ilgili kaygıları var. 'Ben hayattayken bu işi çözelim' istiyor...”

Demirtaş, İmralı'da gazetecilerle görüşmenin sürece katkıda bulunacağına inanan Öcalan'ın bu noktada “muhalefetin de ikna edilmesi konusunda garanti verdiğinin” altını çiziyor.

Bağımsız ulus-devlet tereddütlerine karşı tek çarenin “her ülkenin kendi Kürtlerini tatmin etmesi” olduğunu vurgulayan Demirtaş, Suriye Kürdistanı'ndaki gelişmelere değinirken, El Nusra eşliğinde Türkiye'deki bazı İslamcı hareketlere de gönderme yaparak “Suriye'ye şeriat ihraç etmenin kimsenin işi olmadığına” vurgu yapıyor.

Sözü daha fazla uzatmadan, Demirtaş'a bırakalım. Ancak BDP Eş Genel Başkanı'nın sözlerini okurken dikkate alınması gereken bir gözlemi aktarmak önemli. Demirtaş, takvime işaret ederek “kritik bir süreç” vurgusu yapmakla birlikte, bu sürede yapıcı bir pozisyonda olacaklarının belirtilerini sürekli vermeye özen gösterdi. Demirtaş telaffuz etmedi, ancak izlenimim; ortaya konacak paketin bütün unsurlarıyla 15 Ekim'e kadar yasalaşmaması durumunda da süreç kesilmeyecek, hükümetin o güne kadar atacağı adımlar Kürt siyaseti, İmralı ve Kandil tarafından dikkate alınarak hareket edilecek.

Notlarımı T24 Yazı İşleri Müdürü Hazal Özvarış'ın tuttuğu notlarla karşılaştırarak yazdığım aşağıdaki bölüm, bir ses kaydına dayanmıyor. “Bazı ifadelerde hata olmuşsa bana aittir ve düzeltilmeye açıktır” diyerek...

 

'Takvim ortak belirlendi, süreç kritik'

 

Selahattin Demirtaş: Önümüzdeki 15 gün süreç açısından kritik. İki tarih var; 1 Eylül ve 15 Ekim tarihleri. Bu tarihler, zaman zaman öne sürüldüğü gibi hükümeti tehdit anlamına gelmiyor. Bu tarihler için bazı zorluklar var. Birisi Türkiye’nin iç gündemi; önümüzdeki dönem seçimler var. İkinci zorluk ise bölgedeki, Suriye’deki, Mısır’daki gelişmeler. Bölgesel gelişmeler Türkiye’nin iç gündeminden bile daha kritik. Benim görebildiğim kadarıyla bu tarihler Öcalan’ın dayatması olarak çıkmamıştır. İmralı’daki görüşmelerde karşılıklı mutabakatla çıkmış. Öcalan heyetle görüşmelerinde bir proje sundu. Dedi ki “Hükümete sunulabilecek bir çerçeve hazırlayalım, bu çerçevenin detaylarını siyaset tartışsın ama 1 Eylül’e kadar bu taslak çerçeve mutlaka olsun.” Bu çerçeve kapsamında hangi konuların çözüleceği sıralanacak. Örneğin, anayasa konusu, kadın hakları, ekoloji gibi konular. 1 Eylül’e kadar hazırlanacak bu çerçeve siyaset zemininde 15 Ekim’e kadar somut adımlara dönüştürülecekti.

 

'Bildiğim kadarıyla heyetin başkanı MİT Müsteşarı' 

 

- Kimler var Öcalan’la konuşan bu heyette?

Demirtaş: Biz Sayın Öcalan’a hiç sormadık, ama bildiğim kadarıyla MİT Müsteşarı (Hakan Fidan) heyetin başkanı. Yardımcılarından birisi de var. Zaten o bizimle görüşmelerde sürekli yanımızda oluyor.

- Bu iki tarihten ne anlamamız gerekiyor?

Demirtaş: 1 Eylül’e kadar çerçeve, 15 Ekim’e kadar da yasalaşma adımlarının tamamlanması öngörüldü. “15 Ekim’de Habur’dan gelişler başlayacak” dendi. Bunun anlamı şuydu; bu tarihe kadar geri dönüş yasası da çıkarsa dönüşler olur, dendi. Biz çok ısrar ettik; hem geniş bir paket, hem de yol temizliği dediğimiz bir paket sunduk. Ama hükümetin paketinin şu ana kadar tek bir maddesini görmüş değiliz. Diyoruz ki, “Başbakan bu paketi onayladıktan sonra bunun tek maddesini değiştirme olasılığınız var mı?” Yani biz paketin tartışarak oluşturulmasını istiyoruz. Hükümetin paketinin bizimkiyle ne ölçüde örtüştüğünü bilmiyoruz. Ama hükümetle bizim çalışmamızın örtüşmesi lazım, Öcalan da buna bakarak “Siz hükümetle anlaşabiliyor musunuz?” diyecek.

 

‘Öcalan, heyetle 50’den fazla görüşme yaptı’

 

- İmralı’ya tekrar ne zaman gideceksiniz?

Demirtaş: Biz Öcalan orada heyetle görüştükten bir gün sonra gidiyoruz. Yoksa heyetle yeni bir görüşme olmadan gidilirse tekrar olacak, anlamsız olacak. Öcalan heyetle bugüne kadar 50’den fazla görüşme yaptı ve “Yol alıyoruz, ilerlemek istiyoruz. Heyetle genelde anlaşıyoruz” diyor. 50’den fazla toplantının herhalde 2009 sonrasında yapılmasından bahsediyorlar.


Öcalan: Bir daha fırsatımız olmayabilir
 

- Öcalan kardeşiyle yaptığı son görüşmeden sonra karamsar bir hava verdi. Neden?

Demirtaş: Şu andaki inisiyatifin çökme ihtimali kendisini çok tedirgin ediyor. Onun için detaylara takılmıyor, bizden de bu konuda yardım istiyor. Çünkü Öcalan, “Bir daha bu fırsatı yakalayamayabiliriz. Bir daha tekrar denemek için fırsatımız olmayabilir” diyor. Bu süreçte hükümetten bir adım bekliyordu, biz de bekliyorduk. Ama henüz görmedik. Öcalan şunu söylüyor; “Geçmişte benimle görüşen askerler - ordunun egemen olduğu dönemi kast ediyor -, bana çözüm için mektup yazan (Necmettin) Erbakan ve (Turgut) Özal hep bir yıllık bir süreç öngörüyorlardı.  Şu anda böyle bir öngörü yok, ama süreci yaymamak lazım.

Öcalan aslında süreç için çok daha fazla şeffaflık istiyor. Orada yapılan görüşmelerin daha ayrıntılı bilinmesini istiyor. Ama bu konuda heyetle mutabakata uyuyor. Basın meselesini de bu yüzden istedi. “Kürt meselesiyle ilgilenen bu sürece katkısı olan ve sürecin ilerlemesini sağlayabilecek bazı gazeteciler buraya gelirse, ben onlarla bir veya iki gün görüşebilirsem bu sürecin önünü açabilir” diyor.  Hükümet sürecin ilerlemesini istiyorsa bunu yapabilir, ama bunu yapmıyorsa sürecin ilerlemesini istemiyor mu, sorusu ortaya çıkıyor.

 

Öcalan: Muhalefeti ikna etmeyi garanti ediyorum

 

Öcalan, “Ben muhalefeti de ikna etmeyi garanti ediyorum, niye basınla görüştürülmüyorum?” diyor. Üstelik heyetle ilk anlaşmalarda gazetecilerle, bir grup sivil toplum örgütüyle Öcalan’ın görüşmesi de vardı. Hükümet de, gazeteci ve sivil toplum örgütleriyle görüşmesi için bize “Evet, sorun değil. Hele ateşkes sağlansın ve geri çekilme olsun” dedi. Ama şimdi hükümet bu basit konuda bile yan çiziyor. 

- Öcalan hangi detaylara takılmıyor?

Demirtaş: Örneğin, hükümet İmralı’ya gidecek heyetlere müdahale ediyordu, biz de itiraz ediyorduk. Bunun için “Takılmayın” dedi.

 

‘Öcalan ben hayattayken çözülmeli, diye düşünüyor’

 

- Öcalan neden “Denemek için bir fırsat daha bulamayız” diye düşünüyor?

Demirtaş: Özellikle bölgesel meselelerden dolayı böyle düşünüyor. Eğer bu sorunu biz bize çözmek istiyorsak şu anda bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini düşünüyor. Sorunu biz bize çözmek için vakit harcanmaması lazım. Yoksa bölgesel güçler, dengeler, süreçler işin içine karışıyor.

İkincisi; bu benim gözlemim, böyle bir şey söylemedi, ama Öcalan’ın yaşı ve sağlığıyla ilgili kaygıları var. “Ben hayattayken bu işi çözelim” istiyor.

- Detaylara takılmama yaklaşımı taviz olarak görülüyor mu?

Demirtaş : Hayır, stratejik bir yaklaşım bu. Ana konularda taviz yok.


Öcalan: Yasa olmadan tek kişi bile geri dönmesin

 

- Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması sizin kırmızı çizginiz mi?

\Demirtaş: Bizim bu konuda hiçbir mutabakatımız yok, kesinlikle kaldırılmalı diye düşünüyoruz. Eğer tamamen kaldırılmayacaksa baraj için azami teklifimiz yüzde 3. Bu sürecin değil, BDP’nin kırmızı çizgisidir. Öcalan “Bizim de kırmızı çizgimizdir” derse o zaman iş değişir. Ama heyetle görüşmelerde baraj gibi detaylar konuşulmuyor.

Öcalan’ın kafasında şöyle bir kırmızı çizgi var. Türkiye’de devlet yönetme mantığı; iktidara gelen devleti ele geçirmek istiyor. Buna karşı devleti küçültecek şeyler öneriyor. Yerel yönetimler, yerinden yönetim bunun bir parçası. Örneğin yerel yönetimlere yatırımlar, iç güvenlik, kadın, tarım, çevre konularında yetkiler verebilir. Öcalan, mümkün olduğunca az maddeli bir anayasa istiyor. Ondan sonrası toplumun işidir, diyor. Kırmızı çizgisi budur. Yoksa bunun dışında olmazsa olmaz dediği, katı bir duruşu yok. Ama şunu söylüyor geri dönüşle ilgili; “Yasa olmadan, ben de çağrı yapsam tek kişi bile dönmesin.”  Yani gidiş yasa çıkmadan oldu, “Ben ısrarcıydım gidişin de yasayla olması konusunda ama bunu yapmadılar, büyük hata yaptılar. Ama dönüş mutlaka yasayla olmalı” diyor.

- Son tarih olarak belirlenen 15 Ekim’e kadar bir şey olmazsa, Öcalan ne yapar?

Demirtaş: “Ben çekiliyorum” der. “BDP kendi kararını versin, KCK kendi kararını versin. Ben çekiliyorum” der ve heyetle görüşmeler kesilir. 1 Eylül’e kadar da çerçeve çıkmazsa bu açıklamayı yapar. Ondan sonra “Devlet istiyorsa Kandil’e gidip Cemil Bayık’la görüşsün” der. Bunun sonucunun ne olacağını herkes biliyor.

 

‘Takvim sarkmış değil’

 

- 1 Eylül yaklaşıyor, siz umutlu musunuz?

Demirtaş : Şu anda takvim sarkmış değil. Hükümet en son 10 gün kadar önce bize de söyledi. Şu anda iki hafta var. Sonuçta ortaya bir şey çıkacağını düşünüyorum. Hükümetin hazırlıkları şu anda süreci işletmek istediğini gösteriyor. Karamsar olmamıza neden olan tek şey 12 yıllık geçmiş AKP pratiği.

 

‘Paket olmazsa, alternatifi savaştır’

 

- Ya Erdoğan “Köşk seçimlerinden sonraya bırakalım” derse?

 Demirtaş: Paket olmazsa, bunun alternatifi savaştır. Biz “Süreç bitti” denilmesin diye elimizden geleni yapacağız. Ama ilk kurşun atıldıktan sonra yeniden görüşmelerin başlaması 2-3 sene sürüyor.

- PKK’nın şiddete dönmesi ne kadar gerçekçi? Çünkü sonuçta siyasi meşruiyet kazanmış bir örgüt, hükümet de böyle düşünüyorsa, sizin gibi bir aciliyet duygusuyla sürece yaklaşmıyor olabilir.

Demirtaş: Orta Doğu’yu biliyorsunuz. Meşruiyet güdüsüyle mi hareket ediliyor? Daha dün 400 kişi öldürüldü. Orada şiddete ihlale mi neden oluyor diye değil, kim ne kazanıyor diye bakılıyor. “PKK meşruiyetini zorlar” diye 30 senedir söylüyorlar. Yeniden şiddete dönse bile çok başka şeylere yol açabilir.

Bakın, PKK’nin Türkiye’den çıkması bazı Kürt örgütler ve bölgedeki bazı güçler içinde rahatsızlık yarattı. Çünkü PKK’nin Türkiye’de tehdit olması üzerine oyun kuranlar bundan rahatsız oldu. PKK tehdidini Türkiye’ye karşı kullananlar rahatsız oldu.

 

Öcalan: Adım atılmazsa halka ve gerillaya ne derim?

 

- Ama Öcalan, “Silahlı mücadele dönemi bitti” demedi mi?

Demirtaş: Doğru. Öcalan şöyle düşünüyor; “Biz kendi açımızdan bu işi bitirdik ama hükümetin bunun tamamlanması için gereğini yapması lazım.” Sabahleyin Karayılan’ın açıklamasını okudum, kendisi HPG’nin başındadır, “HPG süreç tıkandığı anda görev yapmaya hazır” diyor. Bakın hem Öcalan, hem PKK şöyle düşünüyor: “Biz muazzam bir şey yaptık. Devletin bütün ordusunu oraya yığarak yapamayacağı bir şey yaptık. Gerillanın mevzilenmesi kolay değil, yıllar alan bir şey. Ama çekildik. Ve bunu Öcalan’ın bir lafıyla yaptık. Hiçbir güvence almadan yaptık.”

Eğer buna karşı çiğ bir yaklaşım olursa bu tabanda da muazzam bir öfkeye yol açacaktır. Birinci aşamada ne isteniyordu; “gerilla çıkacak, ölümler sıfıra inecek.” İşte bu sağlandı. “Dağa çıkanlar var” deniyor, doğru, çıkanlar var. Ama dağa illa çatışmaya katılmak için çıkılmıyor. PKK’nin siyasi kadroları, silahlı kadrolarından çok daha büyük.

- Özetle şunu mu anlamalıyız, 1 Eylül-15 Ekim takvimleri ilerlemezse silahlara dönülecek?

Demirtaş : Öcalan, çözüm için silahları tehdit olmaktan çıkardı. Ama devamı için "Süreç ilerlemezse ben etkili olamam halk ve örgüt üzerinde. 15 Ekim’e kadar adım atılacak, dedim. 15 Ekim’e kadar bu adımlar atılmazsa ben söz verdiğim gerillaya ne diyeceğim, ne yapabilirim” diyor.

 

‘Gezi’de işkence yaptılar’

 

- Hükümet kanadından sizce hiç adım atılmadı mı? Mesela Meclis’te komisyon kurulması bir adım değil mi?

Demirtaş: İşlemeyen bir komisyon ama önemli. Muazzam bir şey yapmadılar. Bununla birlikte Gezi’de insanlara işkence yaptılar. Çözüm için atılan pozitif tavırlar varken, Batı’da bunu yaptılar, yani nötrleşti.

- HDP’ye dair nasıl gelişmeler var? Öcalan BDP yerine daha büyük bir kitle partisi mi istiyor?

Demirtaş: Süreci konuşurken Türkiye siyasetiyle ilgili, bizimle ilgili meseleleri de konuşuyor. Ama bu bir dayatma, talimat değil. Tartışıyoruz. HDP falan da bu çerçevede bir tartışma. Öcalan Türkiye’deki gelişmeleri de dikkate alan yeni çıkışların yüzde 25’ler düzeyinde destek bulacak bir hareket doğurabileceğini düşünüyor. “BDP olarak yapamazsanız HDP yapabilir” konuşmaları var. Ama sadece o değil, birçok alternatif hareket çıkıyor. Örneğin Antikapitalist Müslümanlar var. Alternatif siyasi bir güç çıkabilir. Bu demokratikleşmeye de katkı sağlar. Tartışılan bu. 

 

‘Hükümet sokaktaki insana zulmederse tepkimizi ortaya koyarız’

 

- Öcalan, Gezi Parkı eylemlerine nasıl bakıyor?

Demirtaş: Tepkinin hükümetin politikalarından kaynaklandığı düşünüyor.  Erdoğan’ın süreci okuyamadığını, “devlet benim” dediğini düşünüyor. Öcalan, Gezi ruhunu anlayan bir yerden konuşuyor. Kürt siyasetiyle ilgili olarak da Gezi süreci için iyi taktikler geliştiremediğimizi söylüyor.

- Gezi süreci ardından statlarda dahi yapılan baskılar var, bu bir yerde yeniden patlama yaratabilir. İkinci kez tekrarlanırsa ne yapacaksınız? Artık elinizde bir deneyim de var. Ayrıca, Gezi süresince böyle davranan bir hükümet sizi anlar diye düşünüyor musunuz?

Demirtaş: Süreç ister devam etsin, ister etmesin, hükümet sokaktaki insana zulme devam ederse BDP olarak kitlemizle birlikte tepkimizi daha sert ortaya koyarız. Sessiz kalmayız, sesimizi yükseltiriz.

Diğer yandan, hükümet paket konusunda basınç görmezse ortaya kadük bir şey çıkabilir. Ama süreci aklıselim değerlendirmeye tabi tutarsa iyi bir şey çıkabilir. Bu yüzden önümüzde 15-20 gün kritik bir süreç.

 

‘Heyet bugünlerde Öcalan’la görüşüyor olmalı’

 

- İmralı’da heyetle görüşmeler sürüyor mu?

Demirtaş: Bayramda veya bayramdan sonra bu çerçeveyi konuşmaya başlayacağız, demişti Öcalan. Bugünlerde heyetle görüşüyor olmalı. Bugün de bitmiş olabilir. Sonra da biz gideceğiz.

- Yerel seçimlerde CHP’yle örneğin İstanbul’da bir ittifak olabilir mi?

Demirtaş: (Gülerek) CHP daha Sırrı Süreyya Önder’e ortak aday olarak desteğini bile açıklamış değil. Yanlış anlaşılmasın, bizim adayımızı henüz belirlemedik. Biz güçlü olduğumuz bölge dışında yerelde her yerde ittifaka açığız. Bunu daha iyi bir yerel yönetim için istiyoruz. Bu herhangi bir partiye karşı ittifak anlayışı değil. Ama AKP’nin iyi yönetemediğini de biliyoruz.

- Sizce Öcalan bu sürecin sonunda özgürlüğüne kavuşacak mı?

Demirtaş: İnşallah.

 

‘Ya barış olacak ya da bütün Kürtleri öldürecekler’

 

- Erbil’de planlan kongre bir dönemeç mi, bir ilk adım mı yoksa bir yoklama mı?

Demirtaş: Kongre toplanır ve başarılı olursa bir dönemeç olur. Şu anda Hewler’de ortak çalışan Kürt hareketleri daha önce birbiriyle çalışmış değil, 15 sene öncesine kadar hep çatışmışlar. İran, Türkiye, Suriye, Irak kendi topraklarındaki Kürt gruplara dayanarak politika yapıyordu. Artık bu ortadan kalkacak, yani, Kürdü Kürde kırdırma ve Kürdü başka ülkeye karşı kullanma devri bitti. Yani, ya anlaşma olacak ve barışılacak ya da öldürmek istiyorlarsa bütün Kürtleri öldürecekler.

- Erbil kongresinde ulus devlet tartışmaları da ele alınacak mı?

Demirtaş: Alınır. Kürdistan (Irak Kürdistanı) ulus devlete gider mi, tartışmaları var. Şu anda öyle gibi ama Kürtler açısından tek çözüm modeli yok, önemli olan statülerinin gelişmesidir. 4 parçadaki Kürtlerin birleşmesi yerine Kürtlerin kendi yaşadıkları ülkelerde de birbirleriyle yakın ilişkileri olabilir. Bunun yanında Irak’taki oluşumun bir parçası da olabilir. Biz BDP olarak bağımsız ulus devlet istemiyoruz. Bunu Kürdistan için istemiyoruz. Biz Kürtlere statü istiyoruz. Ama ulus devlet isteyene de “Hayır, sen niye bunu istiyorsun” demeyiz.  

