27 Kasım 2017

Seçilmiş olmamayı seçmek

En güzeli yıllar sonra arkanıza baktığınız da, “Yaşadım, oh be!” diyeceksiniz

Büyülü bir an. 

Tam da yaşamın kalbinden gelen, karnınıza heyecandan ağrılar yaratan, kalbinizde yüz milyon kelebek uçuran, belki dizlerinizin bağını çözen bir durum, bir insan, bir hal var. 

Ne yere sığar tarifi, ne göğe… Hani gerçek olsa, siz hayatınızın anlamını bulmuş olacaksınız. 

Tam seçeceksiniz ki, hoop bir şey oluyor. 

Tam vazgeçeceksiniz ki, hooop bir şey oluyor. 

Haydaaa! Nereye gitsem, ne etsem hali başlıyor. 

Bir süre kendi etrafınızda dönüyorsunuz. Seçsem mi, seçmesem mi? Gitsem mi, kalsam mı? Açsam mı, kapatsam mı? Yapsam mı, yapmasam mı?

Bir adım atsam da mı yaşasam, atmasam da mı saklansam?

Eh, herkes gibi etrafınızda arkadaşlarınız, dostlarınız var. Onlarla konuşuyorsunuz. Soruyorsunuz. Ne yapmalı, ne etmeli? Nereden bakmalı? Nasıl olmalı? 

Herkesin kendince bir fikri var. 

Biri diyor ki: “Yok, kesinlikle olmaz, böyle bir riski alamazsın.” 

Öteki diyor ki: “Olabilir aslında, dene istersen ama dikkatli ol!” 

Bir kulda çıkıp size “Vaay, bunu denesene harika olur! Ne macera olur ama kesinlikle denemelisin.” demiyor, diyemiyor. 

Diyemiyoruz çünkü hepimiz aynı yere takılı kalıyoruz. 

Sizi en çok destekleyen bile “Bunu seçmen doğru bir karar ama, iyi düşündün mü? Enine boyuna konuyu tarttın mı? Sonra pişman olma.” diyor. 

Zaten tutuğuz, çekingeniz olduk iyice alabora. 

Tam o sırada biri geliyor ve o efsanevi cümleyi söylüyor: 

“Akışına bırak!” 

“İlla bir şeyi seçmen gerekmiyor, akış sana ne getirirse onu yaşa.” 

Sinmişiz bir köşeye, kafamız olmuş allak bullak. İlk çözüm yolumuz neydi, onu bile hatırlamıyoruz belki. Bu arada bize gelen bir kaç öneriyi de denemişiz, onlar da tutmamış. 

İlaç gibi geliyor akışına bırakmak. "Bir de bunu deneyeyim” diyorsunuz. Bir de bunu söyleyen kişisel gelişim filan diyorsa, tekamül lafları ediyorsa daha bir gizemli geliyor kulağa. İşin sırrını çözdüm diyorsunuz. 

Oysa, seçimsizlik de bir seçim, biliyor musunuz? Seçmeyerek akışa bıraktığını sanmak hem de en ağır seçim. Kölelik yaratan seçim hali. 

Siz seçmezseniz ne olur? Seçilirsiniz. 

Vaooov! Ne gizemli, ne büyülü “seçilmiş olmak”.

Seçilirseniz ne olur? Kaderinizi tayin hakkınızı bırakmış olursunuz. O zaman birileri gelir size bir kader dayatır. Siz de kabul etmiş olursunuz. Tesadüf eseri seçmek istediğiniz durumun enerjisi hayatınıza girerse, şanslısınızdır. Çoğu zaman bizi seçim yapmaktan alıkoyan korkularımızdan dolayı, zaten korktuğumuzu çekeriz. Olmasını hiç istemediğimiz durum yansır hayatımıza. 

En doğruyu seçmeyi beklemek, en doğruyu seçmeye çalışmak size her zaman stres, gerilim ve huzursuzluk olarak döner aslında. 

Yapmamız gereken tek şey denemek. Bize cazip görüneni, içimizin pır pır ettiği isteği belirleyip ona giden tüm yolları denemek. Bazen düşmeyi, bazen kalkmayı, bazen uçmayı göze alarak denemek. 

Denemekten korkmak yaşamamak. Çocuk doğurmak konusunda çekinceleri olan bir arkadaşım vardı. “Doğurursan en kötü ne olur?” diye sordum. 

Dedi ki: “Yaşlanıyor olduğumu, ölüme yakınlaştığımı görürüm.” 

Ölmemek için yaşamamayı seçmek gibi bir şey. Doğursan da öleceksin, doğurmasan da. Ölüm bir gerçek. 

Yaşama katılsanız da öleceksiniz, katılmasanız da. Sadece nefes alarak, akıştayım hayat bana ne getirecek diyerek mutlu olamazsanız. Önce mutluluğu seçeceksiniz, sonra mutluluğa ulaşmak için seçimler yapacaksınız. Bazısı tutacak, bazısı göle maya çalmak olacak. 

En güzeli yıllar sonra arkanıza baktığınız da, “Yaşadım, oh be!” diyeceksiniz. 

Pişman olmamak için seçmemek en büyük pişmanlık kaynağı. 

Zarar görmemek için, kendinizi korumak için, sevdikleriniz için tutkunuzu ertelemek kendinize ve çevrenize en büyük haksızlık, saygısızlık. 

Seçimleriniz saygı görür görmez, kabul edilir edilmez, hiç önemli değil. Seçiminize bağlı kaldığınız sürece, hayatın peşine düştüğünüz sürece hayat size önünde sonunda ihtişamla gelecek. 

Yeter ki yaşamı kucaklayın. 

Yeter ki varlığınızı onurlandırın. 

Yetmiş yaşında Sırtaki yapmayı öğrenmeyi seçip, hayalinin peşine düşen tanıdım.

Elli yaşında anne olmayı seçip, anne olanı tanıdım. 

Altmış yaşında yıllarca didinerek kurduğu hayatı yıkılan sıfırdan başlayanını yakından tanıdım. 

Düşüp düşüp kalkan bir çok insan tanıdım. 

Pişman oldum diyenini duymadım. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye