20 Ekim 2017

Oysa yaşamak ibadettir

Hiç bir enerji tekniği, hiç bir ibadet şekli amaç değildir. Sadece hatırlamaya giden araçlardır

Geçen ay seminerde kahve molasında katılımcılarla sohbet ederken konu ev işlerine geldi. 

Hayatının çok az kısmını kurumda çalışarak geçirmiş biri olduğumdan iş ve ev çok ayrı kavramlar değil benim için.  

Mesela işin planlama ve organizasyon kısmındayken mutfakta bilmem ne yemeği pişiyor, çamaşır makinesi çalışıyor, fincana kahve koyulmuş içiliyor, arkada da hafiften bir müzik çalıyor olabilir. Arada gidip tencerenin dibi tutmasın diye bir iki çevirme işlemi yapıp masaya geri dönüp, sonra sonlanan çamaşır makinesinden çamaşırları çıkarma gibi tuhaf görünebilecek bir çalışma şeklim var. 

Bu sadece seminerler ve özel çalışmalar sırasında ayrışıyor.  

O sohbet sırasında da bu şekilde yaşamayı ve çalışmayı sevdiğimi söyledim. Katılımcı ise “bu tür çalışmalara daha çok zaman kalması için ev işlerine yardımcı birini çalıştırıyorum” dedi. “Bu tür işler” dediği spiritüel eğitimler, konulu sohbetler, okumalar gibi kişisel yolculukla ilgili durumları kast ediyordu. 

O an çok üzerinde durmadım. 

Başka bir gün, başka bir arkadaşla hayatın anlamı üzerine konuşuyorduk. Konu döndü dolaştı, dengeye geldi. 

Hangi dünya doğruydu? Hangi dünyada nasıl var olacaktık? 

Zihinlerimizde var olan iki dünya var:

Tinsel dünya ve maddi dünya. 

Bunun böyle olması da çok normal. Her yerde hiç durmadan ikilik yaratıyoruz. İlk önce iyi-kötü ile başlayıp, doğru-yanlışla devam ediyoruz, sonra sürekli bölmelerle, ikiliklerle yaşamaya alışıyoruz. 

Spiritüelliği de bölüyoruz; yeni ay, dolunay, ekinoks, güneş tutulması, ay tutulması, merkür geriledi, jüpiter kavuştu, venüs coştu diye diye bin bir odalı bir spiritüel dünya yaratıyoruz. 

Her birine uygun eylemler hazırlıyoruz. Yeni bir şeye mi başlamak istiyorsunuz yeni ay tam zamanı, bir alışkanlığınızı mı bırakmak istiyorsunuz dolunay tam zamanı gibi bir çok ritüelle enerji akışından yararlanmaya çalışıyoruz. Ertesi gün de kalkıp işe gitmek için hazırlanıyoruz. 

Ardından enerji kullanmayı öğreten teknikleri de bölüyoruz, iki eğitim arası üç ay olmalı, bilmem kaç seans yapmalısın ondan önce olmaz, bunun yanına bunu da koymalısın, şunu da öğren, bunu da oku derken, eh bir de dünya işleri geldi, tam oldu.

Ay, o dünyevi işler zaten çok fena, çok. Çocuğun tırnağının ucu, yemeğin tuzu, çamaşırın deterjanı, toz alındı, tavan boyandı, bugün pazar vardı, dün tesisatçı gelecekti. Ay, of, bittim ben. 

Konuyu özetleyelim. Önce iki dünya yarattık, biri manevi diğeri maddi dedik. Ardından bunları da içinde dallara budaklara ayırdık. En sonunda kendimizi kaybettik. Şimdi bir seçim yapma vakti geldi, hangi dünyayı seçeceğiz? 

İşte burada hemen yapmak istemediğimiz işlerden vazgeçme yoluna gidiyoruz. Eh, bu spiritüel dünya oldukça keyifli biraz oyunbaz, oldukça serotonin salgılatıyor, mutluyuz yani, o zaman bırakalım dünyevi işleri, zaten bu dünya ne ki, her yer acı, her yer dram, içimize dönelim, özümüzü bulalım. 

Oysa, yaşamak baştan aşağıya tinseldir. Her nefes alış-veriş spiriütelliğin hasıdır. Hiç bir enerji tekniği, hiç bir ibadet şekli amaç değildir. Sadece hatırlamaya giden araçlardır. 

Evet, hatırlamaya giden araçlardır. Çünkü istisnasız hepimiz bu dünyadaki ilk altı yılımızı teta frekansında geçirdik. Teta frekansı anda şifanın gerçekleştiği, enerjinin en kolay gözlemlendiği ve tezahür ettirildiği frekanstır. 

Bu tinselliğin bilgisi bizim iliklerimize kadar işlemiş durumda, sadece onu yeniden kullanmayı hatırlıyoruz. İlk başta oyuncağını kaybetmiş, bir kaç gün sonra bulmuş çocuk gibi, sürekli tinsellikle yatıp kalkabilirsiniz. Denenecek, yapılacak çok şey vardır. 

Ardından zamanla dengeye gelmek, günlük rutini tinsellikle birleştirebilmek asıl olan. Demem o ki, aşkla yapabilmek her şeyi. İbadet eder gibi yaşamak.

Madem her şey enerji, madem bütün bir varoluştan bahsediyoruz, o zaman her şey tinsel ve her şey varoluşta eş değerdedir. 

Bir bütünü tamamlayan parçalardır önemsiz, gereksiz diye görülenler. 

Bütünü hissedebilmek, daha derine gidebilmek ve öz dediğimiz şeyin her an her yerde olduğunu hissedebilmek. 

Buna ek olarak yanına bir de herkesle, her şeyle bağlantımız olduğunu ekleyebilirsek, yani dışlamazsak, ötelemezsek kimseyi ballı börek oluruz. 

Bu dengeyi tutturduktan sonra ister holding sahibi, ister temizlikçi, ister yazar, ister lider, ister uşak, ister fareli köyün kavalcısı, ister dokuz köyden kovulan doğrucu olun. Olacak tek şey özünüzle bir siz olacaksınız. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye