31 Temmuz 2017

Köprüden önce son çıkış

Paylaşım, sevgi, bağlılık, saygı ögelerinden oluşan bir temas hali sanıyorum

İlişki nedir? 

Paylaşım, sevgi, bağlılık, saygı ögelerinden oluşan bir temas hali sanıyorum. 

Kelimelerle yazınca ağırlığından uzaklaşıyor gibi. Oysa tüm hayatımız ilişkilerden oluşuyor.  Arkadaşlar, eşler, anneler, babalar, çocuklar, kardeşler, akrabalar hepsi birer ilişki biçimi. 

Bazen birbirine karışıyorlar, bazen tamamen kopuyorlar. Bazen sürdürüceğiz diye, epey debeleniyoruz. Çok sıkıldığımızda, bunaldığımızda bitsin diyebiliyoruz.

Şu kelimelerle biraz bakalım mı? 

Paylaşım: Neyi paylaşmaya odaklayız? 

Hepimiz mutlu olmak isterken, neşeyle, huzurla yaşamak isterken kaç saat, kaç gün, kaç ay, kaç yıl dert, sorun, tasa, hastalık paylaşılabilir? 

Bir fizik kuralına göre, hayatımız iyi ve kötü dediğimiz olayların yoğunluğunun oluşturduğu eğrilerden oluşuyor. Bu demek ki, bir çok iyi olay arka arkaya gelip tavan yaptıktan sonra azalmaya başlıyor, en aza indiğinde de kötü olaylar arka arkaya gelerek tavan yapıyor, ardından azalmaya başlıyor. 

Yanı başımızdakinin bu noktalarını birlikte yaşamak belki de paylaşım. İlişkideki paylaşmak, üleşmek değil ama, ekmeği ikiye bölmek gibi maddi paylaşımların dışında, yanında olmak, anlamak ve anlayışlı olmak. 

Bazılarımız bir soruna daldı mı, hayatındaki tüm diğer alanları da o soruna buluyor. Böylece her şey tek tek kötüye gitmeye başlıyor. Sonuç; ilişkide kötüye gitmeye başlıyor. Bu sorun yaşayanın yaşam tercihi ise sanırım o depresif hale sürekli ya çiçek taşıyor olacaksınız, ya çiçeklerinizin solmaması için başka verimli topraklar bulacaksınız.

Sevgi: Benim bakış açımla sevgi baki. Sevebilmek, sanki tamamen empati kurabilmek ile ilgili. Yoksa birbirimizi sevmemek için nasıl bir düşmanlığımız, kindarlığımız olabilir ki? Bu şekli ile bakınca bir ilişkiyi sevgisizlik bitirmez, farklı sevgi dilleri bitirebilir ancak. Bununla ilgili bir kitap var. Beş Sevgi Dili adı, yazarı Gary Chapman. Kitapta birbirimizin sevgi dillerini anlayabileceğimiz üzerine aktarımlar var. Sevilmediğinizi düşünüyorsanız, okumanızı öneririm. 

Bağlılık: Bağımlı olmak ile bağlı olmak arasında ince gibi görünen kalın bir çizgi var. Çok bağlı olduğumuzu düşündüğümüz kişilere belli oranlarda bağımlılığımız olabiliyor. “O olmadan yaşayamama”“belli işleri o olmadan yapamama” gibi durumlar aslında bağımlılık, bunun yaşamı paylaşmakla ilgisi pek fazla yok. Bir ilişkide iyi yönde bir bağlılığın oluşması için ilk önce kendi içimizde tam olmayı deneyimlemeliyiz. Hayatımız o varken belli yanlarıyla büyümeli, artmalı, daha coşkulu olmalı, ama yokken de aynı öğelerle devam edebiliyor olmalı. Tek bir kişi bizi neşelendiriyor, hayatımızın tüm eğlencesi, neşesi o oluyor, gidince yerine neşe koyamıyorsak burada bir durmak gerekiyor. 

Saygı: Buraya bir müzik efekti koymak istedim, şöyle yüksek oktav ile girip gerilim yaratan bir müzik. Bir diğerine saygı göstermek, ancak egonuzla böbürlenmeyi bıraktığınızda ortaya çıkabilecek bir durum. Bunun diğer adı “Bana, hep bana, bana, hep bana” modunda olmamak. “Bana bir bardak su getirir misin?” ricamız, bize yapıldığında o suyu üşenmeden kalkıp getirebildiğimiz zaman egomuzun kişilik meselemiz haline gelmediğini düşünebiliriz.

Kavramları cebimize koyduğumuzda bir işimiz daha kalıyor, dengeyi tutturmak. 

Denge çok mühim bir durum. Yoksa istediğiniz kadar değer verin, sevin, saygı duyun, ne isterseniz yapın, hatta ağzınızla kuş tutun isterseniz, denge yok ise ilişki de yok oluyor. Sürekli almadan veriyorsanız ya da vermeden alıyorsanız, ya hiç tüketmeden üretiyorsunuz ya hiç üretmeden tüketiyorsunuz. 

Hani konuşmak gibi, sürekli dinleyici olmak da yorucu, sürekli anlatıcı olmak da… Az konuşup çok dinlemek, çok konuşup az dinlemek de bir tarafı sıkar. Bir de hem az konuşup, hem az dinlemek var. O fena, çok fena. Böyle bir ilişki biçimi varsa, bir taraf için biten bir şeyler var demek. 

Galiba uzun vadeli ilişkilerimizde en önemli unsur aslında denge. Denge bir yerlerde bozuldu mu, ilişkide de aksaklıklar çıkmaya başlıyor. Dengeyi bozan bize ait pek çok unsur olabiliyor. Zarar görme, kaybetme, yokluk ile başa çıkamama korkularımız, güçsüzlük hissimiz, kabul etme zorunluluklarımız, suçluluk duygumuz ilişkilerin raydan çıkması için epey etkili oluyor. 

Güç savaşına kapılmak da çok güzel bozuyor ilişkiyi. “Kimin dediği olacak?” sorunsalı etrafında bir köprüde karşılaşan iki keçi, köprüyü koparana kadar ya da birinin boynuzu kırılana kadar boynuzlarını birbirine takabilir . Boynuzun acısı geçer mi? Kırık boynuzun yerine yenisi gelir mi? 

Köprüleri yakmadan, boynuzları kırmadan durabilirsek hiç bir ilişkinin bitmesi gerekmiyor. 


www.canhayatakademisi.com

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye