06 Haziran 2011

35. MADDE HAKKINDA HER ŞEY

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “darbe” gerekçesiyle sorgulanan ilk “devlet” ve “Genelkurmay Başkanı” olan Kenan Evren, hiç sürpriz olmayan bir savunma yaptı.


Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “darbe” gerekçesiyle sorgulanan ilk “devlet” ve “Genelkurmay Başkanı” olan Kenan Evren, hiç sürpriz olmayan bir savunma yaptı. 12 Eylül 1980'de Genelkurmay Başkanı olan Evren'in, “neden darbe yaptıkları” sorusuna cevap verirken “Anayasal kurumlar çalışmıyordu, biz de Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayanarak idareye el koyduk” sözleriyle savunma yaptığı anlaşılıyor.


Darbelerin temel dayanağı olarak gösterilen, askere yasa ile anayasayı da çiğneme görevi veren bir düzenleme olan 35. maddenin tarihi soru ve yanıtlarla şöyle:
 

1- TSK İç Hizmet Kanunu ve 35. madde ne zaman yürürlüğe girdi?


Tam bu isim ve madde numarasıyla 1961 yılında yürürlüğe girdi. Ancak aynı içerikteki yasal düzenlemenin tarihi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanıyor.
 

2- Darbelerin temel gerekçesi olarak gösterilen bu düzenleme ilk olarak hangi isimle ve hangi tarihte yürürlüğe girdi?

 
“Ordu Dahili Hizmet Kanunu” adıyla tam 76 yıl önce, 1935 yılında yürürlüğe girdi. Ancak tartışılan düzenleme, bu kanunda 35 değil, 34. maddede bulunuyordu.

 
3- Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesi hangi hükmü taşıyordu?

 
İsmet İnönü'nün “Başvekil” olarak imzasını taşıyan 1934 tarihli ilk tasarıda ordunun vazifesi “Türkiye vatan ve Cumhuriyetini müdafaa etmek” biçiminde ifadelendirildi. Ancak TBMM Milli Müdafaa Encümeni'nde bu kelimelendirme yeterli görülmedi ve 1935 tarihinde Meclis'ten geçen 2771 sayılı Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesi şöyle yazıldı:


“Ordunun vazifesi, Türk yurdunu ve teşkilatı esasiye kanunu ile tayin edilmiş olan Türk Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır. Ordu, askerlik sanatını öğrenmek ve öğretmek ile vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazım gelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır...”

 
4- Bu düzenleme neden bu kadar önemli oldu?

 
Çünkü yasanın 34. maddesinde “ordunun vazifesi” tarif edilirken, askeri alanı aşan bir çerçeve çizilmişti. Madde ile “yurdu korumak” dışında “Cumhuriyet'i kollamak ve korumak” da “ordunun vazifesi” olarak tayin edilmişti.

 
5- Cumhuriyet'i kollama ve görevi ne zaman icra edildi?


Adnan Menderes Hükümeti 'nin devrildiği Türkiye'nin ilk sonuca ulaşan darbesi olan 27 Mayıs 1960'da. Darbeyle 1924 Anayasası ortadan kaldırıldı  ve hiçbir hukuk devletinde görülmeyen bir içtihad yaratılarak bir anayasa bir yasa hükmüne (34. madde) dayanarak feshedildi.


6- Düzenlemenin demokrasi ve hukuk devleti adına kabul edilemeyecek özellikleri nelerdi?

 
34. madde, askerin demokratik rejime, seçimden halk desteğini alarak çıkmış yönetimlere müdahale etmesine “yasal dayanak” sağlamak, darbecilere “yasal koruma” ve “cesaret” vermek üzere yürürlüğe girdi. Askere, “Anayasa'yı da çiğneyerek yasal görevini yapmak” gibi hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir görev (ve yetki) verilmişti.

 
7- 34. madde ne zaman 35. madde oldu?

 
27 Mayıs darbesini yapanlar, 1935 tarihli Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nu “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu” olarak yeniden düzenlediler. Bugün yürürlükte olan ve Kenan Evren'in de Ankara Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen'e ifade verirken savunmasına dayanak yaptığı yasa, 4 Ocak 1961'de kabul edilen 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetler Kanunu'dur. 27 Mayıs 1960'da darbe yapan asker, 1961'de Ordu Dahili Kanunu'nu “TSK İç Hizmet Kanunu” adıyla yeniden düzenlerken, tartışılan düzenlemeyi de 34. maddeden 35. maddeye kaydırdı.

 
8- 35. madde de 34. madde ile aynı içeriği mi taşıyordu?

 
Hem evet, hem hayır. Aynı içeriği taşıyordu, zira orduya “Cumhuriyet'i kollama ve koruma görevi” yine veriliyordu. Aynı içeriği taşımıyordu, çünkü 35. madde, 34. maddedeki diğer fazlalıklardan arındırılarak, halen yürürlükte olan biçimiyle şöyle ifadelendirildi:


“Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır.”

9- Bu sadeleştirmenin amacı neydi?

 
35. maddede ordunun vazifesi “Cumhuriyet'i kollama ve koruma” üzerinde toplanmış, 1935 tarihli yasanın 34. maddesindeki “Ordu, askerlik sanatını öğrenmek ve öğretmek ile vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazım gelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır...” ifadesine bu kez gerek görülmemişti. Yani, yeni yasada “askerliği öğrenmek ve öğretmek” diye özetlenebilecek bölüm metinden çıkarılırken “kollama ve koruma” görevi, başka bir ifade bulaştırılmayarak başlıbaşına bir madde haline getirildi. Gerek Ordu Dahili Hizmet Kanunu, gerekse TSK İç Hizmet Kanunu defalarca değiştirildi, ancak “kollama ve koruma görevi”ne 76 yıldır dokunulmadı.

 
10- 'Cumhuriyet'i kollama ve koruma görevi' ilk kez ne zaman bir darbeye resmen gerekçe gösterildi?

 
Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 Mayıs 1960'ta yapılan ilk darbe, resmen, Ordu Dahili Hizmetler Kanunu'nun 34. maddesine dayandırıldı. 4 Ocak 1961 tarihli TSK İç Hizmet Kanunu'nun gerekçesine 35. maddenin darbenin dayanağı olduğu açıkça yazıldı.

 
11- Buna neden gerek duyuldu?

 
TSK İç Hizmet  Kanunu'nda 35. madde  düzenlenirken askerin temel vazifesinin yine “Cumhuriyet'i kollamak ve korumak” olduğu vurgulandı. Bu yapılırken gerekçede 27 Mayıs 1961 darbesinin Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesi sayesinde yapılabildiği kayda geçirildi. Bu kayıt, 9 Aralık 1960 tarihinde TSK İç Hizmet Kanunu Tasarısı'nı 27 Mayıs darbesinden sonra yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesi'ne sunan Askeri Komite üyesi Yüzbaşı Selahattin Özgür'ün hazırladığı “gerekçe”ye düşüldü.


1935 tarihli yasanın 34. maddesinin orduyu “cumhuriyeti koruma ve kollama”yla görevlendiren bölümünün yeni yasada neden başlıbaşına bir madde olarak düzenlendiğini de açıklayan  gerekçede aynen şöyle deniyordu:

“Md. 35: Bu maddenin tedvininde (yazımında) 2771 sayılı Kanunun 34'üncü maddesinin birinci cümlesi aynen alınmıştır.

Silahlı Kuvvetlerin bu esas vazifesini tebarüz ettirmek (belirtmek) bakımından müstakil bir madde halinde tedvini (yazımı) uygun görülmüştür. 27 Mayıs İnkılabında hareket noktası ve kanuni mesnedi (yasal dayanağı) olarak ilan edilen 34. maddedeki Silahlı Kuvvetlerin vazifesine aidolan ana prensip aynen muhafaza edilmiş, başkaca bir esas vaz'etmek (koymak) lüzumu duyulmamıştır.”

 
12- Peki “Cumhuriyet'in kollanmaya ve korunmaya” ihtiyaç duyduğunu gösteren tehlikeyi kim tespit, takdir ve icra ediyor?

 
Cevabı 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997'de darbe yapan veya seçilmişlere müdahale eden askerler dışında kimse bilmiyor. Darbe girişiminde “başarılı” olanların belirleyici olduğu bu süreç konusunda Anayasa ve yasa düzeyinde bir hüküm bulunmuyor. Bu konuda askerin nasıl kodlandığına ilişkin ilginç bir ifade, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın “hizmete özel” yayını “Türkiye'de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar”da yer alıyor. 28 Şubat sürecinde iktidardan uzaklaştırılan REFAHYOL hükümetine karşı askerin “Durumdan vazife çıkardık” sözlerine de açıklık getiren söz konusu ifade aynen şöyle:


“Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev, ya üst makamlardan verilir, ya da durumdan çıkarılır.”

 
13- TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi darbelere dayanak gösterilmesine karşın neden  parlamentodaki siviller tarafından kaldırılmadı?

 
1924 ve 1961 anayasalarını uğurlayan, 1982 Anayasası'nı da uğurlamaya hazırlanan 35. maddedeki “Cumhuriyet'i kollama ve koruma” hükmü tam 76 yıldır yürürlükte bulunuyor. Askeri vesayete karşı en ciddi adımların atıldığı son dönemde de söz konusu maddeye ilişkin iktidardan adım gelmedi. CHP 5 yıl önce kaldırma çağrısı yaptığı 35. maddenin değiştirilmesi için bu dönem TBMM'ye yasa teklifi de verdi. Ancak AKP teklifin yasalaşmasına sıcak bakmadı.

 
14- AKP tutumu neden kaynaklanıyor?

 
Başbakan Tayyip Erdoğan, 31 Ocak 2010'da TRT-1'de soruları yanıtlarken, “Konsensüs gerçekleştirildiğinde bu çok kolay yapılabilir. Bunun için çok uzun zamana da ihtiyaç yok. Bu konuda askere özellikle o madde (35. madde), bu dediğimiz konularda resen harekete geçme müsaadesini zaten vermiyor” görüşünü dile getirdi. Erdoğan, düzenlemenin darbe yetkisi vermediğini söylerken 35. maddenin kışla içinde darbeye motive edilen askerler için “yasal görev” kılıfı taşıdığını ihmal ediyor. Nitekim son darbenin lideri Evren de gerekçe olarak 35. maddeyi gösteriyor.

 
15- 35. madde yürürlükte kaldığı sürece demokrasi tehdit altında sayılır mı?

 
Evet. Bu durumu, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde Başbakanlık koltuğundan uzaklaştırılan Süleyman Demirel de, “Bu madde durduğu sürece Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete de, parlamentoya da sormadan 'laiklik elden gidiyor' diyerek resen el koyar” sözleriyle dile getirdi. (Yavuz Donat / Sabah)

 
16- 76 yıl boyunca askerin “cumhuriyeti kollama ve koruma” anlayışında bir değişiklik oldu mu?

 
Bu konuda dikkat çeken bir açıklama, bir önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tarafından 2009 yılında yapıldı. Başbuğ, Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında “demokrasi”yi de saymış, bir anlamda “Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevi”nin artık “demokrasiyi korumayı” da kapsadığı mesajını vermişti. Ancak 35. maddenin felsefesi ve hükümleri, yasa metinleri karşısında bir şey ifade etemeyen bakış açısı değişikliği ile ortadan kalkmaz.  CHP'nin girişimini bugüne kadar desteklemeyen AKP'nin 12 Haziran'dan sonra tutum değiştirmesi sürpriz olmaz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?