04 Haziran 2012

AKP iktidarının AKP Programı'yla imtihanı...

Bir siyasi partinin iktidardaki icraatını değerlendirirken en sağlıklı hareket noktalarından biri manifesto gibi ilan edilen bu programdır...

Siyasi partilerin iki temel belgesinden biri “tüzük”, diğeri “program”dır. İkisi de, siyasi partilerin kuruluşu sırasında, kurucular tarafından imzalanarak İçişleri Bakanlığı'na verilmesi zorunlu olan belgelerdir. Partilerin merkez organları “program”a uymakla yükümlüdür.

Parti programları, Siyasi Partiler Kanunu'nda düzenlenen bu “hukuki” çerçevenin dışında ve üzerinde “siyasi” bir ağırlık taşırlar. Siyasi açıdan program, partilerin kamuoyuna ilan ettiği taahhütnamedir. Siyasi partiler, halka “program”larıyla söz verirler. Programlar, partilerin seçim beyannamelerinin / bildirgelerinin de anayasası sayılır.

Bir siyasi partinin iktidardaki icraatını değerlendirirken en sağlıklı hareket noktalarından biri manifesto gibi ilan edilen bu programdır.

AKP'nin üçüncü kez iktidara geldiği 12 Haziran 2011 seçimlerinin birinci yıldönümünün eşiğinde, partinin programı ile icraatı arasındaki mesafenin büyüdüğü alanlara dikkat çekmeye çalışacağım. Bu değerlendirmede, yaklaşık 10 yıldır tek başına iktidarda olan AKP'nin, özellikle ilk icraat döneminde yoğunlaşan ve bugün hükümeti eleştiren kesimlerin de desteğini alan pozitif adımları ihmal edildi.

Aşağıda, AKP'nin 3 Kasım 2002'de iktidara gelmeden önce ilan ettiği “program”dan aldığım bazı pasajlar göreceksiniz. İtalik harflerle dizilen bu alıntıların altındaki paragraflarda ise; programda verilen sözlerin, AKP'nin iktidardaki icraatı ışığında nasıl okunduğunu bulacaksınız.

Buyrun...

Programdan: Demokrasilerin temel niteliklerinden biri olan toplantı ve gösteri özgürlüğünün daha etkili kullanılabilmesi için gerekli hukuki düzenlemeleri gerçekleştirecektir. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı bütün unsurlarıyla gerçekleştirilecektir. Tüm bireylerin hak arama yolları kolaylaştırılacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; 12 Eylül 1980 darbesi döneminde yapılan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'ndaki yasaklar korunmayacak, demokratik protesto hakkı devlet iznine bağlanmayacak, hak arayanlar “terör örgütü üyeliği” ile suçlanıp tutuklanmayacaklar. Devlet, hak arayan ve protesto hakkını kullananlara cop ve gazla cevap vermeyecek. Başbakan'ın konuştuğu toplantıda “Parasız eğitim istiyoruz” diye pankart açan öğrenciler “terörist” suçlamasıyla gözaltına alınmayacak, yaklaşık 18 ay tutuklanmayacak, okullarından atılmayacaklar. Haklarını kaybetmemek için eylem yapan Tekel işçilerine yapıldığı gibi protesto hakkını kullananlar coplanmayacak, gazlanmayacak.

Programdan: Partimiz bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul eder. Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri, özgür medyanın varlığıdır. Başta anayasa olmak üzere medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak, medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmayan yasak ve cezalar kaldırılacaktır. Yazılı ve görsel medyanın özgürlükleri, titizlikle korunacak ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacaktır... Medya çalışanlarının iş güvencesi ve sosyal güvenlik sorunları dolaylı olarak haber alma özgürlüğünü etkilemektedir. Bu nedenle medya çalışanlarının uluslararası standartlarda bir çalışma ortamına ve iş güvencesine kavuşturulmaları sağlanacaktır... Medyayı denetleyen kurumların objektif kriterlerle hareket etmesi sağlanacak, bu kurumların medya üzerinde siyasi baskı aracı haline gelmeleri engellenecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Başbakan'ı eleştirenler Başbakan'a yakın ve/veya Başbakan'dan / hükümetten çekinen medya patronlarının gazete ve televizyonlarından uzaklaştırılmayacak. “Evlilik dışı hayatı özendiriyor / tarihi gerçeklere uymuyor / ailenin korunmasına uymuyor” gibi  gerekçelerle televizyon dizilerine kadar uzanan devlet müdaheleleri olmayacak. Başbakan “maaşını sen veriyorsun, dükkân senin” diye seslendiği medya patronlarına hoşlanmadığı köşe yazarlarını atmaları için sipariş vermeyecek. Gazetecilerin “yıpranma hakkı” ellerinden alınmayacak. Başbakan, medya patronları ile yöneticilerini toplayıp Kürt sorunu konusunda nasıl yayın yapmaları gerektiğini öğütlemeyecek, hayatını da tehlikeye atarak Kandil'de söyleşiler yapan Hasan Cemal gibi kıdemli yazarların önemli çalışmalarını “para peşinde koşma”ya bağlayamayacak. Ahmet Şık ve Nedim Şener örneğinde yaşandığı gibi, gazeteciler, sadece kitap yazdıkları için tutuklanmayacak, “terör örgütü üyeliği” ile suçlanmayacak.

Programdan: Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Prof. Büşra Ersanlı, yayıncı Ragıp Zarakolu ve KCK davasında hapsedilen çok sayıda isim gibi insanlar görüşlerini açıkladıkları için tutuklanmayacak. İçişleri Bakanı, tutuklanan saygın akademisyen Ersanlı için “Bin profesör tutuklansa hadi neyse, bir kişi için koparılan kıyamet ne” demeyecek, aynı kişi için “1980 öncesinde komünizan faaliyetleri vardı. Akrabaları kim, eniştesinin kim olduğunu araştırın” diye bir hukuk devletinde utanç duyulması gereken sözler söylemeyecek. İnsanlar, Twitter'da paylaştığı görüş için yargılanmasına karar verilen Fazıl Say gibi davalara muhatap olmayacak. Savcılar yayınevlerini basıp gazetecilerin kitap taslaklarına el koymayacak.

Programdan: Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez. Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel şartıdır.

Yani, AKP iktidarında olduğu gibi; örneğin insanların anayasal güvence altında bulunan haberleşme hakkı ayaklar altına alınmayacak, Türkiye, Danıştay Başkanı'nın bile “Benim telefon dinlemeleri hakkında içim rahat, çünkü herkes dinleniyor” dediği bir ülke haline getirilmeyecek.

Programdan: Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir... İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır. İnsan hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir...  

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan haklarının ihlaline karşı seslerini yükselten sivil toplum örgütlerinin temsilcileri biber gazı ve polis copuyla susturulmaya çalışılmayacak, tutuklanmayacak, “terörist” sayılarak yargılanmayacak. Polis dayağı nedeniyle karnındaki bebeği düşürülen protestocular Başbakan tarafından “Kadın mıdır, kız mıdır” diye aşağılanmaya çalışılmayacak.

Programdan: Partimiz, kutsal dini değerlerin ve etnisitenin istismar edilerek siyaset malzemesi yapılmasını reddeder. Dindar insanları rencide eden tavır ve uygulamaları ve onların, dini yaşayış ve tercihlerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulmalarını anti-demokratik, insan hak ve özgürlüklerine aykırı bulur. Öte yandan dini, siyasi, ekonomik veya başka çıkarlara alet etmek veya dini kullanarak farklı düşünen ve yaşayan insanlar üzerinde baskı kurmak da kabul edilemez... Esasen laiklik, her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını ancak inançsız insanların da hayatlarını bu doğrultuda tanzim etmelerini sağlar.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; İçişleri Bakanı parlamentoda çıkıp “Dinsizliğin, inançsızlığın, şerefsizliğin, ahlaksızlığın, her türlü melanetin adresi o terör örgütüdür” demeyecek; inanmama hakkı ve özgürlüğünü “ahlaksızlık ve şerefsizlikle” bir tuttuğu için kendi hükümeti tarafından kınanacak. Başbakan kırmızı çizgilerinden birini "Tek din" diye ilan etmeyecek. Örneğin kamu lokallerinde ve belediye sosyal tesislerinde “alkol” almak isteyenler yıllarca yok sayılmayacak, Denizli'den Afyon'a kadar yoklaması yapılan “kırmızı sokak” tecritlerine kalkışılmayacak, din dersinde Sünnî inanış dışındaki inançlar sadece “yasak savma” kabilinden ele alınmayacak.

Programdan: İşkence, gözaltında ölüm, kayıp, faili meçhul cinayetler gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilemez uygulamaların üstüne ciddiyetle gidilecek ve şeffaflık sağlanacaktır. Bu konuda her vatandaşın şikâyeti değerlendirilecek, caydırıcılığı sağlayan gerekli düzenlemeler yapılacak, sorumlular cezasız kalmayacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Başbakan Uludere'de “yanlışlıkla” katledilen 34 kişi için dile getirilen şeffaflık taleplerini bile “dış güçlerin karalama kampanyalarına” bağlamayacak, evladını kaybeden insanların ailelerinin acısını “Tazminatsa tazminat” diyecek kadar anlamazlıktan gelmeyecek, henüz dava bile açılmamışken “Asker Ahmet mi, Mehmet mi nasıl ayırt etsin” diye nokta koyan çıkışlarla idari ve adli soruşturma makamlarını etkileyecek açıklamalardan uzak duracak. Yalova'daki Çayan Birben gibi gençler son derece basit olaylar nedeniyle kullanılan biber gazlarıyla hayatından edilmeyecek, devletin gözü Çayan'ın acılı ailesine de biber gazı sıkacak kadar dönmeyecek. İnsanlar biber gazının tetiklediği şoklarla ölürken İçişleri Bakanı “Sağlığa zararsız” fetvası vermeyecek. Karakollarda tecavüz, işkence ve dayağın hortlamasına karşı kararlı ve caydırıcı önlemler alınmasında tereddüde düşülmeyecek.

Programdan: Parti içi demokrasi, bireyin ve azınlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma hakları sağlanarak geliştirilecektir... Seçim Kanunu değiştirilecektir... Vatandaşların ve partili üyelerin özgürce seçme ve seçilme hakları tüm unsurlarıyla gerçekleştirilecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; parlamentoya milletvekili sokmak için bir partinin ülke genelinde kullanılan oyların en az yüzde 10'unu almasını şart koşan darbe kanunlarının barajı korunmayacak, 1983 tarihli Milletvekili Seçimi Kanunu'nundaki bu hükümle seçilme hakkının yanı sıra seçme hakkı da göz göre göre ihlal edilmeyecek.

Programdan: Parti adaylarının tespitinde tüm üyelerin katılımıyla yapılacak ön seçim sistemi esas alınacaktır... Milletvekili aday yoklamalarında, bütün üyelerin katılımı ile ön seçim yapılması önceliğimizdir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; ön seçimin zorunlu olmadığı düzen sürmeyecek, ön seçim esası bağlayıcı olmayan “temayül yoklamaları” ile savuşturulmayacak, parlamento liderlerin iki dudağı arasından çıkan adaylarla inşa edilmeyecek.

Programdan: Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Başbakan “Bir Başbakan olarak adım atsanız, bir savcı size karşı hissî baksa, hakkınızda dava açsa, bir ülkenin başbakanı o savcının elinde oyuncak olacak. Sincan Hâkimi Cumhurbaşkanı Abdullah Bey'i aldı, kendine göre dalgasını geçti. Benimle ilgili alt mahkemeler karar verdi. Aynı kişi MHP'den aday adayı. Siyaseti nasıl bunların eline teslim edeceksiniz” diyerek vatandaşı emanet ettiği yargıdan siyaset sınıfını kaçırmayacak.“Kamu görevlilerinin yargılanmasının önündeki engeller kaldırılacak” sözüne rağmen, Hrant Dink'in göz göre göre öldürülmesinde ihmal, kusur, kasıt veya herhangi bir şekilde sorumluluğu bulunduğu düşünülen vali ve polislerin yargılanması büyük bir dirençle engellenmeyecek, hakkında soruşturma açılmasına bile izin verilmeyen bu kadro peş peşe terfilerle ödüllendirilmeyecek.

Programdan: Partimiz sadece kendi içinde değil, parlamento ve toplum içinde de kolektif iradenin tekil iradelerin yerini almasını sağlayacaktır. Yasalar sadece parlamento çoğunluğu değil, toplumun ortak iradesinin ifadesi olacaktır. Bu nedenle partimiz, hazırlayacağı yasa tekliflerini sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmelerini alarak oluşturacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; muhalefet ve muhalif sivil toplum örgütlerinin hiçbir itirazı veya önerisinin yansımadığı yasal düzenlemeler yapılmayacak. Başbakan, örneğin sorunlarını dile getiren çiftçilere, “Ulan terbiyesizlik yapma, artistlik yapma ulan. Ananı da al git buradan” demeyecek.

Programdan: Yargının etkinliğini ve işleyişini hızlandırmak için usul kanunları gözden geçirilecek ve gerekli değişiklikler yapılacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; siyasetçiler ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu binlerce insan yıllarca tutuklu olarak yargılanmayacak. Tutukluluk süreleri 10 yıla kadar uzatılmayacak, tutuklama tedbir yöntemi olmaktan çıkıp peşin ceza verilen bir ön yargı usulüne dönüştürülmeyecek.

Programdan: Kadınla ilgili dernek, vakıf ve sivil toplum örgütlerine destek sağlanacak; kadınları ilgilendiren yasal düzenlemeler yapılırken bu örgütlerle işbirliği yapılacaktır... Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden biri çoğunluğun hiçbir şart altında temel hak ve hürriyetleri tartışma konusu yapmaması ve azınlıkta bulunanların hak ve özgürlüklerine saygılı olmasıdır... Partimize göre, demokratik bir düzende yurttaşların uymak zorunda oldukları kurallar kendileri tarafından oluşturulur. Bu nedenle demokrasi, hukuk kurallarının yurttaşların rızasıyla oluştuğu bir yönetim biçimidir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; kadınların, kadın kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin görüşü alınmak bir yana itirazları aşağılanarak kadınları birinci derecede ilgilendiren kürtaj yasağı gibi hayati konularda düzenleme yapılmaya kalkışılmayacak. Başbakan, kürtaj yasağına karşı “Bedenimiz bizimdir” diye kampanya başlatan kadınların muhalefetini “Bunlar feminist, propaganda yapıyorlar” diye küçümseyip bir kenara atmayacak.

Programdan: Avrupa Birliği üyelerinin uyması gereken asgari standartları gösteren Kopenhag Kriterleri’nin demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas alınarak ulusal hukuk düzenimizde yapılması gereken değişiklikler, mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; AB İlerleme Raporları, uzun tutukluluk sürelerinden yüzde 10 barajına, adil yargılanma hakkından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzeni ile basın ve ifade özgürlüğüne kadar uzanan geniş bir alanda Türkiye hakkında eleştiriler içermeyecek. Başbakan, başörtüsü kararından rahatsız olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek. Bu ulemanın işidir” demeyecek. Lozan Antlaşması'nda güvence altına alınan ana dilde savunma hakkı ihlal edilmeyecek.

Programdan: Çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler. Ancak yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz... Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden biri çoğunluğun hiçbir şart altında temel hak ve hürriyetleri tartışma konusu yapmaması ve azınlıkta bulunanların hak ve özgürlüklerine saygılı olmasıdır. Azınlıkta kalan görüşlerin ve muhalefet hakkının anayasa ile güvence altına alınması demokrasinin çoğulcu niteliğini pekiştiren bir unsur olarak kabul edilmektedir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; muhalif görüşler “halk iradesini küçümseme” diye yaftalanmayacak. Temel insan haklarının, özellikle çoğunlukları sınırlayan prensiplerden oluştuğu unutulmayacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının din adamı yetiştirmek için ihtiyaç duydukları Heybeliada Ruhban Okulu kapalı tutulmayacak, “çoğunluk biziz, böyle istiyoruz” mantığıyla hareket edip örneğin devlet ve şehir tiyatrolarını özelleştirme gibi konularda toplumun ilgili kesimlerine kulak verilecek.

Programdan: Örgütlenme özgürlüğünün önü açılacak, sendikalaşma teşvik edilecek, kamu görevlilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere kavuşturulması için gereken mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilecektir. Memur statüsünü yeniden belirleyecek, memurların sendikal örgütlenmelerini ve haklarını yeniden ele alacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; kamu görevlilerini grev hakkından mahrum eden yasakçı düzen sürmeyecek, darbe dönemi eseri olan ve sendikacılığı boğan mevzuat korunmayacak,  Türk Hava Yolları'nda toplu sözleşme görüşmeleri sürerken “havacılık sektörünü grev yasağı kapsamına alan” yasa değişikliği yapılmayacak.

Programdan: Ülkemizde gençler iyi eğitilmemiş, işsiz bırakılmış, enerjileri bastırılmak istenmiş, söz hakkı verilmemiş, güvenilmemiş ve hatta zaman zaman bir tehlike unsuru olarak görülmüştür. Bu nedenle partimiz, toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye’ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında görmektedir... Partimiz; özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel anlayışın doğrularından haberdar olan ve hayatın güçlükleri ile baş edebilecek donanımlı ve yetenekli gençler yetiştirmeyi hedeflemektedir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; “dindar nesil yetiştirilmeye” çalışılırken yumurta atan, protesto hakkını kullanan, eylem yapan gençlerin “enerjisi” cop ve gazla bastırılmayacak, gençler terör örgütü üyeliği için poşu gibi “deliller” gerekçe gösterilerek tutuklanmayacak, en doğal demokratik haklarını kullanırken bile “terörist” diye hapsedilme korkusuyla sindirilmeyecek.

Programdan: Partimiz, çevre ile ilgili planlarını merkezden değil, yerinden yönetimler aracılığıyla gerçekleştirmeyi ve politikalarını katılımcı demokrasi anlayışı ile bütünleştirerek uygulamayı esas alacaktır. Bunu temin için yerel yönetim ağırlıklı bir “Çevre Yönetim Sistemi” geliştirilecektir... Çevre konusunda vatandaşlardan gelen her türlü şikâyet dikkatle incelenecektir. Çevre konularında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ile işbirliğine gidilecek, çevre sorunlarının çözümünde vatandaşların inisiyatif alması teşvik edilecektir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; çevre eylemcilerine Hopa'da Metin öğretmenin (Lokumcu) canına mal olacak bir acımasızlıkla saldırılmayacak, doğayı korumak için eylem yapan gençler “teröristlik”le suçlanıp tutuklanmayacak; beldelerine hidroelektrik ve termik santral yapılmasına karşı çıkan insanların isyanlarına kulak verilecek, ilçelerine nükleer santral projesi kondurulan insanlar ile çevre örgütlerinin görüşleri enerji politikalarına yansıtılacak. Örneğin Kaz Dağları, Kaş ve Kalkan’da zeytinlikler yapılaşmaya açılmayacak.

Programdan: Sansür ve benzeri kavramların tanımı, şüpheye mahal bırakılmaksızın ve tamamen sivil inisiyatif tarafından belirlenecek ve önlemler de yine siyasi iradenin dışında alınacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; ifade özgürlüğünün önündeki engeller korunmayacak, gazete kapatma uygulamalarına göz yumulmayacak. Hükümetin hazırladığı kanun tasarısında yürütme organı “devlet sırlarını” saptamada “tek belirleyici” olmayacak, “devlet sırrı” kabul edilen belgelere karşı yargı yolu sınırlandırılmayacak ve bu kapsamdaki belgelerin gerektiğinde sonsuza kadar sır kalması gibi projeler üretilmeyecek.

Programdan: Burada (AK Parti'de) katı yargılar değil, ilkeler; tekelci akıl değil, kolektif akıl hakimdir.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Kültür Bakanı parlamentoya “Devlet Tiyatroları'nın sahnelerini artırmak” gerekçesiyle bütçe sunduktan kısa bir süre sonra Başbakan bazı tiyatroculara kızıp “Tiyatroyu özelleştiriyoruz. Alın size özgürlük” demeyecek. Hükümet üyeleri ve parti temsilcileri; bir gün tiyatroyu özelleştirme, başka bir gün partisinin seçim beyannamesinde savunulan parlamenter sisteme karşı başkanlık sistemi, hemen ertesinde kürtaj yasağı – sezaryen kısıtlaması projelerini açıklayan Başbakan'ın düşüncelerini sanki “kolektif süreçlerin sonucuymuş” gibi kamuoyuna anlatmaya çalışmayacak. Başbakan, kollektif çalışma yürüttüğü bakanları için kameralar önünde “Kapının önüne koyarım” demeyecek, makam koltuğunda ağırladığı 23 Nisan çocuklarına Başbakanlık yetkilerini “Başbakan sensin, ister asar, ister kesersin” gibi bir zihniyetle tarif etmeyecek.

Programdan: Yürürlükteki anayasanın parlamentoya verdiği Sayıştay’a denetim yaptırma yetkisi kanuni düzenlemeye kavuşturulacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; askeri ihale ve harcamalarda Sayıştay'ın yetkileri budanmayacak.

Programdan: Yolsuzluklarla mücadele için kapsamlı bir program hazırlanıp derhal uygulamaya konulacaktır. Kamu yönetiminde şeffaflık ve ihale mevzuatının yeniden düzenlenmesi bu program çerçevesinde ele alınacaktır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Başbakan Yardımcısı’nı bile isyan ettiren Deniz Feneri  dosyası kapsamında soruşturulanlar kamu görevinde tutulmayacak, soruşturmayı sürdüren savcılar sanık durumuna düşürülmeyecek, Almanya’da mahkûmiyet kararı çıkan bu dosya kaynak ülke olan Türkiye’de yıllarca sürüncemede bırakılarak kamuoyunda haklı soru işaretlerine neden olunmayacak. Kamu İhale Kanunu, torba kanunlara sıkıştırılan hükümlerle onlarca kez değiştirilerek kamu ihaleleri üzerinde kuşkular yaratılmayacak.

Programdan: Terör ve baskı karşılıklı olarak birbirini besler. Terörün sonuç olduğunu unutan her yaklaşım, sadece baskı ile çözüm üretmeye yönelir. Oysa bu terörü daha çok güçlendirir. Bu nedenle terörü sona erdirmenin yolu, temel hak ve hürriyetlere saygılı bir devlet yaklaşımı ile ekonomik kalkınmayı ve güvenliği aynı bütünün parçaları olarak ele almaktan geçer... Kültürel farklılıkları demokratik hukuk devleti ilkesi çerçevesinde tanıyan yaklaşımların etkili olması gerektiği anlayışına ulaşılması sorunun çözümünde önemli bir adımdır.

Yani AKP iktidarında olduğu gibi; Başbakan’ın dili taammüden “Tek dil” diye sürçmeyecek, askerdeki çocuğunu kaybetmiş acılı anneye karşı bile öfkesini tutamayarak “Ne konuşacağım ben o kadınla yahu” diye konuşmayacak. İçişleri Bakanı çıkıp “Kürt insanının esas itibariyle herhangi bir sorunu yok. Sorun sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu, bulamıyorum” demeyecek, savaş uçaklarıyla bombalanmış çoğu genç ve çocuk 34 kişinin katledilmesinden sonra “Onlar figüran. Ölmeseler kaçakçılıktan yargılanacaklardı” diye konuşacak kadar kendisini kaybetmeyecek.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?