15 Ağustos 2011

Bu kitap Çiller'i Ayhan Çarkın'ın yanına gönderebilir!

Tansu Çiller ile eşi Özer Uçuran Çiller, Kuşadası’ndaki çiftliklerinde kaçak şarap üretmeye başlamadan önce, malum, Türkiye’yi yönetmişlerdi.


Tansu Çiller
ile eşi Özer Uçuran Çiller, Kuşadası’ndaki çiftliklerinde kaçak şarap üretmeye başlamadan önce, malum, Türkiye’yi yönetmişlerdi. 
 

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993’te beklenmeyen ölümü üzerine dönemin Başbakanı ve DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel Çankaya’ya çıkınca, 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde parlamentoya giren Tansu Çiller Türkiye’nin en şanslı politikacısı oluvermişti. Daha birkaç yıl önce politikaya giren Çiller, 13 Haziran 1993’te yapılan olağanüstü kongreyi kazanarak DYP Genel Başkanlığı koltuğunun yanı sıra Başbakanlık koltuğuna da oturmuştu.
 

Tutuklanan ve faili meçhul cinayetlere ilişkin itiraflarıyla polis arkadaşlarını da tutuklatan eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın’ın anlattığı “Çiller’li yıllar” böyle başladı. 

 

‘Elimizde Kürt işadamlarının listesi var’

 

Çiler Başbakanlık koltuğuna oturduktan birkaç ay sonra sohbet ettiği gazetecilere tuhaf bir şey söylemişti. Hatırlayalım; tarih 4 Kasım 1993:

"Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir."
 

Çiller'in bu açıklamayı yapmasının ardından, yaklaşık iki ay sonra Kürt işadamı, avukat, bürokrat ve siyasetçileri hedef alan cinayetler dizisi başladı. 14 Ocak 1994'te Behçet Cantürk ile başlayıp 25 Şubat'ta avukat Yusuf Ziya Ekinci ile devam eden cinayet dizisinde Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan, avukat Medet Serhat, DEP'li avukat Faik Candan, Fevzi Arslan, Şahin Arslan ve Ankara'nın Altındağ ilçesinin Yüksekovalı Nüfus Müdürü Mecit Baskın karanlık cinayetlere kurban gittiler.
 

Ayhan Çarkın işte bu dönemi anlatıyor, “cinayetleri biz işledik” diyor, Mehmet Ağar ile halen Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan dönemin Emniyet Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin’in yargısız infazlardan haberleri olduğunu öne sürüyor.


Çarkın ve arkadaşlarının tutuklandığı, dönemin bakanları ve polis şeflerinin suçlanmaya başlandığı süreç henüz dönemin Başbakanına, Tansu Çiller’e uzanmadı.Henüz hiçbir makam kendisine “Bir dizi cinayetin işlenmesinden hemen önce ‘Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Devlet PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir’ sözleriyle ne demek istediniz” diye sormadı.
 

Çarkın’ın “Çiller’li yıllar”ı anlattığını söyledim. Bu ismi taşıyan bir de kitap var. Kitap, Tansu Çiller’in danışmanlığını yapan, Özer Uçuran Çiller’e “abi” diye hitap edecek kadar aileye yakın bir isim olan Memduh Bayraktaroğlu’nun imzasını taşıyor. Bir dönem Özer Çiller’le ortaklık kuran, daha öncesinde Dündar Kılıç ile çalışırken yardımcılığını yapan Tarık Ümit’in MİT elemanı olduğunu öğrenen Bayraktaroğlu’ndan söz ediyorum. Bayraktaroğlu, bu mazisini de açık sözlülükle anlattığı “Çillerli Yıllarım” kitabında, kaçırılan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Tarık Ümit’in MİT için çalıştığını öğrendiğinde duyduğu şaşkınlığı da paylaşıyor.
 

Bayraktaroğlu’nun kitabında, bugün tutuklamalara neden olan 1994-1995 döneminde işlenen karanlık cinayetler konusunda ilginç bir bölüm de yer alıyor. Çiller’in danışmanlığını da yapan Memduh Bayraktaroğlu, kitabında bakın neler söylüyor. Ara başlıklar bana ait, ancak parantez içlerindeki ünlemler de dahil olmak üzere, Bayraktaroğlu’nun satırlarını aynen aktarıyorum. Aşağıda italik harflerle dizilen bölümde Bayraktaroğlu'nun anlattıklarını birlikte okuyalım:
 

* * *
 

‘Memduh, şu Mehmet Ağar konusunu bir daha açma’ 

 


DYP ne “dinamik” partiymiş ki, 2002 seçimlerine gidilirken ben halen (Tansu) Çiller’e (Mehmet) Ağar’ı önermekle meşguldüm!
 

“Ne yapıp edip partiye döndürün. Siz göremiyor olabilirsiniz ama polis teşkilatından tutun da ülkücülere kadar her kesim Ağar’I seviyor. Size sadece Elazığ’ı alsa yetmez mi? Bizim için 5 bin oy bile değerliyken, Türkiye genelinde en az 500 bin oyu olan Ağar’ı silmek akıl kârı mı?” diye soruyordum…
 

Özer bey yine telefon ediyor ve “Memduh sana daha önce de söyledim. Şu Mehmet Ağar konusunu bir daha açma kardeşim. Olmaz. İşte o kadar. Olmaz o adam…”
 

“Abi size bu kadar kızdıran ne?”
 

“Bir gün anlatırım…”
 

Ve o bir gün gelmiş olmalıydı ki, sonunda Özer Uçuran bana Ağar’ı neden istemediklerini anlattı.
 

Tansu Hanım’ın başbakan olduğu ve terörün neredeyse pik yaptığı 1993 yılı sonları ile 1994 yılı içinde, Tansu Hanım PKK ile mücadele edebilmek için neler yapılması gerektiğine dair bir rapor istemişti…
 

Dönemin istihbaratçılarının (hemen hepsi Özer Uçuran ile arkadaş olmuşlardı!) hazırladığı bir raporda, PKK’nın finansmanı kesilirse, silahlı gücünün de biteceği anlatılıyordu.
 

PKK’nın finansman gücü ise iki koldan geliyordu;
 

1. kol Kürt asıllı işadamları,

2. kol uyuşturucu ticareti… 

 

‘Kürt işadamları PKK’ya yardım yapamaz hale getirilecekti’ 

 

Kürt asıllı işadamları uyarılacak, gerekirse PKK’ya yardım yapamaz hale (!) getirilecekti. Uyuşturucu ticareti ise engellenecekti.
 

Uyuşturucu ticaretini yöneten kişinin, Kürt asıllı bir işadamı olan Behçet Cantürk olduğu biliniyordu. 

 

‘Özer beye önerilen özel birlik çalışmaya başladı’ 

 

Eski istihbaratçılar ve halen görevde olan meslektaşları, Özer beye, “özel birlik” kurulmasını önermişti: KGB
 

Yok, yok, Sovyetlerin istihbarat teşkilatı değil. Kamu Güvenliği Başkanlığı diye bir teşkilat. Bu teşkilat sözde kamu güvenliği ile ilgilenecekti ama özde, terörle mücadele edecekti.
 

Bir tür özel birlik yani.
 

Hemen gerekli kararnameler ve tüzükler hazırlandı. Fakat o da ne? Cumhurbaşkanı Demirel, teşkilatın kuruluşunu onaylamadı. Buna rağmen kurulan ekip resmi çerçeve dışında çalışmalarına başladı..  

 

‘Behçet Cantürk uyarıldı ve öldürüldü’ 

 

İçlerinden bir sözcü seçerek uyuşturucu ticaretini yöneten Cantürk’e gönderdiler. Sözcü, uyuşturucu ticaretinden vazgeçmesini, aksi halde başına iş açacağını bildirecekti. Cantürk, özel birlikle işbirliği yapmayı kabul etmedi. İlerleyen günlerde Cantürk öldürüldü.

Bu arada Demirel’in kurulmasını iptal ettiği KGB, gayriresmi biçimde çalışmalarını sürdürüyordu. Özer Uçuran (Tansu Hanım değil) Ağar’a diş bilemeye başlamıştı çünkü kendisine verilen istihbarata göre KGB Ağar tarafından cumhurbaşkanına şikâyet edilmişti. Bu arada Cantürk öldürülünce uyuşturucu ticareti el değiştirmişti. Uyuşturucu ticareti yine tüm hızıyla sürüyordu ama satıştan elde edilen milyarlarca dolar gelir el değiştirmişti.
 

Uyuşturucu, gümrük bakanlığının da rahatlıkla dışarı çıkarılıyor ve satılıyordu. Elde edilen milyonlarca (kimilerine göre milyarlarca) dolar ise gayriresmi olarak paylaşılıyordu.
 

Özel birime:
 

“PKK’nın satışına aracılık ettiği uyuşturucunun tek gramı Türkiye’de kalmayacak, doğrudan Avrupa’ya sevk edilecek” talimatı verilmişti.
 

Hatta bu duruma verilebilecek çok “taze” ve somut bir örnek, 12 Ocak 2006 tarihli SABAH Gazetesi’nde yayınlandı.. Özlem Yılmaz ve Murat Keklikçi’ye konuşan ünlü ağır ceza reisi ve DGM hâkimi Sedat Karagül, “Bir uyuşturucu davasında 12 sanık vardı. ‘Sanıkları bırak’ diye baskı geldi” dedi…
 

Hâkim Karagül, sanıkların kim olduklarını söylemiyor ama özel birimde çalışan yarı resmi görevliler olduğunu o da biliyordu. 

(…)
 

Tam da yeri gelmişken güncel bir “gizemi” de hatırlamak gerek:
 

Tansu Hanım’ın son üç yıldır (kitap 2006’da yayımlandı. D.A) süren suskunluğunun ve AKP Hükümeti’ne destek verişinin ardındaki sebeplerin çok iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum… 

 

‘Devlet kontrolündeki uyuşturucu özel birliği zengin etti’ 

 

Neyse…
 

Herkes kabul ediyor ki PKK terörü Çiller’in başbakanlığı döneminde bitmişti ama uyuşturucu ticareti bitmemişti. Uyuşturucu gelirleri terör örgütünün elinden uçup giderken, talih kuşu (!) özel ekibin başına konmuştu!
 

Devlet kontrolünde yapılan uyuşturucu işi ekibin üyelerini ve elbette ekibi koruyanları zengin etmişti…
 

Ancak DSP-MHP-ANAP ortak hükümeti döneminde MHP Genel Başkan yardımcılarından ve eşi Amerikan Haberler Merkezi’nde çalışan Şevket Bülent Yahnici bir demeç vererek:
 

“Türkiye üzerinden şimdiye kadar 100 milyar dolarlık uyuşturucu geçti ve bunun yarısı içerdekiler tarafından pay edildi” demişti. 

(…) 

 

‘Çatlı özel birlik üyelerinden biriydi’ 

 

Siyasetle uzak-yakın  ilişkisi olan herkes biliyordu ki Yahnici, eski bir MHP’li ve Çiller döneminin özel birlik üyelerinden biri olan Abdullah Çatlı’nın grubu ile kavgalıydı ama o dönemde olan bitenin hepsinden de haberi vardı. Muhtemelen eşi tarafından bilgilendirilmişti. Yahnici, Tansu Hanım’a:
 

“Senden istediklerimizi yapmamakla hata ettin. Konuşursak yanarsın” mı demek istemişti acaba? 

 

‘İlk parti uyuşturucunun finansmanına Başbakan yardımcı oldu’ 

 

Peki uyuşturucu işi öyle kolay bir şey miydi? Hiç parasız sadece cesaret ve ekiple olacak bir iş miydi? Elbette değildi ve ilk büyük parti için finansman sağlanmasında başbakan bir kolayını bulmuş ve yardımcı olmuştu.
 

Nasıl mı? Hürriyet Gazetesi, attığı bir manşette, Tansu Hanım’ın başbakanlıktan ayrılmadan önce örtülü ödenekten 500 milyar lira (50 milyon dolar) çektiğini iddia ediyordu. Atılan manşetin yanlışlığını gazetecilik açısından köşemde eleştirince, artık siyasetten elini eteğini çekmiş bir politikacı dostum bana telefon ederek:
 

“O para uyuşturucu ticaretinin el değiştirmesi ve Öcalan’ın öldürülmesi için verilen ve eriyip giden para. Ödemeyi yapan kamu bankasının genel müdürü de milletvekili ve bakan yapıldı. Savunma bunları…” demişti. O gün zerrece inanmamıştım…
 

İlerleyen yıllarda “Acaba…” diye düşünmeye başladım…
 

Bugün ise “korkarım ki eski dostum doğru söylüyordu” diye düşünüyorum… 

 

‘Mehmet Ağar, Çiller çiftini ağır cezaya gönderebilir’ 

 

Bütün bu bilgiler ışığında, Ağar konusuna geri dönelim…
 

Artık Ağar’ın neden istenmediğini seziyordum:
 

Çok, ama çok şey biliyordu. DYP’nin dışında kalarak konuşursa zarar veremezdi çünkü kimseyi inandıramazdı ama içeriye alındığında konuşmaya başlarsa ortalık yangın yerine dönerdi! 
 

(…)
 

Ağar’ın elinde Tansu Çiller’I Yüce Divan’da, Özer Uçuran’I ise ağır (hem de çok ağır!) ceza mahkemesinde yargılatacak bilgi ve belgeler olduğunu düşünüyorum ama o susuyor.
 

(…) 

 

‘Alman yargıç Çiller’i uyuşturucuyla suçladı’ 

 

Az daha unutacaktım…
 

Tansu Hanım’ı değilse belki Özer Uçuran’I Mehmet Ağar’a düşman eden sebeplerden biri de şuydu: Almanya’da Frankfurt Federal Mahkemesi yargıçlarından Rolf Schwable, baktığı bir davada uyuşturucu kaçakçılarının Türk hükümetinin bazı üyelerince korunduğunu ileri sürerek, bu koruyuculardan birinin başbakanlığı döneminde Tansu Çiller olduğunu iddia etmişti.
 

Yargıç’ın o açıklamalarından sonra birileri Özer beye gelip şöyle demişlerdi:
 

“Yargıç Rolf Schwable’ye sizin adınızı Ağar verdi…”
 

Özer Bey bu istihbaratı (!) Tansu hanıma iletti mi?
 

İletti ama Tansu hanım buna o zaman inanmadı, şimdi de inandığını sanmıyorum… (Memduh Bayraktaroğlu / Çillerli Yıllarım / Marka Yayınları / Sayfa 323 – 327)
 

* * *

 

Eveeet evet! 
 

Tansu Çiller’e danışmanlık yapan, Özer Uçuran Çiller ile ortak iş kuran Memduh Bayraktaroğlu’nun hatıraları özetle böyle.
 

Şimdi derin bir nefes alın… Ve Tansu Çiller’in “Devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için şereflidir” vecizesini… “Örtülü ödeneğin nereye harcandığını açıklarsam savaş çıkar, dünya birbirine girer” incisini… Yaklaşık 20 yıl sonra sonra tutuklamalara neden olan 1994-1995 cinayetlerini önceleyen “Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Devlet PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir” tehdidini…Dönemin Batman Valisi’ne kurdurulan Çiller Özel Ordusu’nu… Danışmanının anlattığı olayların merceğinden geçirerek bir daha, bir daha düşünün.
 

Ne dersiniz; Tansu ve Özer Uçuran Çiller, Kuşadası’ndaki çiftliklerinde yakalattıkları bandrolsüz şarapların yanı sıra danışmanlarının iddianame gibi yazdığı hatıraları nedeniyle de savcılıktan bir davet alırlar mı?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?