- Irak Kürdistanı’yla nasıl bir ilişki olabilir?

Demirtaş : Sınırlar gevşetilebilir. Büyük Kürdistan, bağımsız bir devlet her Kürdün hayalinde vardır. Ama bu devlet kendisine baskı uygulayacak bir devlet olursa en azından demokrasiye inanan Kürtler buna karşı çıkar. Sınırları kalın çizmek yerine gevşetmek daha doğru. Sınırları daha kalın çizmek kimseye iyilik ve demokratikleşme getirmez. Aslında korkular sınırların birbirine yakınlığından kaynaklanıyor. Mesela Çin’deki Uygur bölgesinde bağımsız bir Kürt devleti kurulsaydı bu tehdit olarak görülür müydü? Bu korkuyu ortadan kaldırmanın yolu kendi Kürdünü tatmin etmektir. Her ülke kendi Kürdünü tatmin edecek. Bunu sağlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikalarıdır. 

- Suriye Kürdistanı, Rojava’da olanları nasıl izliyorsunuz?

Demirtaş: Oraya saldırı buradaki süreci sıkıntıya sokabilir. Orada PYD’ye karşı güçlerin pozisyonu şu: “Esad’a karşı pozisyon al.” PYD’de de bunu istemiyor. Oradaki Kürtler, Suriye’nin demokratik birliğini hedeflemeliler. Bu ülkedeki üçüncü bir güç olarak hem Esad’a, hem de Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) baskı yapabilirler. Cenevre konferansından önce bu olursa, bu Türkiye’nin de işine gelir. Bu süreçte görüldü ki oradaki Kürtler kendilerini savunabilecek bir konumdalar. Moskova, İran’la görüşüyorlar. Yakında Avrupa ile de görüşebilirler. Yani bir meşruiyet gelişiyor.

- Türkiye’de marjinal sayılabilecek ve hükümetle de irtibatlı oldukları düşünülebilecek bazı İslamcı örgütler Suriye’de cihatçılara iftira atıldığını öne sürüyorlar. Rojava’da katliam iddialarının doğruluğu sorgulanıyor…

Demirtaş: Orada katliam var – yok meselesi… Rojava’ya kongre komitesinden bir heyet gidecek. Ama katliam yoksa El Nusra’nın bölgedeki saldırıları meşru mudur? Çeçenler gibi dışarıdan gelenler, “Ben orada illa İslami devlet kuracağım” demenin meşruiyetini nereden alıyorlar?  Esad’la savaşmamış olmak, onlara karşı saldırılara meşruiyet mi sağlıyor? Orası Kürdistan. Oraya şeriat ihraç etmek buraların işi değil. Eğer şeriat kuracaklarsa oradaki insanlar kendileri kurar. İslamcı örgütler buna dikkat etmeliler. Ben de bazılarıyla görüşeceğim.

- Katliam haberlerine ne ölçüde itibar edebiliriz?

Demirtaş: Tamamı, yüzde yüz doğrudur demek doğru olmaz. Ama buradan yola çıkarak “Sivil katliam yok, ne güzel savaşıyorlar” dememek lazım. Diğer yandan bölgeyi bilen ve orada çalışmış olan Amed Dicle bölgeden haberler geçiyor, tanıkları konuşturuyor. Ben onun haberlerine güveniyorum.

- Bu bölge neden önemli?

Demirtaş: Birincisi, askeri nedenle. Esad’a karşı başarı elde edemediler. Bu nedenle Kürdistan bölgesinde üslenmek istiyorlar. İki; orası petrol bölgesi. Oraya hakim olana uluslararası güçler yatırım yapar. Üç, PYD’yi tehdit olarak görenler El Nusra’yı el altından destekleyebilir. Dört, ideolojik nedenler olabilir.

- İran, Kürt ulusal kongresinden rahatsız değil mi?

Demirtaş: İran kongreyi engelleyemediği için, aleyhinde bir karar çıkmaması için çalışıyor.                       

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?